Araştırınca ortaya çıktı: Sevuşen’in ölümü derin bir boşluk yaratmıştı Tunceli’de. Halk onun yerine yeni bir deli arayışındaydı. Bir kısmı Baba Bertal adlı şahsın Sevuşen’in yerine geçmesinin uygun olacağını düşünüyor, bir bölümü ise, "Bertal çok yaşlandı. Tunceli’nin genç ve dinamik bir deliye ihtiyacı var" diye Deli İbo namlı kişinin bu postekiye oturması gerektiğini iddia ediyordu. Sonunda Baba Bertal’in tahta geçmesine, Deli İbo’nun da veliaht olmasına karar verilmişti.
Bütün bunlar bize tuhaf gelebilir ama Sarı Saltuk, Düzgün Baba ve Munzur Baba gibi velilerin ocağı olan Tunceli’de deliler mukaddes sayılıyor. Çünkü onların, dünyayla ilişkisini kesmiş, mal, mülk, iktidar arzusunu aşmış olduklarına inanılıyor. Bu biraz da Alevi inancında yer alan bir felsefe. Örneğin Hacı Bektaşı Veli, çocukların ve illa ki delilerin korunması gerektiğini söylüyor. Bu inanışlar, eski şaman ve pagan geleneğinden evrilerek Alevi kültürü içine yerleşmiş. Bölgede binlerce yıl hakim olan Zerdüşt dininde de benzer bir inanış bulunuyor. Tunceli’de yeni jenerasyon delilerle ilgili gelişmeleri öğrenince, bu kente gittik. Palavra Meydanı’nda, Tunceli milletvekili Kamer Genç’in de yapımına katkıda bulunduğu Sevuşen heykelini gördük, onun tahtına çıkmış olan Baba Bertal ve veliahtı Deli İbo ile görüştük. Ve sonunda, eğer bir gün dellenirsek kesinlikle gelip Tunceli’ye yerleşmeye karar verdik...
HEYKELÄ° DÄ°KÄ°LEN EFSANE DELÄ° SEVUÅžAN      ÂAdı Hüseyin Tatar. Seyid olduÄŸu, yani Hz. Ali ile Hz. Fatma’nın oÄŸlu Hz. Hüseyin’in, yani Hz. Muhammed’in soyundan olduÄŸu söyleniyor. Bu yüzden halk arasında önceleri Seyid Hüseyin veya Seyid VuÅŸeyn diye çaÄŸrılıyor. Bu nam daha sonra kısaltıla kısaltıla SevuÅŸen’e kadar geliyor. 1930 doÄŸumlu. Mazgirt’in Aktuluk köyüne baÄŸlı Beydamı mezrasında doÄŸmuÅŸ. 1938 Dersim isyanında köyü bombalanmış. Bombalardan biri evine isabet etmiÅŸ. Çok korkan Hüseyin yıllarca, çok darda kalmadıkça kapalı bir yerde yatamamış. 1950’lerin ortasına kadar köyünde yaÅŸamış. Askerlik dönüşü eÅŸinin bir baÅŸkasıyla birlikte olduÄŸunu öğrenince köyü terk edip kendini yollara vurmuÅŸ. Sakin, sessiz bir tabiata sahipmiÅŸ. Ãœstüne çok gelinmediÄŸi sürece sesini çıkarmaz, kimseden
yemek istemezmiÅŸ.
Genç bir kadın hastalanmış. Ankara’ya İstanbul’a götürmüşler, doktorlar, "yatağında ölsün" demiş. Dönmüşler Tunceli’ye. Yağmurlu bir gün, sobada çay demlemişler. Hastanın başındaki beş kişi altı bardak çay koymuş. "Biri çayını bitirince altıncı çayı da içer artık" demişler. O sırada kapı çalınmış. Sağanağın altında sırılsıklam olmuş Sevuşen, tas gibi tuttuğu avuçları suyla dolu, içeri girmiş ve elindeki suyu hastanın başından aşağı dökmüş, "dermanın yağmurla geldi, iyileşeceksin" demiş. Sonra oturmuş sedire ve "benim için çay koymuşsunuz" diyerek sobanın yanındaki altıncı bardağı alıp içmiş, çıkmış gitmiş. Ertesi gün genç kadın, herkes uyurken kalkmış ve çocuğunu emzirmeye başlamış...
