Kitap

Güncelleme Tarihi:

Kitap
Oluşturulma Tarihi: Ocak 06, 2013 00:00

haftanın yenileri

Haberin Devamı

Hikâye - Grafik roman
Gece Kitabı
Desen: Tuncer Erdem
Metin: Bilge Karasu
Metis Yayınları

Hiç düşündünüz mü, birkaç santimetre derinlikteki çukurlar geceleri neden daha derindir? Üzerinden geçmeyegörün, içine düşersiniz. Ve içinde binlerce şey barındırır o çukurlar. Gececil bütün canlılar, güneş batıp ortalık karardıktan sonra ortaya çıkarlar. En masumları gece kuşlarıdır. İşçiler, polisler, suçlular, şüpheliler, zanlılar, maktuller, ayyaşlar, berduşlar, hırsızlar, gecenin bir yarısı evine dönenler bile tekinsiz gibidir. Derinlerden kulağınıza çalınan tek ses bozacının sesidir ki onun bu metinde yeri bile yok! Kuytuda derilere giren ve kemiğe dayanan bıçağın, çıkmazda ense köküne veya kafanın tam arkasına inen sopanın, elmacık kemiğini kırıp parçalayan muştanın sesi duyulur. Hiç duyulmadan her gün tekrar eden sesler işkencehanelerden gelir. Zorla konuşturulanlar, filistinaskıları, bir anda düşen voltajın ardına atılan çığlıklar... Kimse bilmez, duymaz onları! Bilge Karasu görmüştü vaktinde. Tuncer Erdem yeniden gösteriyor. Düşle gerçeğin karanlıkta yittiği korkunun acıya karıştığı çizimleriyle... Bilge Karasu’nun yıllar önce yazdığı ve tartışmasız Türk edebiyatının en ‘tedirgin edici’ metinlerinden olan ‘Gece’nin ilk 31 kısımlık bölümünü Tuncer Erdem, desenleyerek yeniden gösteriyor bize. En karanlık sokakların soğuk nefesini ve çürümüş kokusunu estiriyor yüzümüze, “gecenin açtığı yaralar biraz daha acısın diye”. Tekrar tekrar okunacak/izlenecek bir kitap.

