Oluşturulma Tarihi: Kasım 01, 2003 00:00
Rica etsem...Biri şu kalbimin küt küt atmasını durdurabilir mi?Bu nasıl bir şey böyle!İlk defa geliyor başıma.Topluluk önünde konuşma taşikardisi.Ama haksız mıyım Allah aşkına?Adamlar psikiyatrist!Bir tanesi insanı huzursuz eder.Yüzlercesini bir arada düşünün.Kalbim kocaman bir pompa olmuş, yerinden çıkacakmış gibi zonk zonk zonkluyor.Rahatla Ayşe, rahatla.Sakin ol, geçecek.Bu da geçecek.Atla deve değil, hepi topu 1500 kişi...Senin konuşmanı dinleyecek 300, bilemedin 350 kişi...Bunda ne var ki?Car-car-car konuşursun.Olur biter.*Nah biter!Bir insanın kendisini ikna etmesi bu kadar kolay olsaydı, herkes profesyonel konuşmacı olurdu.Benim durumum zaten belli, bu işe kıyısından köşesinden biraz da tesadüfen bulaşmış bir amatörüm.Henüz mikrofonla ağzım arasındaki mesafenin ne kadar olması gerektiğini bile bilmiyorum.Bir de o sahne korkusu yok mu?Spotlar senin üzerinde.Koy sıkıysa, elini bir yere.Kolların vücuduna fazla gelen iki ağır külçe...*Rahat bırak şu kollarını...Çıkacaksın oraya ve diyeceksin ki:‘‘Ben kendini anlatmakla tanınan bir gazeteciyim. Bu toplantıda yapacağım da farklı değil. Becerebilirsem içinizden birine de bunu yaptıracağım...’’Söyleyip söyleyeceğin bu mudur?Budur!Bunu söylersen yırtarsın.İlk cümleni kurmuş olursun.Bundan sonraki fasıl: Nasıl gazeteci oldum? Artık siz de ezberlediniz ya, Adana'dan kaçış, sıkışmışlık hali, kendini ifade etme isteği, güzel ve akıllı abla kompleksi, babayla sorunlar, aileye kendini kabul ettirme hayali vesaire vesaire. Ve kendini ifade etmek üzere kapağı İstanbul'a atış.Kurtuluş mı? İşkencenin başlangıcı mı?10 yıl geçmesine rağmen hálá karar verebilmiş değilim. Ama maceranın devam ettiği kesin.Anlatacağın da bu kadar işte.Onlara kendi maceranı nakledeceksin.*Sen öyle zannediyorsun!Kolaydı öyle nakledeceksin demek.Kendinle ve hayatınla hesaplaşıyorsun 350 kişinin önünde.Parçan kalmayabilir vallahi.Yok, ben yapamayacağım.Yaparsın, yaparsın!Israr etme yapamayacağım.Ne var bunda, diyeceksin ki:‘‘Bu 10 yıl içinde, sürekli değiştim. Evlendim, boşandım. Bir sürü şeyler yaptım. Oraya gittim buraya gittim. Onu yazdım bunu yazdım. Onunla konuştum bununla konuştum. Benim için değişmeyen ve yapmayı becerebildiğim tek bir şey vardı: Yaşadıklarımı başkalarıyla paylaşmak.’’Şimdi yapacağın da bu.Paylaşmak.Sen buna alışıksın.Seni hep beğenenler oldu beğenmeyenler oldu, onaylayanlar oldu eleştirenler oldu, önemseyenler oldu küçümseyenler oldu.Burada başına gelebilecek en kötü şey ne?Aynı şey!Bazıları beğenecek bazıları beğenmeyecek.Sen buna yabancı mısın? Hayır.Ama gözünü seveyim, bunları ağlamadan söyle! Senin silahların ne: Açıklık, samimiyet, cesaret. Bunları anlat. Sonra da yaptığın röportajlardan örnekler ver.Görsünler ki, insanların kafalarında sansürlediği, bloke ettiği, ayrıntısını düşünmekten hoşlanmadığı konuları merak ediyorsun: Kanserden ölmek üzere olan bir kadın, intihardan kurtulmuş bir erkek, çocuğunu kaybeden bir anne, karasevda yaşadığı için duyma kabiliyetini yitiren bir çocuk, bir ölü yıkayıcısı, Güneydoğu'da bir tetikçi... Tonla röportaj yaptın bugüne kadar onları anlat işte... Yeni röportaj kitabını da bir zahmet sıkıştır araya!Ha sakın şunu söylemeyi unutma:‘‘Yaptığım röportajlarda sizin alanınızın payını inkar etmiyorum. Empati yapmaya çalışıyorum. Bir peruk takar gibi karşımdaki insanın ruh halini üzerime giymeye çalışıyorum...’’Güven duygusundan söz et.Eşit ilişki kurmaya çalıştığını anlat.