O DA SENİ SEVİYOR TUNCELİ’DE BEKLİYORGencin biri bir kıza aşıkmış. Ama birkaç ay sonra kızın ailesi Almanya’dan gelip kızlarını alıp götürmüş Almanya’ya. Genç de kendini dağlara bayırlara vurmuş. Bir gün Munzur’un üstündeki asma köprülerden birinde canına kıymayı düşünürken omuzunda bir el hissetmiş. Bakmış ki Sevuşen yanında. "O da seni seviyor, Tunceli’de bekliyor" demiş. Genç adam koşa koşa şehre gelmiş, gerçekten de sevdiği kızın döndüğünü öğrenmiş. Bir sene sonra evlenip Almanya’nın yolunu tutmuşlar. Geçen yaz, Munzur Festivali sırasında 28 ve 23 yaşında olan iki çocuklarıyla Tunceli’ye gelip Sevuşen’in mezarını ziyaret etmişler.
Aynı yıllarda çok çetin bir kış geçirmekteymiş Dersim diyarı. Sevuşen’e demişler ki, "Baba bu gece kar geliyor. Gel bir damın altında yat." "Ben sokakların misafiriyim" diyerek kabul etmemiş. Ama Tuncelililer, allem edip kallem edip bir damın altına yatırmışlar. Yanına bir soba kurup üstüne de yün bir yorgan örtmüşler. Sabah Sevuşen’i yattığı yerde bulamamışlar. Bir de bakmışlar ki bahçede üstüne paltosunu atmış uyuyor.
Tunceli Belediye Başkanı Songül Erol Abdil, annesinin şahit olduğu bu olayı şöyle anlatıyor: "Ben böyle şeylere inanmam. Ama anam kendi gözleriyle görmüş. Şehrin dört bir yanı karla örtülüymüş. Bir tek onun yattığı yer kupkuruymuş..."
Daha neler neler...
12 EYLÜL DARBESİNİ 1938 SÜRGÜNÜ SANDISevuşen bir sabah uyanmış ki şehirde in cin top oynuyor. Emniyet Müdürlüğü’nün önüne gidip eline geçirdiği taşları savurmaya başlamış. Bir yandan da, "Ne yaptınız milletime, 38 geri mi geldi" diye bağırıyormuş. Polisler çıkıp, sokağa çıkma yasağı konulduğunu söylemişler. İnanmamış. Alıp yanlarına tek tek kapıları çaldırmışlar. Her kapı açıldığında, "Haaa Haydar buradasın. Fatma da evinde. Bebeler nerde? Haaa onlar da burada" diyerek rahatlamış. Sonra oturmuş Palavra Meydanı’na ve "Bir çift gögerçin (güvercin) havalansa / Yanık yanık koksa karanfil" diye bir türkü tutturmuş.
1994’te öldüğünde, cenazesine 27 bin nüfuslu Tunceli’de 10 binden fazla kişinin katıldığı söyleniyor. Onu çok seven hemşerileri, Palavra Meydanı’nın bitişiğindeki küçük alana bir heykelini dikmiş.
HEYKELİNİ YAPTIRAN KAMER GENÇ:TUNCELİ’NİN SEMBOLÜ DELİ DEĞİL ERMİŞTuncelililer, eski hükümet meydanına kendi aralarında Palavra Meydanı diyorlar. Sevuşen’in heykeli bu meydana açılan küçük bir alanda. 1995’te yapılan heykelin masrafını Tunceli Milletvekili Kamer Genç karşıladı. Heykelin yanındaki çeşme mumlarla dolu. İnsanlar, mum dikerek dilekte bulunuyor. Kamer Genç, şunları söylüyor: "Sevuşen Tunceli’nin sembollerindendir. Deli değil ermiştir. Manisa Tarzanı gibidir. İnsanları ve tüm mahlukatı seven bir adamdı."
HERKES MEZAR BAŞINDA DİLEK TUTUYORSavuşen’in kentin dışında asri mezarlıktaki mezarı ziyaret yeri. Mezarın yanı başına, 14-15. yüzyıllarda hüküm sürmüş Akkoyunlu medeniyetinden kalma bir koyun heykeli getirilip konulmuş. Kabir, perşembe günleri ziyaret ediliyor. Mezarın taşı yakılan mumlardan dolayı kararmış. Mezar taşını üç kez öpüp aynı yere başlarını koyan ziyaretçiler, Sevuşen’in ölüsünün de bir kerameti olduğuna inanıyor.
BUGÃœNÃœN DELÄ°SÄ°
BABA BERTALSevuşen’in ölümünden sonra uzun süre derin bir sessizlik yaşandı Tunceli’de. Bir gün uzak bir köyden gelen kurşun sesleriyle bozuldu bu derin sessizlik ve Tunceli neşesini yeniden buldu.
Baba Bertal şimdi 75 yaşında. O da Sevuşen gibi seyid. Fakat onun deliliği sonradan olma değil, doğuştan. İki metreye yakın boyu ve heybetli bıyıklarıyla ilk bakışta ürkütücü. Fakat yanına yaklaşınca ipek gibi yumuşak bir adam.
