Metropolis kazılarının yapıldığı Yeniköy, 1500 kişilik bir köy. Kazılar, yazın üniversitelerin kapanıp hocaların bölgeye gelmesiyle başlıyor ve üniversitelerin açılacağı zamana kadar devam ediyor. İşte bu dört aylık sürede, köydeki pekçok kişiye gün doğuyor. Kışın işsizlikten köy kahvelerinde zaman öldüren köylüler, yazın amatör birer arkeoloğa dönüşüyor. Onlarla sıradan bir köylüyle konuştuğunuz gibi tarlada ektikleri domateslerden değil, Helenistik dönemden, Bizans kalıntılarından, sikkelerden, heykellerden bahsetmek zorunda kalıyorsunuz. Hemen hepsi, Helenistik dönem hayranı. Bizans dönemi kalıntılardan bahsederken ağız burun büküyorlar.
Arkeolojik kazılarda toprak altında ne olduğu bilinmediği için, kalıntıya ilk darbe çoğu zaman kazmacı işçilerden geliyor. Usta olmayan bir kazma, sert bir darbeyle çok önemli bir tarihi esere zarar verebileceği için bu kişilerin önemi büyük. Kazı başkanı Serdar Aybek, artık konusunda uzmanlaşmış kazmacılar için “Sanki kokusunu alıyorlar” derken, bir başka işçi için, “Amatör bir arkeolog sanki. Seramikleri dönemine göre ayırır, tecrübesiz arkeoloji öğrencisine yol gösterir” diyor.
BABADAN OĞULA GEÇİYORKazılarda 20 yıla yakın çalışan işçilerin artık ikinci kuşak çocukları da görev yapıyor. Meselâ kazıevinde aşçılık yapan Vasfiye Usta’nın kızı iki yaşından beri kazı alanında büyüdüğü için, seramikleri yıkama işinde uzmanlaşmış. Ya da 20 yıl önce kazılara ilk başladığında Prof. Dr. Recep Meriç’e tarih merakı nedeniyle bölgeyi karış karış tanıtan İbrahim Eygay’ın oğlu Gürhan Eygay... Lunaparkta gördüğü raylı sistemden esinlenip, kazı alanına tek başına demiryolu döşeyerek molozların daha hızlı taşınmasına yardımcı oluyor. Kazıevinin temizliğini üstlenen Fatma Yetim, yıllarca tarihi eserleri yıkama işinde çalışmış. Tarihi eserlerle hepsi o kadar içiçe geçmiş ki, “Artık tarihle ilgili belgeseller izlemeyi çok seviyoruz” diyorlar.
Kazı alanına staja gelen arkeoloji 3. sınıf öğrencisi Merve Güzel, seramikler konusunda uzmanlaşmış köylülerden Muammer Balcı için bakın neler söylüyor: “Mozaiğin üstü nasıl açılır, kenarları nasıl doldurulur hep o bana yardımcı oldu. Malzemeleri tanıttı. Mozaiğe zarar verebileceğimi düşünüp çekindiğimde, beni motive edip devam etmem için yüreklendirdi. Bizim bilgilerimiz teorik ama burada pratiğin teoriyi nasıl geçebildiğini gördüm.”
Arkeolog Yeşim Ulaş ise, “Sikkeleri bulmakta bize çok yardımcı oluyorlar. Balcı’yla mozaiklerin korunması üzerine çalıştım. Alçı sıva yapmayı öğrendim. İlginç bir şekilde, antik dönemde kullanılan alçıyı bugünkü malzemelerle uyarlayarak bir sıva elde ediyor ve biz onları mozaiklerin çıkan yerlerine sürüyoruz. Alçıyı sıvamayı öğrendim” diyor.
