Güncelleme Tarihi:
“200 öğretim üyemiz var. 50’si öğrencilik dönemimde hocamdı. Onlara ‘Hocam’ diye hitap ederim. Hasan mı Sayın Dekan mı desinler, karar veremediler. Samimiyet derecesine bağlı hitapları. Kimi, ‘Hasan’, kimi ‘Hasancığım’, kimi ‘Sayın Dekanım’ diyor”
- Niye tıp öğrenimini tercih ettiniz?
- Öğrenciliğimden beri tıp konusuna meraklıydım. Büyükçekmece’de 1980’li yıllarda yazlık evimiz vardı. Evin alt katında bir oda, kardeşimle bana deneyler için ayrılmıştı. Orada istediğimizi yapmamız serbestti. Hayvanları yakalayıp bazılarına maalesef eziyet eder, onlarla deneyler yapardım. Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi üçüncü tercihimdi. Ben okula girdiğimde babam rektör yardımcısıydı. Bir yıl sonra rektör oldu. Babam, hem benim hem de kardeşimin tıbbı seçmemizde etkili oldu.
- Babanız rektördü, sizse öğrenci... Arkadaşlarınız ve hocalarınızla aranızda neler yaşandı?
- Hoca ve arkadaşlarım önemli bazı isteklerini önce bana iletirdi. Mesela laboratuvarda eksik bir malzeme varsa, mutlaka yanıma gelirlerdi.
- Böyle çözdüğünüz sorunlar var mıydı?
- Haydarpaşa’daki binamız bir türlü ısınmıyordu. Her sınavda elimin donduğunu hatırlarım. Babama dayanamayıp, “Bunu çözün, öğrenciler çok üşüyor” diye çok söylendim. Bütün binaya ilk kez demir radyatörler bu sayede kuruldu, bina ısınmaya başladı.
- Sizin de öğrenci olarak sıkıntılarınız olmuştur...
- Klinik olarak hastaneye geçtiğimiz yıl oldu.
O zaman hocalarımla ilişkilerimi, onların yaptıklarını babama anlatıyordum. Babam da benden bir parça etkilenmiş olabilir. Hastanede biraz daha fazla ön plandaydım. Klasik ‘Rektör beyin oğlu’ durumu... Maalesef bazı hocalar beni etkilemeye çalışıyordu. Torpil isteyen de çıkıyordu.
“NATO bursuyla ABD’ye gittim. Harvard Hastanesi’nde görev yaptım. Mehmet Öz’ün yanında çalıştım. Kendisinden çok destek aldım”
REKTÖR BANA BEN HOCALARIMA
Marmara Üniversitesi kötü bir süreçten geçti. Hastanedeki fiziki yetersizlikten, hocalarımızın çoğu muayenehanesiyle gelirini artırma ve pratiğini güçlendirme kaygısındaydı. 2010 haziranında o dönemdeki tıp dekanımız ayrılmak istedi. Rektör Bey de bana teklif etti dekanlığı. Kıdemli öğretim üyelerine “Siz yaparsanız ben çekilirim” dedim. Ancak, hocalarımız istemedi. Daha önce başhekimlik, fakülte yönetim kurulu üyeliği yapmıştım. Yani idari tecrübem vardı. Yetiştiğim okulda dekanlık yapmak benim açımdan büyük onur.
AMELİYATTA SÖYLENENİ DUYMAM
Bir gün önceden hastayı da, filmlerini de görürüm, ne yapacağımı ona anlatırım. Zor ve riskli ameliyatsa hayal ederim, hastanın içinde neyle karşılaşacağımı, ne tür problem çıkarsa nasıl davranacağımı bir gece önceden hayal eder, hatta o şekilde uyurum. Ameliyatta aşırı odaklanıyorum, o sırada ne söylense duymam.
“HELALLEŞİN, RİSKİNİZ YÜKSEK” DİYORUM
Ben yılda 300-350 ameliyat yapıyorum. Hemen her gün ameliyatım var. Yılda 10 civarı hastayı kaybetmeniz doğal. Göğüs cerrahisinde her 100 hastadan ikisi, üçü ölebiliyor. Ameliyatlarda yüzde 5, hatta 7-10 ölüm riski var. Hastalarıma, “Kalp ameliyatının üç katı risk alıyorsunuz. Helalleşin, öyle gidin” diyorum.