Hazırlayan: Çağlayan ÇEVİK/ccevik@hurriyet.com.tr
Oluşturulma Tarihi: Ocak 07, 2012 21:54
Anı
Kış Günlüğü
Paul Auster Çev.: Seçkin Selvi
Can Yayınları
Geride bıraktığımız senenin sonlarında Umberto Eco ve Orhan Pamuk’un yazarlık serüvenlerini, nasıl yazdıklarını, nasıl çalıştıklarını, roman yazarken kafalarında dolaşan tilkileri ifşa ettikleri konferans metinlerini okumuştuk. Anılarla itirafların, birikimle aktarımın bir arada ilerlediği kitaplardı. Paul Auster seriyi tamamlıyor. Çağdaş Amerikan edebiyatının, moda prodüksiyonlarına prim vermeyen, en özgün kalemlerinden Paul Auster, ‘Kış Günlüğü’ isimli kitabıyla bir yazar ve insan olarak hayatını kaleme alıyor. Ama nasıl? Öyle sıradan; doğdum, yaşadım, yazdım diye aktarmıyor hiçbir şeyi. Hattâ birinci ağızdan bile söylemiyor bunları. Kendisini yargılayarak, sorgulayarak yapıyor bunu. Demek istediğim, yazar Auster, insan Auster’a seslenerek anlatıyor her şeyi. Dili öyle etkileyici... “Sen,” diye seslendiği insan Auster’ın, her şeyini açıklıyor yazar Auster. Anı olsa da, kurgusuyla ve diliyle romanlara taş çıkaracak bir kitap Kış Günlüğü. Annesiyle bir gün arayla olan doğumgününü bakın nasıl anlatıyor: “O yüzden doğumgünlerinizi hep birlikte kutlardınız, şimdi annenin ölümünden dokuz yıl sonra bile saat şubatın ikisinden üçüne geçtiği anda ister istemez onu düşünüyorsun.”
Öykü
Keje - Bir Gecede Büyümek
Emine Uçak Erdoğan
Timaş Yayınları
2011’in son günlerinde düzenlenen askeri bir operasyonda öldürülen kaçakçılar hâlâ gündemdeki yerini koruyor. Meselenin siyasi boyutunu bir kenara koyalım. Sınırlardaki köy halkının geçim kaynaklarından birinin yıllardır kaçakçılık olduğunu ülkemizdeki birçok insan neredeyse yeni idrak ediyordu. Bölgenin kültürel ve sosyal yaşantısına aslında o kadar uzağız ki, birçok zaman sapla samanın karışmasına sebep oluyor bu durum. Emine Uçak Erdoğan’ın öykü kitabı Keje’yi biraz da bu yönüyle okumak gerek belki. Coğrafya, töre derken yaklaşık 30 yıldır bir de terör yüzünden her şeyin tersine döndüğü Doğu’dan bilhassa Güneydoğu’dan öyküler bunlar. Ahmet’in, Berivan’ın, Zozan’ın; tahta pabuçların, çocukça hayallerin peşindeyken artık orasının ‘oyun yeri’ olmadığını söyleyen askerin uyarısıyla eve dönen çocukların, gece mermi sesleriyle, patlama sesleriyle uyuyamayan çocukların öyküleri. Daha önce sözünü ettiğim noktaya geri gelmek gerek artık. Emine Uçak Erdoğan’ın da çocukluğunun geçtiği coğrafyanın gündelik, sosyal ve kültürel yaşantısına dair o kadar güzel dipnotları veriyor ki, birer belgesel niteliğinde öyküler hepsi. Üstelik arada bu topraklara ait ‘Kül Kedisi’ masalı da yer alıyor!
Tarih
Napolyon’un Basuru
Phil Mason Çev.: Ali Cevat Akkoyunlu
Everest Yayınları
Her zaman anlatılan hikâyelerden birisidir. Hitler, güzel sanatlar akademisinin sınavını geçseydi bugün belki bir sanatçı olarak anılacaktı, diye. Elbette bir başka Adolf çıkıp başka şeyler yapabilirdi ama, bazı şeyler daha farklı olurdu. Phil Mason, ‘Napolyon’un Basuru’ isimli kitabında tarihi değiştiren, küçük ve önemsiz gibi görünen ama hem olayın kahramanları hem de insanlık için önemli olayları anlatıyor kitabında. Örneğin, Maraton’un hikâyesini bilirsiniz. Atinalılar ve Persliler arasında yaşanan Marathon Savaşları’ndan adını alır. Pheidippides isimli askerin, durumu
haber vermek üzere koştuğu mesafe, 1896’da düzenlenen olimpiyatlarda onun anısına koşulmuştur. İlk mesafe 41 bin 843 km olmasına rağmen, bugünkü tescilli mesafe 42 bin 195 km’dir. Bunun sebebi ise, 1908 Londra Olimpiyatları’nda Prenses Mary’nin kızlarından birinin doğumgünü daveti nedeniyle başlangıç mesafesi, çocuk odasının penceresi altına taşınır. Bitiş noktası ise VIP locasının önüne getirilir. O gün bugündür mesafe 42 bin 195 km’dir. Phil Mason’un kitabında buna benzer yüzlerce tarihi detay yer alıyor. Bu bilgi hayatınızı ne kadar değiştirir bilinmez ama kimi masalarda muhabbet sıkışınca imdadınıza yetişeceği kesin.