MUAMMER BALCI (50)
Bizans, Roma, Helenistik hepsinin dönemini ayırırımKöyde çiftçilik yapıyordum, kahvede çalışıyordum. 20 yıldır kazılarda çalışıyorum. Hocalarımız bulduğumuz şeylerle ilgili bize hep bilgi verdi. Sonra yavaş yavaş neyin ne olduğunu öğrendik. Çıkan malzemeyi hemen anlarım. Heykel, seramik, mozaik çıkar onları incelerim. Bizans, Roma, Helenistik hepsini çağına göre ayırırım. Ama bana sorarsanız Helenistik parçalar daha güzel. Parası, sikkesi muhteşem güzellikte. O yüzden Helenistik bir kalıntı bulunduğunda çok seviniyorum. Bizans çıktığında pek önemsemiyorum. Toprak altından gelecek parça kendini belli ediyor. Kazdığın zaman üst tabakada Bizans seramiği var, biraz daha indiğinde parçanın dönemi değişiyor. Şimdi yeni gelen arkeoloji öğrencilerine yardımcı oluyoruz. Onlar kitaptan okuyor, biz kazarak öğreniyoruz. “Projektör gibi gözün, altın parmakların var” diyorlar bana. Tiyatro ve hamamda ortaya çıkardığımız heykeller beni çok heyecanlandırdı. Anılarımı yazmaya niyetlendim ama uzun bir şey olacak diye vazgeçtim.
RECEP CANBAZ (51)
Kazmanın ucunda bilgisiyar var diyerek takılıyorlarKazıların ilk başladığı günden bu yana kazma işi yapıyorum. İlk kazmayı vurduğumuzda dört metre aşağı inmiştik, orada tiyatro olduğunu düşünüyorduk. “Vazgeçelim yok galiba” dediler, ben ısrar ettim ve antik tiyatroyu bulduk. Hatta bulduğumuz ilk koltuğa ben oturmuştum. Hani bir yerde petrol çıkınca sevinilir ya, ben de işte öyle sevinmiştim. Hocalarımız bize adım adım nelere dikkat etmemiz gerektiğini öğretti. Kazmayı bir kere vurur, sonra ufak ufak kazırım. Sakıp Sabancı, buraya verdiğim emekler için bana plaket vermişti. Çıkan kalıntıların Bizans mı, Helenistik dönem mi olduğunu bilirim. Bütün taşları hissederim. Hocalarım, “Senin kazmanın ucunda bilgisayar var” diyerek bana takılıyorlar. Taşların geliş şekline göre sütun mu, heykel yapı mı olduğunu hissediyorum.
MUZAFFER TAŞCAN (47)
Kazmayı her vurduğunda kalbim çarpıyorKöyde tarlalarda toprak atıyordum. 13 yıldır kazıda çalışıyorum. Her kazmayı vurduğumda kalbim çarpıyor. Paldur küldür kazmayı vurmakla olmuyor. İnce hesaplar yapıyorum. Bir gün kazı yaparken öğrenciler, “Abi tabana geldik dur artık kazma” dediler ama ben karıncaların yukarı doğru çıkmaya başladığını görünce, “Devam edeceğim, baksanıza karıncalar aşağıdan yukarı doğru çıkmaya devam ediyorsa, demek ki daha boşluk var kazabiliriz” deyip devam ettim. Yazın üç dört ay kazma işinde çalışıyorum, kışın da buranın bekçiliğini yapıyorum.
RECEP KARANA (68)
Bizans paraları yaramaz oluyor15 yıldır kazılarda çalışıyorum. Mozaik ve sikke çıkarsa çok mutlu oluyorum. Kazı çok neşeli oluyor, bir şeyden şüphelendin mi çok zevk alıyorum. Bizans paraları yaramaz oluyor, çukur oluyor ortası. Kışın ölen olursa mezar kazarım, düğün olursa davetiye dağıtırım. Akropolde bir ara çok mezar çıkmaya başlamıştı, fena oluyordum.
