OluÅŸturulma Tarihi: Nisan 25, 2004 00:00
Dört kere ABD’nin bir milyon tirajlı haftalık dergisi New Yorker’a kapak oldu, altı kere Uluslararası Erol Simavi Karikatür Yarışması’nda dereceye girdi. 23’ü uluslararası, 46’sı ulusal toplam 69 ödülü var. Onun resimlerinde balıklar kuş kafesinin içinde yaşar, güvercinler zeytin ağacı taşır, deniz kızı şemsiye kullanır. Gürbüz Doğan Ekşioğlu’nun 25 yıllık sanat hayatının özetlendiği bir kitap geçen hafta Cafe City Yayınları’ndan çıktı.Sanat eleştirmeni Kaya Özsezgin’e göre Gürbüz Doğan Ekşioğlu bir psikanalist. Bize yaşamı görmeye alışık olmadığımız bir objektiften gösterir. İzleyiciyi gülümsetmekten çok, yaşamın gizli çelişkileri konusunda düşündürür. İşte bu yüzdendir ki herkes onu ve çizgilerini tanımalıdır.1954 yılında Ordu’nun Mesudiye ilçesine bağlı Aşağı Gökçe köyünde ‘kazandibi’ olarak dünyaya gelir. İki ablası, iki ağabeyi vardır ve o dünyaya geldiğinde annesi 40 yaşını geçmiştir. Babası Şevket Ekşioğlu, ilkokul mezunu olmasına rağmen memuriyet sınavlarını kazanıp memurluk yapmış ‘kafalı’ bir adamdır. Mensubu olduğu 230 bin nüfuslu Ekşioğlu sülalesinin gariban kanadından geldiği için hayat ona çalışıp kazanmayı şart koşmuştur. Akrabaları gibi babadan kalma hanları hamamları yoktur. Annesi Hatice Hanım Mesudiye’ye Ordu’dan gelin gelmiştir. Şevket Bey’le Hatice Hanım’ın evlenmesine Aşağı Gökçe Köyü’nden Ordu’ya fındık toplamaya giden mevsimlik işçilik yapan arkadaşları aracılık etmiştir. ‘Fındık bahçesinde çalıştığımız ailenin tam sana göre bir kızı vardur. Gidip isteyesun’ derler. Şevket Bey köylülerinin sözünü dinler. Büyüklerini yanına alıp, Ordu’ya gider ve hayat arkadaşını bulur. Hatice Hanım ve Şevket Bey en küçük oğulları Gürbüz Doğan beş yaşına basana kadar Mesudiye’de yaşar. 1959’da Ordu’ya taşınmaya karar verirler. Şevket Bey tayinini ister. Bir yandan memurluk yapacak diğer yandan kayınpederinden kalma fındık bahçesiyle ilgilenecektir. MİSAFİRLERİN PORTRESİNİ YAPARDIAdı gibi gürbüz bir çocukluk geçiren Gürbüz Doğan resim yapmaya ilkokul sıralarında başlar. İlk resimlerinde kendi portresini çizer. Ünlü ressam Frida Kahlo gibi karşısına ayna koyup, kendi kendine modellik yapar. Kendinden sıkıldığında aile bireylerini daha sonra da eve gelen misafirleri resmetmeye başlar. ‘Eve her gelen misafirin portresini yapar, giderken hediye ederdim. Çok şaşırırlardı.’ Resim merakı yüzünden orta ikide ve lise ikide sınıfta kalır. Derslerini engellediği için babası resim yapmasına kızar. O yıllarda resim demek, aylaklık demektir. 1973’te liseden mezun olur, Devlet Tatbiki Güzel Sanatlar’ın sınavlarına girer. Gerekli malzemesi olmadığı için ikinci aşamada kaybeder: ‘Nasıl üzüldüm anlatamam. Puanım Erzurum
