Kimse durup dururken yeni mücevher almaz benim istek yaratan tasarımlar yapmam gerekiyor

Güncelleme Tarihi:

Kimse durup dururken yeni mücevher almaz benim istek yaratan tasarımlar yapmam gerekiyor
Oluşturulma Tarihi: Nisan 02, 2005 01:29

1992’den beri Gilan için tasarım yapan Gökhan Öngör (44) iki üç yılda bir Gilan için yeni koleksiyonlar ortaya çıkarıyor. Son iki yıla damgasını vuran Harem konsepti artık misyonunu tamamladı.

Önümüzdeki yılların teması, Antik Çağlar. Öngör bu temanın materyalist bir dünyada saf ve temiz bir yaşam arayışından ortaya çıktığını söylüyor. İlk koleksiyon Saressa. Kayseri ile Sivas arasındaki bir antik kent olan Saressa ihtişamı ve kartallarıyla Öngör’ü çok etkilemiş.

Tasarım yapmaya nasıl başladınız?

- Adapazarı’nda doğdum. Babamın saat ve gözlük mağazası vardı. Saat tamir etmekten büyük bir keyif alırdı, onu saatleriyle uğraştığı masasının başında uzun uzun izlediğimi hatırlıyorum. Annem ise güzel sanatların her koluna çok yatkındı, güzel resim yapar, kendi tasarladığı giysileri kendi dikerdi. İlk resim eğitimimi annemden aldım diyebilirim. Çocukluğumu babamın mağazasında kendi oyuncaklarımı yaparak geçirdim. Yani tasarım yapmaya çocuk yaşlarda başladım.

Tasarım eğitimi aldınız mı?

- Lise eğitimimden sonra tasarımcı olmak için o zamanlar Türkiye’deki en doğru adres olan Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Akademisi’ne girdim. Okulu bitirdikten sonra, hayran olduğum Michelangelo ve Leonardo Da Vinci’nin eserlerini ve tarzlarını yerinde incelemek, akademik eğitimimi tamamlamak ve vizyonumu genişletmek için İtalya’ya gittim. Floransa Güzel Sanatlar Akademisi’nde tasarım dersleri aldım. Bu dönemde ilişkide olduğum hocalarla değişik projelerde çalışarak kişisel ve ortak sergiler açtım.

İlk tasarladığınız mücevheri hatırlıyor musunuz?

- Unutur muyum? Hitit koleksiyonuna ait bir parçaydı. Hitit güneş kurslarından etkilenerek tasarlamıştım. Eskizlerimin mücevhere döndüğünü görmek benim için inanılmaz bir keyif, bir annenin bebeğini ilk kez eline almasına benzer bir duygu.

Hangi kaynaklardan esinleniyor, besleniyorsunuz?

- Doğa ve geçmiş kültürlerin yaşam tarzları benim en büyük esin kaynağım. Yaptıklarımda geçmişten izler barındırmayı seviyorum. Geçmiş medeniyetlerde yapılan takıların tüm zamanların en güzel takıları olduğuna tüm kalbimle inanıyorum. Bu nedenle onları tekrarlamaya gerek yok. Tasarımlarımda geçmiş ile günümüzün anlayışlarını birleştiriyorum. Tabii ki moda, müzik ve sinema dünyası da beni etkiliyor. Gençlerden, onların hayallerinden de besleniyorum.

Antik çağlar teması nasıl ortaya çıktı?

- İki yıldır bu koleksiyonun üzerinde çalışıyorum. İnsanlık yeni bir dönemecin başlangıcında diye düşünüyorum. İlk çağlar teması, materyalist bir dünyada saf ve temiz bir yaşam arayışından çıktı. Bu duyguları insanların ilk şehirleri kurduğu medeniyetlerde buldum, daha naif ve daha sevgi dolu bir hayatın izlerini gördüm. O zamanın insanı daha doğal, daha sevgi dolu, doğaya ve birbirine daha saygılı. Birbirleri ile çıkar ilişkisi içinde değiller. Ben de bu koleksiyonu hazırlarken o dönemin etkilerini günümüz insanın yaşantısına aktarmak istedim. O sevgiyi, doğallığı ve saflığı bu günün insanına kendi yorumumu da katarak aktarmak istedim.

İlk koleksiyonun adı Saressa. Neden başka bir antik kent değil de Saressa?

- Saressa, bugünkü Kayseri-Sivas bölgesinde bir antik şehir. Yaz mevsiminde kralların kaldığı, fırtına tanrısının şehri olarak tapınakların ve sanat atölyelerinin bulunduğu bir şehir. Duvar süslemelerini, ibadet ve sunaklarını inceledik. Tarihte çok büyük önemi olan ve 300 yıl süren barış anlaşmalarının yapıldığı, Mısır medeniyeti ile kültür ve ticaret alışverişlerinin sürdüğü bir şehir Saressa. Saressa’yı çevreleyen gökyüzünde hálá kartallar uçuyor. Orası gizemli ve ihtişamlı...

