Kimlikten kimliÄŸe koÅŸan adam

Güncelleme Tarihi:

Kimlikten kimliÄŸe koÅŸan adam
OluÅŸturulma Tarihi: Nisan 10, 2005 00:00

1995’te ANAP’tan politikaya girdiÄŸinden ve Demirel’in kalesi Isparta’dan milletvekili seçilip bir de üstüne bakan olduÄŸundan bu yana adının başına ‘genç’, ‘yakışıklı’, ‘gelecek vaat eden’ gibi sıfatlar eklendi.Hálá genç, pek çok politikacıyla karşılaÅŸtırıldığında hálá yakışıklı olduÄŸu da söylenebilir. Hálá gelecek vaat edip etmediÄŸini ise yeni baÅŸlayan süreç belirleyecek ama kesin olan bir ÅŸey var ki, son yıllarda adının başındaki sıfatlara bir yenisi eklendi: Tartışmalı. Profesyonel politikacılığının geçmiÅŸi 10 yıl ancak politik tavrının miladı 15-16 yaÅŸlarına kadar uzanıyor; Ãœlkü Ocakları etrafında baÅŸlayan siyasi hayatı, 1980’li yıllarda Ä°slamcı çizgiden şöyle bir geçiyor, ANAP’la birlikte liberalleÅŸiyor, AKP’de biraz kafa karıştırıyor, ÅŸimdilerde, yani ANAP’a geri dönüp liderlik koltuÄŸuna oturduÄŸunda ise ‘muhafazar demokratlık’ın karşısına konmuÅŸ bir ‘özgürlükçü demokrat’ tartışmasıyla sürüp gidiyor. Ona sorarsanız, oldukça iddialı. Ama hakkındaki sorular fazla: Acaba, yakından tanıyanların söylediÄŸi gibi, ‘kendine zarar verecek ölçüde açık’ bir politikacı mı, yoksa ‘mevsimlik rüzgarlarla yön bulmaya’ mı çalışıyor? Radikal, deliÅŸmen ruhlu, sanata yakın, eÄŸlenceli biri mi, yoksa bildik politika atmosferinde yaşına göre fazla olgun davrandığı için yer yer sıkıcı mı kaçıyor? BaÄŸlama çalabiliyor mu, çalamıyor mu? AKP’nin ‘Ağır ol molla desinler havasına/havasızlığına’ daha fazla dayanamadığı için mi istifa etti, yoksa hırsının yaptırdığı baÅŸka hesaplar yüzünden mi? Zaten AKP’ye niye girmiÅŸti ki? Siyasi ömrünü tamamladığı gözüyle bakılan ANAP’ı ayaÄŸa kaldırabilecek mi? SöylediÄŸi gibi zamanı gelince liderliÄŸi bırakıp, Türkiye’de bir ilki gerçekleÅŸtirebilecek; geçmiÅŸte hayalini kurduÄŸu belgeselleri çekebilecek ya da çocukların eÄŸitimiyle ilgili çalışmalara dalabilecek mi? Cevabı ÅŸimdilik bilinmeyen sorular bunlar. Ama Erkan Mumcu’nun bu sorulara kadarki hayatı aÅŸağıda...Isparta Yalvaçlı. Orada büyür, politikaya oradan girer ancak sanıldığının aksine Ä°zmir doÄŸumludur. 15 Mart 1963 tarihinde, o zaman konfeksiyon işçisi olan babası Süleyman Mumcu’nun çalıştığı Ä°zmir’in Kadifekale semtindeki doÄŸumevinde dünyaya gelir. Babası, henüz 17 yaşındaki eÅŸi Cemile Hanım’ın ilk doÄŸumuyla pek ilgilenememiÅŸtir, dolayısıyla adını annesine çok yardımcı olan hemÅŸire koyar. Ailesi başına bir Ahmet ekler ve o daha bir- bir buçuk yaÅŸlarındayken döndükleri Yalvaç’ta nüfusa kaydeder. O yüzden doÄŸum tarihi 1 Mayıs görünür; ancak 15 Mart doÄŸumlu bir Balık’tır Erkan Mumcu.Ä°lk çocukluk anıları Yalvaç’ta, dedesi, babaannesi, amca ve yengesi, kuzeni ve kardeÅŸleriyle hep birlikte yaÅŸadığı iki katlı kerpiç evde baÅŸlar. Evin, arkadaki büyük bahçeye doÄŸru uzanan tek katlı bölümünün damını, sürekli bir ÅŸeylerin güneÅŸlendiÄŸi yer olarak hatırlar; kurutulan sebzeler, yapılan pastırmalar, dayısının ‘prestij olsun diye’ beslediÄŸi atlar, annesinden baÅŸka kimseye kendisini saÄŸdırmayan bir manda ve Yalvaç’taki çoÄŸu evde olduÄŸu gibi, evin içinden geçen ve onlarca kez içine düştüğü su arkı...Cemile Hanım, özenli ve ilgili bir annedir; her cumartesi tüm çocuklarını banyo