Haberin Devamı

Roman
Fareler ve İnsanlar
John Steinbeck
Çev.: Ayşe Ece
Sel Yayıncılık

“‘Ben siz erkeklerin ne istediğini çok iyi bilirim’ dedi sonra. ‘Benim kızlarım temizdir ve viskime de su katılmamıştır’ dedi. ‘ille de süslü lambaya bakıp kazıklanmak istiyorum ben diyorsanız nereye gideceğinizi iyi biliyorsunuz’ dedikten sonra bir de şunu ekledi: ‘Burada süslü lambaya bakmayı sevdikleri için pantolonlarının önünü kaldırarak yürümek zorunda kalan çocuklar görüyorum ben.’
‘Clara rakip evi işletiyor herhalde, öyle değil mi?’ diye sordu George. ‘Evet,’ dedi Whit. ‘Biz oraya gitmeyiz hiç. Clara kızlar için üç dolar, bir duble için de otuz beş sent istiyor. Bir de hiç Susy gibi eğlenceli biri de değil. Hem Susy’nin evi temizdir, bir de o rahat koltuklar muhteşemdir. Çoluk çocuğu da sokmaz içeri.’”
Şayet bir randevuevinden sahnenin anlatıldığı bu satırları okuduktan sonra, ‘bir kitap okudum ahlakım bozuldu’ diyorsanız, herhangi bir ilimizin Milli Eğitim Müdürlüğü Kitapları İnceleme ve Değerlendirme Komisyonu’nda işiniz hazır. Çünkü bu satırlar dolayısıyla, Steinbeck’in ‘Fareler ve İnsanlar’ romanı, İzmir komisyonu tarafından ‘ahlaka mugayir’ bulundu.
Daha bismillah, yeni yılın ilk günlerine uyanmıştık ki ‘yasakçılık cephesinde değişen bir şey olmadığını’ anlayıverdik. 3 Aralık’ta toplanan Komisyon, Milli Eğitim Bakanlığı’nın onayıyla yıllardır liselerde okutulan ve 100 Temel Eser arasında bulunan kitabın ‘ahlaki olmayan’ bölümler içerdiğine karar vererek, M.E.B.’ye başvurmuştu. Söz konusu dilekçe yayınevlerine gönderilince herkes ‘sansür’ talebini duymuş oldu. İnsanlar ‘sosyal medya’da tepkisini gösterdi, televizyon ve gazeteler herkese duyurdu.
Yıllardır okunan kitap, bu vakte kadar kimsenin ahlakını bozmamıştı. Ama birileri, bundan sonra bozacağına kanaat getirmişti. Büyük oranda kurmaca bir romanın, ‘ben bunu ahlaka aykırı buldum’ diyen birileri tarafından suçlanıp, edebiyat öğretmeni unvanı olan bir başkasının ‘gerçekten de ayıp’ diyerek altına imza atması kadar absürd bir hadise daha olabilir mi bilemiyorum.
İlk defa 1937’de yayımlanan, George Milton ve Lennie Small adlı iki gezgin çiftçinin başından geçenleri anlatan ‘Fareler ve İnsanlar’ kendisi de bir dönem gezgin çiftçilik yapan Steinbeck’in hayatından da izler taşıyor. Zeki ve çalışkan Milton ile akli dengesi bozuk ama çok güçlü Small’un yaşadıkları, 1920’lerdeki ‘Büyük Buhran’ın yansımalarını içerir aynı zamanda. Birlikte işletecekleri bir çiftlik hayali kuran iki adamın ve çevresindekilerin öyküsü, ahlak bekçilerine inat okunmalı!

Haberin Devamı

İnceleme
Homeros’un Dünyası
Pierre Vidal-Naquet
Çev.: Devrim Çetinkasap
Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları


Bugün bilhassa Batı edebiyatında iki metin vardır ki, neredeyse her eserde izleri bulunabilir. Hatta iddiayı arttırıp İncil’de bile paralellikler bulanlar çıkar zaman zaman. İlyada ve Odysseia’dır bunlar. Kör ozan Homeros’un adını sonsuzluğa taşıyan, ölümsüz eserleri! Peki bu iki olağanüstü eser gerçekten onun muydu? Bugüne kadar, anlattığı savaşın gerçekte tam olarak nerede yaşandığı bile ispatlanamamıştır, örneğin. Hatta Odysseus’un geçtiği yerlerin (ölüler diyarına yaptığı imgesel yolculuğu bir kenara bıraktığımızda bile) haritasını çıkarmak imkânsızdır. Dahası iki metni dikkatli okuyan araştırmacılar önemli farklılıkların altını çizerler. Öyle ki İlyada Homeros’un olsa bile, Odysseia’da kullanılan kelimeler ve bahsi geçen kimi kavramlar veya detaylar, metnin Homeros’tan çok sonra anlatıldığının ispatları arasında sayılır. Peki her şey bir kenara, tüm bunların bir önemi var mıdır? Pierre Vidal-Naquet, ‘Homeros’un Dünyası’ isimli incelemesinde olağanüstü bir arkeolojiye girişip Homeros ve şiirlerine dair her şeyi açıklıyor. On yıl süren savaştaki Truvalılar ile Akhalar arasındaki sosyal hadiselerden kültürel farklılıklara tespitlerde bulunuyor. Antik kalıntılardan sanat eserlerine, metinle ilişkili her şeyi değerlendirip bize yeni çıkarımlar sunuyor. İki metin arasındaki kadının konumundaki farklılığa kadar uzanıyor incelemesi. Kısacık, doyurucu, mükemmel bir kitap.