Evet, kartallar... Yeni koleksiyonunuzda kartal motifleri oldukça ön planda...

- Kartallar doğada tek eşli yaşayan ender hayvanlardan. Ve uçma yetenekleri diğer kuşlara göre çok farklı. Ağır ve büyük olmalarına rağmen rüzgárı çok iyi kullanarak saatlerce kanat çırpmadan havada dolaşabiliyorlar. Saressalılar kartalların tanrıların gözü olduklarına ve onları izlediklerine inanırlarmış. Biz orada kendimizi tıpkı o zamanın insanı gibi hissettik. Kartallar bizi sürekli izledi. Araçlarımıza binip gidene kadar üstümüzde uçtular. Belki de tanrılar bizi izliyordu. Bunu hissetmek bile kartallara duyduğum saygıyı ve hayranlığı daha da artırdı.

Sizce gelmiş geçmiş en ölümsüz tasarımcı kim?

- Doğaya gerçekten gönül gözümüzü açarak baktığımız zaman görüyoruz ki en büyük tasarımcı aslında Tanrı; her şey öylesine güzel tasarlanıp yaratılmış ve birbiriyle öylesine ahenk içinde ki etkilenmemek elde değil. Benim en çok etkilendiğim, bu eğitimi almama da sebep olan kişi ise Leonardo Da Vinci’dir. Birçok anlamda aradan yüzyıllar geçmesine rağmen o dehaya sahip başka bir tasarımcı göremiyorum.

Nerede yaşıyorsunuz? Yaşadığınız yer yaratıcılığınızı etkiliyor mu?

- İstanbul’da Küçük Çamlıca’da çılgın kalabalıktan uzak, sakin ve huzur dolu bir evim var. Benim için önemli olan tasarımlarımı yaparken konsantre olabilmem; evimde bu huzura erişebiliyorum. Bir tasarımcı için ortamın kesinlikle güzel, sakin ve huzurlu olması şart.

Koleksiyon için 5500 eskiz yapıldı

Saressa koleksiyonu 110 parça. Bu 110 mücevher 5500 eskizden elenerek üretilmiş. Koleksiyonda kartal motifini iyi simgelesin diye bol bol siyah pırlanta kullanılmış. Rubi, safir gibi taşları da doğal formu hiç bozulmamış. Takıların büyük bir bölümü iri. Bazı kolyeler tüm gerdanı kaplıyor, bazı yüzükler parmağı sarıp sarmalıyor. Saressa’da kolye, küpe, bileklik gibi takıların yanı sıra özel bir şarap kadehi de bulunuyor. ‘Antik çağlarda şarap kutsal sayılırmış. Bu sebeple bu koleksiyonda tamamı pırlanta kaplı bir şarap kadehi de olsun istedik’ diyen Gökhan Öngör söz konusu kadehin özel siparişle üretildiğini söylüyor.

NEW YORK’TA İKİNCİ MAĞAZA

Gilan Mücevher’in tarihi 1870’li yıllara dayanıyor. Osmanlı İmparatorluğu’nun ilk başkenti Bursa’nın Yenişehir bölgesinden bugünkü Yugoslavya’nın Kosova bölgesine yerleştirilen Geylan ailesi, köye Gilan ismini verir, geçimlerini ayakkabı yaparak sağlar. 1930’lu yıllarda Hitler’in Yugoslavya’ya girmesinden hemen önce tekrar Bursa’ya göç ederler, ticari işler Bursa’da da sürdürülür. 1980’e gelindiğinde Geylan Kardeşler telkari ustası (ince telden takı süslemeciliği) Kuddusi Saygın ile çalışmaya başlar. Bu mücevherleri Kapalıçarşı’daki bir buçuk metrekarelik bir dükkanda satarlar. Tasarımları çok beğenilir. 1986’da İstanbul’a yerleşen kardeşler bir atölye kurar, en iyi ustalardan büyük bir tasarım ekibi oluşturur. Mücevherler Amerika, Japonya ve Belçika’ya ihraç edilir. İstanbul’daki ünlü ailelere, sanatçılara sipariş üzerine mücevher tasarlayıp üretmeye başlamaları da bu zamanlara denk gelir. 1994’te İstanbul Akmerkez’de ilk mağazalarında mücevherlerini ‘Gilan’ markası ile satmaya başlarlar. Türkiye’deki ilk mücevher defilesi ve ilk haute couture mücevher tasarımını da onlar yapar. İkinci mağaza Ankara’da, üçüncü mağaza İstanbul Asya yakasında açılır. 2003’te New York’ ta, 5. Cadde ile 57. Cadde’nin kesişim noktasındaki The Crown Building’de açtığı prestijli kat mağazası ile ‘bir dünya markası’ olma yolunda ilk adımı atar. Bu yılın ilk günlerinde Azerbaycan Bakü’de bir butik açtılar. Önümüzdeki aylarda ise yine New York 5. Cadde’de bir mağaza daha açacaklar.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!