yaptırıp en temiz giysilerini giydirerek, sonradan Türkiye’nin pek çok kasabasında olduÄŸu gibi Yalvaç’ta da uzun yıllar unutulacak bir yere götürür; sinemaya. Kulağını radyodan ayırmayan, bulabildiÄŸi her ÅŸeyi okuyan, meraklı bir çocuktur. Hayatında, herkesten daha çok etkilendiÄŸi ilk kiÅŸi ise babası Yemen’de ÅŸehit düşmüş, kendisi Ä°stiklal Gazisi olan dedesi Hacı Abdullah Bey’dir. Ekolojinin, insanın doÄŸaya saygısının ne demek olduÄŸunu daha o zaman gözlerinde gördüğü; bütün yazı baÄŸlarda sadece yoÄŸurt, peynir, ıslatılmış kuru ekmek ve üzümle beslenerek geçiren; bir aÄŸacın dalına nasıl hürmetle uzandığını, bir salkım üzümü nasıl şükran duygusuyla yediÄŸini çok iyi hatırladığı dedesini, Amerikan filmlerindeki bilge Kızılderili ÅŸefleri seyretmeden önce tanımıştır.UYKUDA ÖĞRENÄ°LEN BÄ°NLERCE TÃœRKÃœ12 Eylül’den sonra verilen ‘silahlarınızı teslim edin’ talimatına, KurtuluÅŸ Savaşı’ndan kalma kılıcıyla eski tabancasını jandarmaya götürerek ciddiyetle uyan Abdullah Bey, sabahları Kuran’ını, güneÅŸin doÄŸduÄŸu tarafta olduÄŸu için torunu Erkan’ın odasında okur, hemen ardından da radyonun düğmesine basar. O saatte de radyoda hep Yurttan Sesler olduÄŸu için, uykuyla uyanıklık ve ayet terennümleri arasında binlerce türkü öğrenir Erkan Mumcu. Ortaokul birinci sınıftayken de babası bir baÄŸlamayla gelir eve. Gerçi sonra, ÅŸimdi ezan vakti, sabahın hayrı, akÅŸamın ÅŸerri diyerek çalmasına itiraz edeceklerdir ama gençliÄŸi boyunca kendi kendine çalarak baÄŸlamayı öğrenir. Hatta bir gün bahçeye bakan balkonda ‘Başın öne eÄŸilmesin / Aldırma gönül aldırma’ türküsünü söylerken, annesinin de gözyaÅŸları içinde ona katıldığına ÅŸaşırarak tanık olur. Yalvaç GazipaÅŸa Ä°lkokulu, Merkez Ortaokulu, Atatürk Lisesi’nde okur. Bu yıllarının hiçbirinde, ‘büyüyüp ÅŸunu olacağım’ gibi bir düşüncesi olmaz. Ä°stanbul Ãœniversitesi Hukuk Fakültesi’ni bitirmiÅŸ olduÄŸu halde... Çünkü, 12 Eylül’den önce kuÅŸağındaki herkesin bir kampı olduÄŸu, olmayana da ‘ot’ dendiÄŸi için, 15-16 yaÅŸlarından itibaren vatan kurtarma hevesiyle Ãœlkü Ocakları’na gidip gelmeye baÅŸlamıştır. Sonradan açıklayacağı üzere, bilgilerinden çok deÄŸerleriyle seçtiÄŸi bir kamptır burası. Hukuk Fakültesi’ne de avukat olmak için deÄŸil, üniversite ortamında mücadeleye katılayım diye girmiÅŸtir. Ancak tam o yıl 12 Eylül darbesi olur.KEMAL SUNAL FÄ°LMÄ°NDE ASÄ°STANFakülte yıllarını ‘şans yıllarım’ diye tanımlar. Sinemaya olan merakı onu okulun sinema kulübüne götürmüş, oradan da YeÅŸilçam’a uzanmıştır. Okul harçlığını çıkarmak için düğünlerde ÅŸipÅŸak fotoÄŸrafçılık yaparken, yazları da Orhan Elmas, Natuk Baytan gibi yönetmenlerin asistanlığını yapar. Hülya AvÅŸar ve Tarık Tarcan’ın baÅŸrollerini paylaÅŸtığı AÅŸk Hikayemiz, Kemal Sunal’ın Yedi Bela Hüsnü adlı filmleri yönetmen yardımcılığı yaptığı yedi filmden ikisidir. Bu arada entelektüel bir çevreye girer, edebiyat dergilerinde sinema eleÅŸtirileri kaleme alırken, Yazı adlı politik dergiye, Ahmet Erkan imzasıyla yazılar yazar. Dergi, 12 Eylül öncesi ülkücü olup sonra Ä°slami düşünceye ilgi duyan bir grubun, bir anlamda durumlarını sorguladıkları, 12 sayı çıkabilmiÅŸ bir yayındır ve ‘baÅŸka yöne gittiÄŸi için’ beÅŸinci sayıda ayrılır. O zaman yazdığı yazılarla ilgili çok spekülasyon yapıldığını, ama bunun doÄŸru düzgün okumadan, paragraflar çıkarıp anlamı deÄŸiÅŸtirilerek yapıldığını söyler. Ona göre yazıları, radikal Ä°slamcılığa eleÅŸtiridir. Müslüman olamayanların Ä°slamcı olduÄŸunu düşünür, radikalliÄŸi, dünyaya düzen verme iddiasını patalojik bulur. O dönemine iliÅŸkin, Amerika’ya dil eÄŸitimine gittiÄŸinde Fethullahçı olduÄŸu, Sultanahmet’te sakallı ve poturlu dolaÅŸtığı gibi dedikodular yapılır ama hepsini reddeder, ‘Öyle olsa söyleyecek kadar açık sözlüdür.’ Tanrıya inancı hálá eksiksizdir, hálá cuma namazlarını kaçırmamaya çalışır, 10 yaşından bu yana her Ramazan düzenli oruç tutar ancak siyasal Ä°slama ilgisi, Yazı’dan ayrılmasıyla son bulur.Necip Fazıl, Seyit Ahmet Arvasi gibi isimlerden de etkilenir ama o zamanlar daha çok Ä°slamcı entelektüellerin sahiplendiÄŸi düşünce adamı Cemil Meriç’in yeri ayrıdır. Anlattığına göre, birlikte kitap okuyup sohbet ettiÄŸi Meriç, kafasını söküp çıkarır, o güne kadar orada birikmiÅŸ ne kadar cüruf varsa ayıklar, baÅŸka türlü iÅŸleyen bir makine olarak yeniden kurar. Cüruf dedikleri, içe dönük milliyetçiliÄŸin yarattığı takıntılardır. Meriç sayesinde ufku geniÅŸler, dünyaya bakışının ne kadar yetersiz olduÄŸunu görür, ‘O olmasaydı bugünkü ben olamazdım’ diyecek kadar... Öte yandan 23 yaşına gelmiÅŸtir ve ‘birden’ artık para kazanması gerektiÄŸini farkeder. Küçük kardeÅŸleri de üniversite çağına ulaÅŸmıştır ve babası artık hepsine yetiÅŸememektedir. KumaÅŸ iÅŸine girerek iÅŸadamı olur. 1995’e kadar iÅŸlerin başındadır, sonra kardeÅŸine devreder.MHP’YE GÄ°TMEDÄ°, AKP’DEN ANAP’A GERÄ° DÖNDÃœYalvaç Belediye BaÅŸkanı Tekin Bayram tanıştırır onu Mesut Yılmaz’la. ‘Bu çocuk MHP’ye gitmesin sakın’ der Yılmaz. Politika guruları, ‘Demirel’in hükümranlık alanında, bir çaylak ÅŸansını deniyor’ diye gülerken, biraz da ÅŸansının yardımıyla -bölge barajları Anayasa Mahkemesi tarafından kaldırılınca- Meclis’e ve Turizm Bakanı olarak kabineye girer. Ancak ANAP’ta yaÅŸanan sıkıntılı süreçle birlikte, yolları ayrılıp AKP’ye geçince, ilk ciddi tartışmalar da baÅŸlar. ANAP liderliÄŸine oynayıp baÅŸaramadığı için mi ayrılmıştır ÅŸimdi genel baÅŸkanı olduÄŸu ANAP’tan? Birinci olacağı kesin olduÄŸu için mi AKP’ye kapağı atmıştır? Neyse sorulara yeniden baÅŸlamayalım. Ona göre, böyle bir ikna, ispatlama çabası bile kendisine adaletsizliktir. O elinde bulundurduÄŸu birikim ve tecrübeyi, nerede olursa olsun ülke hizmetine sunmak çabasındadır. Bunu AKP’de yapabileceÄŸine ‘samimiyetle inanmış’, elinden geleni yapmıştır. Mesela, Türk sinemasının önünü açacak önemli yasal deÄŸiÅŸiklikler onun Kültür Bakanlığı sırasında gerçekleÅŸmiÅŸtir. Tarihçiler Bakanlar Kurulu tutanaklarını bir gün incelediÄŸinde, bu hakkı teslim edilecek, onun AKP’de bulunmasıyla bulunmaması arasındaki fark bundan sonra daha iyi anlaşılacaktır...Onun derdi, iddiası, ‘paradigmayı deÄŸiÅŸtirmek’tir ÅŸimdi. Özal nasıl Türk parasını konvertibl yaptıysa, o da zihniyeti konvertibl hale getirme iddiasındadır. ‘Politikanın asıl önemli iÅŸlevi iklim yaratmaktır, sosyal ve siyasal iklim. Gerçek liderler bunu yaparlar, tarihte örnekleri vardır, yapmışlardır.’Bu söylediÄŸini yapıp, yani misyonunu tamamlayıp sonra da politikayı bırakacaktır... Biz de göreceÄŸiz-dir!Â
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!