Şehrin etkili ailelerinden Kureyşan aşiretine mensup olduğundan, hali vakti yerinde sayılır. Yolda yürürken dükkan sahipleri bereketleri artsın diye koluna girip davet ediyorlar. Bazen milleti gülmekten kırıp geçiriyor. Bir
sinema oyuncusunun, bir kaymakamın ya da karakol komutanının taklidini yapıyor. Türkçe’yi de, Zazaca’yı da kekeleyerek konuşuyor. Cümlelerini nadiren tamamlıyor ama herkes onun ne demek istediğini çok iyi anlıyor.
Baba Bertal takım elbise ve kravatla geziyor. Ama köye gideceği zaman mekanın ruhuna uygun giysileri, şalvarı, uzun kollu bol gömleği, şal kuşağı ve yeleği tercih ediyor. On sene önce, işte böyle bir kıyafetle, boşaltılmış olan Aktuluk köyüne doğru gidiyor. Farkında olmadan askeri yasak bölgeye giriyor. Kontrol noktasındaki askerler, Baba Bertal’ı görünce şaşırıyor. Dur ihtarından sonra havaya ateş açıyorlar.
Baba Bertal dönüp şöyle bir bakıyor ve köye doğru yürümeye devam ediyor. "Yasak baba giremezsin" diye bağırıyorlar, dinlemiyor. Yeni tayin olan genç üsteğmen geliyor, ateş emri veriyor. Askerler 40-50 kurşun sıkıyorlar üzerine. Uzaktan Baba’nın şalvarının ve yeleğinin isabet aldığı yerlerden havalandığını görüyorlar. Baba Bertal ormana dalarak ortadan kayboluyor. Komutan, Baba’nın cesedini çıkarmak için arama emri veriyor. Fakat ne bir kan izine rastlanıyor ne de Baba’nın cesedine.
Akşam şehre dönen genç subay, olup bitenleri Tuncelili bürokratlara anlatıyor. Onlar, "sen ne yaptın, o Allah’ın meczup bir kuludur, yazıktır, günahtır" diyor. Sabaha kadar uyuyamıyor komutan. Ertesi gün yanına birkaç asker alıp Aktuluk köyüne gidiyor. Köyün meydanında Baba Bertal’i görüyor. Hazret, bir kapının önünde bağdaş kurmuş, ağızlığa takılı sigarasını tellendiriyor. Üsteğmen yanına gidip elini öpüyor. Baba, şalvarındaki, yeleğindeki delikleri gösteriyor: "Arılar çıktı kovanlarından, vızzzz vızzzz vızzzz edip buraları deldi. Daşşağımın torbasını da ısırıp gitti..." diyor gülerek. Tunceliler bu olaydan sonra, Baba Bertal’in kurşun geçirmez olduğuna inanıyor.
HENÃœZ KERAMETÄ° OLMAYAN VELÄ°AHT
DELİ İBODeli İbo’ya, kaç yaşındasın diye sorduğumuzda önce bilmediğini söylüyor. Sonra birden "37.5" diyor. Neden? Çünkü birisi, onu Baba Bertal ile karşılaştırıyor, "cüsse olarak sen onun yarısısın" diyor. Baba Bertal 75 yaşında. "Demek ki ben de 37.5 yaşındayım" diyor Deli İbo.
Gerçek adı İbrahim Barut. Henüz olağandışı bir kerametine rastlanmamış. Ama bir yeri ağrıyanlar gelip elini sancılı yerlerine dokunduruyorlar. Tuncelililer, İbo’nun kerametinden çok marifetine hayranlar. Deli İbo, paranın ve imanın kimde olduğu konusunda şaşmaz bir sezgiye sahip. Tanısın tanımasın, kimde para varsa hemen yanına yaklaşıp önce elini sıkıyor ardından da avucuna 1 milyon YTL’lik demir parayı sıkıştırıyor. Karşısındaki bu parayı almamak için diretirse ısrar ediyor. Sonra ansızın, "Büyüğünü versene" diyor. Bilenler anlıyor, tanımayanlar, neyin büyüğü, diye soruyorlar. "Sana verdiğim paranın" diye yanıtlıyor. Metal para verildiğinde kabul etmiyor. "Paran yoksa kalsın" diyor sakince. Artık ondan sonrası karşısındakinin cömertliğine ve bütçesine kalmış. 5-10-20-50, Allah ne verdiyse kabul ediyor İbo.
Kentin sırtlarında ablasının evinde kalan Deli İbo, gün boyunca topladığı paraları günbatımından sonra dağıtmaya başlıyor. Yoksul evlerin kapısını çalıyor, ihtiyacı olanlara para veriyor. Kalanı da bozuk para haline getirip okulun yolunu tutuyor. Öğrencilere, "Al bununla çorba iç, al simit ye, börek ye" diye dağıtıyor.