Atatürk Ãœniversitesi Ziraat Fakültesi’ne tuttuÄŸu için oraya kayıt yaptırdım. Üç ay sonra puanlar düştü ve Kadıköy Mühendislik Elektrik Fakültesi’ne geçtim. Ardından Yıldız Ãœniversitesi Ä°nÅŸaat Fakültesi’ne atladım. Bu arada Güzel Sanatlar’ı kazanmak için sürekli çalıştım.’ Çalışmalarının karşılığını Ä°nÅŸaat Fakültesi’nin üçüncü sınıfındayken alır. Devlet Tatbiki Güzel Sanatlar Grafik bölümünü kazanır. Kazanır ama grafiÄŸin ne olduÄŸunu bilmemektedir. Bir hocası ona, ‘Titiz çalışıyorsun. Grafik sanatçısı olabilirsin’ demiÅŸtir. Tüm bilgisi bundan ibarettir. Herkesten fazla çalışır. Hafta sonlarını resim yaparak geçirir. Hocalar bir ödev veriyorsa o iki yapar. Temel Sanat Hocası Türkiye’nin en iyi ressamlarından Balkan Naci Ä°slimyeli en büyük destekçisidir. Hayatında yarışmalar önemli yer tutar. Ä°lk ödülünü yıkıntılar içinden elinde baltasıyla dinlenen bir işçiyi arkadan görüntülediÄŸi fotoÄŸraf karesiyle alır. Bir gün Vatan Gazetesi’nin özgürlük konulu bir karikatür yarışması açtığını duyar. ‘Acaba karikatür çizebilir miyim?’ sorusunu defalarca kendine sorduktan sonra iÅŸe koyulur. Kafesiyle birlikte uçan bir güvercin çizer. Bu ilk karikatürü yarışmanın üçüncüsü olur. O günden sonra karşısına çıkan her yarışmaya katılır. Ãœniversiteden mezun olurken 13 ödülü vardır.YÃœKSEK MAAÅžI NEDEN TERK ETTÄ°1979’daki mezuniyetten sonra Ajans Ada’da grafiker olarak çalışmaya baÅŸlar. Ajans ortamında mutludur ama kendi istediÄŸini yapamamaktan rahatsızdır. KöreldiÄŸini hisseder. Bir yıl sonra Tatbiki Güzel Sanatlar’da asistanlık sınavını kazanır. Ajanstan 900 bin lira maaÅŸ alırken 3 bin liralık asistan maaşına razı olur. Çünkü asistanlık, kendi ile baÅŸ baÅŸa kalacağı ve hiç durmadan üreteceÄŸi anlamına gelir. Aynı yıl üçüncü sınıftan beri flört ettiÄŸi sınıf arkadaşı, resim öğretmeni Sumru Hanım’la evlenir. 1981’de oÄŸulları Efe dünyaya gelir. Efe’yi büyütmek için çok zorlandıklarından bir daha çocuk yapmayacaklardır.1983’te dört ay kısa dönem askerlik yapmak için Manisa’ya gider. Tam da bu sırada Türkiye’de uluslararası bir karikatür yarışmasının yapıldığı haberini alır. Åžartları zorlar ama katılamaz. Ertesi yıl yarışmaya ilk baÅŸvuranlar arasında Gürbüz DoÄŸan EkÅŸioÄŸlu da vardır. 1984’te yarışmanın hazırlık komitesinde bulunan Türkiye’nin en önemli afiÅŸ tasarımcısı Mengü Ertel 1989 yılında Hürriyet Gazetesi’ne yazdığı bir yazıda o günleri şöyle anlatacaktır: ‘Dünyanın dört bucağından paketler, rulolar Hürriyet gazetesine geliyor, ön jüriye sunulmak üzere bizim tarafımızdan, sergi düzenine göre hazırlanıyordu. Yapıtlar karşısında atölye arkadaÅŸlarımla gerçek bir şölen yaşıyorduk. Sıradan, bilinen çizgilerin yanında, heyecan verici, çok etkileyici, birçok yapıt ortaya çıkıyor, hiçbir yetkisi bulunmayan bizler de kendimizi yarışma heyecanına kaptırmış, bu dereceye girer, bu girmez demek cesaretini gösteriyorduk. Derken arkadaÅŸlardan bir heyecanla ‘Ben buldum’ diye bağırdı. Gagasında zeytin dalını deÄŸil de zeytin aÄŸacını köklerinden söküp taşıyan bir güvercin karikatürünü elinde sallıyordu. Eserler ön jüriden geçti. DeÄŸiÅŸik ülkelerden 491 sanatçının bine yakın eseri duvarlarda Guillermo Mordillo (Arjantin), Cesare Perfetto (Ä°talya), Ralph Steadman (Ä°ngiltere), Semih BalcıoÄŸlu, Nehar Tüblek ve Bedri Koraman’dan oluÅŸan uluslararası jürinin kararını bekliyordu. Bir iki saat sonra ödül paketlerine yazılmak üzere kazananlar listesi elime verilince, Gürbüz DoÄŸan EkÅŸioÄŸlu adını birinci görmek beni mutlu etti.’ Ä°lerleyen yıllarda aynı yarışmada beÅŸ kez dereceye girer. 1994’ten sonra ise Aydın DoÄŸan Uluslararası Karikatür Yarışması’nın deÄŸiÅŸmeyen jürisi olur.NEW YORK KEDÄ°LERÄ°NÄ° SEVDÄ°1984’te yarışmayı kazandıktan sonra Arjantinli çizer Mordillo, yurtdışına gitmesini önerir. Yabancı dili ve ekonomik imkanı olmadığı için gidemez. Ta ki 1991 yılına kadar. O yıl üniversitede yardımcı doçentliÄŸe baÅŸladıktan sonra gözünü karartır ve okul arkadaşı Ahmet’in yanına kısa süreliÄŸine New York’a gider. New York’ta ilk iÅŸi ‘I Love New York’ grafiklerinin yaratıcısı Milton Glajer’e bir dosya göndermektir. Glajer iÅŸlerini çok beÄŸenir ve görüşmeye çağırır. Görüşme sonrasında onu Vogue, New Yorker gibi önemli dergileri çıkaran Conde Nest yayıncılığa yönlendirir. Conde Nest yayıncılık dosyasını beÄŸenir ve New Yorker için kapak çizip çizemeyeceÄŸini sorar. New Yorker Amerika’da 1925’ten beri kesintisiz çıkan tek dergidir ve haftalık tirajı 1 milyondur. Dünyada sadece 150 sanatçı bu dergiye kapak çizmektedir. Gürbüz DoÄŸan da onlardan biri olmuÅŸtur. Ocak ayında New Yorker’a kapak olur. Amerikalılar onun kedilerini ve fincanlarını çok severler. 1993’te New Yorker onun çizimlerini iki kere daha kapaÄŸa taşır. Son olarak 2003’te çizdiÄŸi 11 Eylül temalı kapak tamamı ikiz kulelerden oluÅŸan bir New York siluetini yansıtır ve ‘İkiz kuleleri yok edemezsiniz’ mesajı verir. New York’ta kaldığı sıralarda New York Times gazetesinin OP-Ed sayfasında ve Book Review ekinde de çalışmaları yayınlanır.Küratör ve sanat eleÅŸtirmeni Levent ÇalıkoÄŸlu üslubu için şöyle der: ‘Denizi, yeryüzünü, binaları, evleri çok doÄŸal bir biçimde ele alan bir dildir onunki. Ä°zleyiciye sunduÄŸu görüntüler yalnızca görsel bir ÅŸaka deÄŸildir. Gerçeküstücülerde olduÄŸu gibi bu dünyaya ait olma duygumuzla da oynar. KuÅŸ kafesinin içindeki balık, zeytin aÄŸacı taşıyan bir güvercin, elinde ÅŸemsiyesiyle deniz kızı, tuvalden çıkmaya çalışan model... Yine de yaÅŸadığımız dünyanın anlamsız bir yer olduÄŸunu ima edecek herhangi bir serzeniÅŸ ile karşılaÅŸmayız bu kurgularda.’Sanat hayatı boyunca birçok meslektaşından etkilenir. Özellikle de sürrealist Belçikalı ressam Magritte’ten. Guy Billout, Çekoslovak Adolf Born’a ve Milton Glajer’e hayranlık duyar. BirçoÄŸuyla sonraki yıllarda tanışacak, oturup birlikte yemekler yiyecektir. KiÅŸisel üslubunun oturması zaman alır. 1998’de Vakko’daki ‘grafik-karikatür’leri sergisi sırasında kendini şöyle tanımlar: ‘Çalışmalarımda karikatür sanatının mizahi ve felsefi yönüyle resim sanatının görsel zenginliÄŸini birleÅŸtirmeyi amaçlıyorum. ÃœretmiÅŸ olduÄŸum iÅŸin içeriÄŸinde mutlaka mizah olmalı. Åžapkasından tavÅŸan çıkaran bir sihirbazın izleyicilerini ÅŸaşırtması gibi, ben de izleyicimi ÅŸaşırtmayı severim. Her sanatçının olması gerektiÄŸi gibi güncel deÄŸil kalıcı, yerel deÄŸil evrensel olmayı amaçlıyorum.’Yarışmalarla kendimi deÄŸerlendirdim. Soluk aldım, yaratıcılığımı sınadım, motive oldum. Yarışmalar benim geliÅŸimimi saÄŸladı. Para da kazandım. Yarışmalardan kazandığım her parayla evin bir eksiÄŸini tamamladık. Bu bazen bir çamaşır makinesi bazen de elektrik süpürgesi oldu.’Â
button