METROPOLİS KENTİ NASIL ORTAYA ÇIKTI?Metropolis antik kentinin bugün ortaya çıkmasına teşekkür edilecek bir kişi varsa o da, Avusturyalı bir arkeoloji profesörü. Eğer o profesör, o sıralar doktora eğitim için Viyana’da öğrencisi olan ve daha sonra Metropolis antik kentine kazı başkanı olacak Recep Meriç’e, “Efes’e yakın Metropolis’le ilgili hiç araştırma yapılmadı. Eğer gidip orada araştırma yaparsan, ben de sana burs veririm” demeseydi, bugün Metropolis antik kenti Türkiye’nin toprak altındaki hazinelerinden biri olarak kalacaktı. Şimdi Yaşar Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Öğretim Üyesi olan Prof. Dr. Recep Meriç (66), çömez bir öğrenciyken Metropolis’e gelip neler yaptığını şöyle anlatıyor: “1972 yılında her yerin tarla olduğu bir alana geldim. Diplerinde ot bitmiş sur duvarlarını temizledim, krokiler çıkardım, köylülerin o alanda bulduğu mozaikleri fotoğrafladım. Dört yıl, kazısız bir yüzey araştırması yaptım ve doktoramı bitirdim. Doktoramı bitirdikten sonra, Metropolis’i unuttum ve üniversitede hocalığa başladım. 1989 yılında, o zamanın Torba Belediye Başkanı Ertan Ünver beni arayıp, “Hocam gelin, sizin çalışma yaptığınız alanda kazılara başlayacağız bu işin başında sizin olmanızı istiyoruz” dedi. Hiç aklımda yokken, ikna oldum ve geldim. O gün bugün buradayım.”
Recep Meriç, 1989 yılından 2006 yılına kadar Metropolis kazılarına başkanlık yaptı. 15 yıl başkanlıktan sonra, makalelerine zamam ayıramadığı ve farklı bakış açısı olan arkeologlara şans vermek gerektiğini düşündüğü için kazı başkanlığını uzun yıllar birlikte çalıştığı Trakya Üniversitesi Arkeoloji Öğretim Üyesi Yard. Dç. Dr. Serdar Aybek’e devretti.
ANTİK ŞEHRİN KÜNYESİMetropolis Antik Kenti kazıları, İzmir’in Torbalı ilçesine bağlı Yeniköy ve Özbey köyleri arasında kalan 250 dönümlük bir arazi üzerinde yapılıyor. Hellenistik kentin, yaklaşık 2500 yıl önce kurulduğu tahmin ediliyor. Ancak ilk yerleşim izleri Neolitik Çağ’a kadar uzanıyor. Bu ilk izlerden Klasik Çağlara, Roma ve Bizans’a hatta Beylikler ve Osmanlı Dönemine kadar kesintisiz bir tarih ve kalıntılar bulunuyor.
Adını Ana Tanrıça’dan alan kent, İzmir ve Efes arasındaki çok önemli bir yol istasyonu. Kervanlar bu kentten geçmeden bir yere gidemiyor. Halkı aristokratlardan oluşuyor. Metropolis kentinde yaşayanlar için Yunanlıların’ın savaş tanrısı Ares’in büyük önemi var. Helenistik dönemin sonlarına ait yazılı sütunlarda adı geçen Ares Tapınağı, Akropolis üzerinde yer alıyor ve bu çağdan itibaren Metropolis’in koruyucu tanrısı olarak saygı görüyor.
Kent aynı zamanda çok meşhur bir şarap kenti. Antik yazarlar, bu kentin zengin bağlarından ve şaraplarının güzelliğinden sıkça bahsediyor. Kültür ve Turizm Bakanlığı adına yürütülen ve Sabancı Vakfı’nın da sponsor olduğu kazılarda, şimdiye kadar tiyatro, meclis binası, iki büyük Roma hamamı, mozaikli galeriler, salonlar, spor alanları (Palaestra), Stoa, mermer avlulu evler, caddeler, basamaklı sokaklar ortaya çıkarıldı. Kazının ilk yıllarından itibaren kaydedilen küçük eser sayısı 10 binin üzerinde. Kazılarda elde edilen yazıtlar, heykeller, sikkeler, cam ve seramik objeler bugün İzmir Arkeoloji, İzmir Tarih ve Sanat ve Selçuk Efes müzelerinde sergileniyor.