‘‘Ayıp olur bu soruyu soramam’’ gibi şeylerden nasibini almadığını söyle. Hücre zarından içeri sızmaya çalışmanın senin için ne anlam ifade ettiğini anlat. Röportaj yapmakla psikoloji arasında paralellik kur. Sonra da izleyicilerden birini sahneye davet edip, onunla röportaj yap. Bu kadar basit.*Basit mi?Sen ne diyorsun ya!Salon insan dolu! Hepsinin de yüzü asık.Gerginlik, bıçakla kesilebilecek kadar yoğun.Ve korktuğum başıma geliyor:O lanetli kürsü gibi yere çağırılınca benim dilim tutuluyor. Hiçbir şey söyleyemiyorum. Işıklar gözümü yakıyor, başım dönüyor, kulaklarım uğulduyor. Araba farı yemiş tavşan gibi o kalabalığa bakıyorum.Onlar da bana bakıyor.Sen misin psikiyatristlere konuşma yapacak olan!Allah'tan elimde son kitap için hazırlanan röportaj slaytları var, onlar yetişiyor imdadıma, projeksiyonda o fotoğrafları gösterirken, salonda dolaşmaya başlıyorum ve birden bülbül gibi şakıyorum.Sustur susturabilirsen...Giderek normal Ayşe'ye dönüyorum.Giderek kendimi daha iyi hissediyorum.Taş kesilmişken, yumuşayıp jöle kıvamına geliyorum.Ve sanırım ilgilerini de çekmeyi beceriyorum.Hoş bir iş oluyor.Ne var ki bana yetmiyor.Taktım ya!Yeni bir deneyim yaşayacağım ya. Hayatta korktuğum şeyin üzerine üzerine gideceğim ya. Sahnede insanların önünde hiç tanımadığım biriyle bir meslek röportajı yapacağım ya. Birinin sahneye gelmesini rica ediyorum.Kimse gelmiyor. Öylece bakıyorlar yüzüme.Arada espriler patlıyor:İpliklerinin pazara çıkmasını istemiyorlarmış!Ne alakası var, oysa.Hepimizin ipliği pazarda aslında...*İşte o sırada...Allah yardım ediyor.Benden 13 yaş büyük bir okuldaşımla tanışıyorum oracıkta. Daha önce hayatımda hiç görmediğim bu Tarsus Amerikan Lisesi mezunu profesör resmen hayatımı kurtarıyor.Mehmet Sungur, beni kırmıyor, sahneye röportaja geliyor. İki sandalye çekiyoruz. Önce ufaktan ufaktan konuşmaya, ısınmaya başlıyoruz. Sonra, birden her şey acayip keyifli bir hale dönüşüyor. Karşımdaki adam, inanamayacağınız kadar renkli biri çıkıyor. Nasıl rahat, nasıl şeker, nasıl saygın, onun meslek ve özel hayatındaki renklilikler önce benim sonra da salondakilerin ilgisini çekiyor.İlk cinsel deneyiminden, eski karısıyla ilişkilerine kadar, bir sürü tabu konuda, resmen dökülüyor.Tabii bunu istediği için yapıyor.Özgüven de, komplekssizlik de hayatta buna deniyor!Sonuçta ortaya, benim de memnun kaldığım şahane bir röportaj çıkıyor.Üstelik Sungur'un mesleki alandaki başarıları da, farkılılıkları da sergileniyor.O kadar radikal cevaplar veriyor ki...En tutucu doktor grubu olduğu söylenen psikiyatristler bile memnun ayrılıyorlar salondan.Bütün bu ilk deneyimden edindiğim izlenim şu:Tamam sahneden korkuyorum ama seviyorum da...Yandınız mı acaba? Başınıza yeni felakatler gelebilir mi acaba? Sahne sahne diye tutturup bir de orada başınızı ağrıtmaya kalkar mıyım acaba?Kimbilir...Uçak kalkıyor yetişmek zorundayım.Tek istediğim sevgilime sıkı sıkı sarılmak.Şimdilik bildiğim tek gerçek bu!
button