Haberin Devamı

Novella - Uzun Öykü
Gökyüzü Sineması - İki Film Birden
Onur Caymaz

İletişim Yayınları


Uzun iki öykü. Belki de kısa iki roman. Batı edebiyatının novella dediklerinden. Kapağında da yazdığı üzere ‘iki film birden.’ Bilhassa Onur Caymaz’ın ilk günden beri takipçileri için, ‘daha önce gördüğümüz’ filmler bunlar. Ama tekrar okumakta hiçbir sakıncası olmayacak, birçoklarının hatıralarında kalan yazlık sinema hüznünde öyküler. Çünkü kahramanları öyle hüzünbaz bakıyor bize. Cebindeki son parayla ya yemek yiyecek ya da sigara alacak olan insanlar bunlar. Yemek yedikten sonra sigarasız kalacağına sigara alıp açlığın çilesini sigara yakarak çeken insanlar. Aşkıyla konuşmaya cesaret edemeyen, konuşursa büyünün bozulacağına inanan insanlar geçit resmindeler. Tutup azarlayasınız geliyor, “kendin ettin” diye. Ama siz daha bunu demeden itiraf ediyorlar, “böylesi daha güzel”. Yıllar öncenin metinleri bunlar. Yer yer Caymaz’ın kendini bile görebileceğimiz metinler. Hatta yüksek perdeden seslenerek “öyküdeki Nisan Birol, Caymaz’ın yazar-anlatıcı alter egosu olarak karşımıza çıkıyor” demek bile mümkün. Bugünden bakıldığında öykücü Onur Caymaz’ın henüz sesini bulamadığı, yer yer öykündüğü ustaların kendilerini açıkça gösterdiği öyküler. Ama güzel ve önemliler. Çünkü Caymaz’ın küçük bir retrospektifini sergiliyorlar bize. Başka kitaplarda yayımlanıp bu kitapta bir araya gelmelerine rağmen birbirlerini o kadar güzel tamamlıyorlar ki bitmesin istiyorsunuz bu filmler.

Haberin Devamı


Tarih
İslam Korkusu
Özlem Kumrular

Doğan Kitap


Bilhassa 11 Eylül tarihinden beri Batı dünyasındaki ‘İslamofobi’nin yeniden hortladığından söz ediliyor. Hatta Başbakan Erdoğan da Avrupa’daki kimi toplantılarda buna dair cümleler kurmuştu. Peki Avrupa’daki İslam korkusu tam olarak neydi? İlk, ne zaman başladı? Devletler ölçeğinde büyük askeri ve siyasi bir unsur olmasının yanında, bireyler ölçeğinde etkisi ne kadardı? Dönemin sanatçılarına ilham veren, pastacıya ay çöreğini yaptıran, halka “eyvah Türkler geliyor” dedirten şey neydi? Saydığımız unsurlardan tahmin edileceği gibi Kıta Avrupası’nda İslam korkusu, Endülüslerden ziyade Osmanlı etkisiyle doğmuştur. Bu konuda da ilk kırılma noktası elbette İstanbul’un fethidir. Ya sonra? Tarihçi Özlem Kumrular, bu soruları daha önce sormuştu aslında. Bu kez, kökenleri ve Türklerin rolü üzerinden meseleyi daha derinlemesine irdeliyor, ‘İslam Korkusu’ isimli kitabında. Hem de acayip keyifli bir şekilde. Kitap, adeta bir tarih romanı. Her biri 3 alt bölümden oluşan 11 ana bölümle inceliyor bu büyük söylenceyi. Fetih’ten halk anlatılarına, seyyah metinlerinden elçi mektuplarına, esir tanıklıklarından misyoner çarpıtmalarına, İslam-Türk-Barbar üçgeninden kadın-yemek-şarap üçgenine her şeyi farklı açılardan ve gündelik hayata olan yansımalarıyla ele alıyor. Üstelik birinci elden zengin kaynakçayla. Hem Avrupa hem İslam hem de Türk tarihi açısından herkesin okuması gereken bir çalışma.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!