Dil Felsefesi
Dilin Kökeni Üzerine
Ernest Renan Çev.: Dr. Atakan Altınörs
Bilge Kültür Sanat
Siz de düşünür müsünüz, zaman zaman, eşyayı adlandıran ilk insanlar o kelimeleri nereden buldular? Taş neden taş örneğin? Hattâ Türkçede köpek sesi ‘hav hav’ ile karşılanırken, neden başka dillerde ‘raf raf’ diye karşılanır? Kimi ortak kelimeler farklı dillerde karşımıza çıkarken, etimolojik kimi incelemeler bizi bambaşka noktalara götürür çoğu zaman. 19. yüzyılın büyük felsefeci, tarihçi ve filologlarından Ernest Renan, ‘Dillerin Kökeni Üzerine’ isimli deneme/kitabında dillerin kökenini incelerken bir taraftan da dil felsefesinde önemli bir dönemeç yaratıyor. Dr. Atakan Altınörs titiz çevirisi ve aslına sadık kalınan notlarıyla bu önemli metni daha iyi anlamamızı sağlıyor. Renan, bilhassa Jacob Grimm’in kimi dil önermelerine itiraz veya iştirak ederek dillerin kökeni üzerine detaylı bir felsefe oluşturuyor. Örneğin, en önemli dayanaklardan birisi ‘çocuk dili’. Bu hareket noktasından, aynı dil grubuna veya ailesine bağlı dillerin nerede ve nasıl ayrıldığını tespit etmeye çalışıyor. Renan, aynı zamanda dili insan aklının en önemli ürünlerinden biri mi, yoksa Tanrı vergisi bir yetenek mi olduğu yönünde de tartışıyor. Dil meselesine biraz ilgi duyan herkesin okuması gereken önemli bir kitap.
Arkeoloji - Araştırma
Tanrılar, Mezarlar ve Bilginler
C.W. Ceram Çev.: Hayrullah Örs
Remzi Kitabevi
Tarihi bir buluntu neyi anlatır? Bu soru arkeolojik kazılarda ortaya çıkan bulguların neyi cevapladığıyla ilgilidir aslında. Bir kralın, imparatorun nasıl öldüğünü, mezarlığın yapımında kimlerin veya kaç kişinin çalıştığını, hattâ ambarlarda yer alan erzak miktarını ve daha birçoğunu aktarabilir. Peki bu buluntular, ilk ortaya çıktığında neler yaşandı? Bunu görenler nasıl şaşırdılar, hiyeroglifleri çözenler bunu nasıl başardılar? Mermer heykelleri, çok katlı kuleleri, gizemli mezarlıkları, yeraltı tapınaklarını ortaya çıkarınca neler oldu? C.W. Ceram adeta arkeolojinin romanını yazarak bunları anlatıyor bizlere. ‘Tanrılar, Mezarlar ve Bilginler’ aslında alanında klasikleşmiş bir eser. Katı, akademik anlatımdan uzak kendi içinde bir kurmacayla oluşturulmuş bir araştırma kitabı, Ceram’ın eseri. Örneğin Mısır Piramitleri’nin içine girildiği ilk anda neler olduğunu anlatıp daha sonra tüm detaylarını veriyor piramitlerin. Tevrat’ta bile yer alan, bugün ise bir mitolojiye dönen Babil Kuleleri’nin kalıntılarının keşif hikâyelerini anlatıyor. Ve tabii ki en önemlisi, gizli hazineleri gizemli mezarları aktarıyor bizlere. Üstelik bilimsel ve tarihi olayları bir çocuğa masal anlatır gibi, tatlılıkla öğretiyor.
Deneme
Artık Yazmak Zamanı
Muazzez Sıla İlter Kavuncu
Hermes Kitap
Onlarca insanı yetiştirmiş bir öğretmenin yaşadıkları ve yazdıkları şüphesiz hepimizi ilgilendirecektir. Son yıllarda, sadece ataması yapılmayan öğretmen adayları dolayısıyla hatırladığımız öğretmenlerin, meslek hayatlarında yaşadıkları aslında ülkenin panoramasını verir. Taşra hizmetleri, çocukları gibi benimsedikleri kimi öğrencilerinin başlarına gelenler, yakın meslektaşlarının yaşadığı zorluklar, aynı sıkıntılara ‘Öğretmenler Odası’nda bulunmaya çalışılan çözümler... Daha çok şey var söynelebilecek, ama onları zaten Muazzez S.İ. Kavuncu aktarıyor bizlere. Kavuncu, kendisi gibi öğretmen bir aileden geliyor, öğretmen kızı öğretmen yani. Hal böyle olunca daha çocukluktan idrak ediyor öğretmenliğin zorluğunu, güzelliğini, kutsallığını. Yalnız bunları aktarmıyor ama. Artık Yazmak Zamanı; günlük, öykü, deneme arasında gidip gelen metinlerden oluşuyor. Terörün gölgesinde mesleğini yapan öğretmenlerin, kara kışta okula gitmeye çabalayan öğrencilerin, Doğu Anadolu’da görev yaparken özlenen İstanbul’un, bir öğretmenin gözünden Türkiye’nin öyküsü. Memleketin pek çok şehrinde görevde bulunmuş, birçok insanı yetiştirmiş bir öğretmenin elbette söyleyecek çok sözü olacaktır, onları yazdığına göre, artık okumak zamanı.