Kilise binası önce Dingo’nun Ahırı, sonra Performans Merkezi oldu

Güncelleme Tarihi:

Kilise binası önce Dingo’nun Ahırı, sonra Performans Merkezi oldu
Oluşturulma Tarihi: Mart 31, 2007 00:00

Beyoğlu’ndaki 131 yıllık Ermeni Katolik Kilisesi’ne ait iki bina, "The Hall" adıyla yaratıcı etkinliklere ev sahipliği yapacak bir mekana dönüştürüldü.

Yıllarca ayakkabı fabrikası ve matbaa olarak kullanılan yapılar, Yeşilçam’ın parlak dönemlerinde "Dingo’nun Ahırı" adıyla Türk sinemasına dekor olarak hizmet vermişti.

Ağa Camii’nin yanındaki Sakızağacı Caddesi’nde bulunan tarihi Surp Asdvazaziz Kilisesi, sadece dini ritüeller için değil artık sıradışı etkinlikler için de bir uğrak noktası olacak. Kilise kompleksinin içindeki iki bina, geçen hafta büyük bir partiyle kapılarını açtı. The Hall, modadan yemek sanatına, partilerden sergilere yaratıcı tüm etkinliklere evsahipliği yapacak.

Kiliseyi, İstanbullu Mısırlıyan Ailesi’ne mensup üç hayırsever kız kardeş, 1876’da inşa ettirmiş. Kiliseye gelir sağlamak üzere, çevresine müştemilatlar yaptırılmış. Ermeni Vakfı’na ait binalar, zaman içinde pek çok farklı amaç için kullanılmış. 30 yıl önce ayakkabı fabrikası ve matbaa, sonra da film stüdyosu olmuş.

On senedir harap halde boş duran binaların kaderini değiştiren kişi, Kanadalı uluslararası müzik prodüktörü Alan Cattanach. Dört yıl önce İstanbul’da benzeri olmayan bir mekan yaratmak isteğiyle yola çıkan Cattanach, şehrin gece hayatını inceledi. Mevcut mekanların genelde tek tür etkinliğe izin verdiğini görüp konserleri, moda şovlarını, sergileri, sanat atölyelerini, özel partileri, kurumsal toplantıları ve her türlü yaratıcı etkinliği düzenleyebileceği bir mekan arayışına girdi. Beyoğlu’nu keşif turunda Surp Asdvazaziz Kilisesi kompleksi içindeki iki harap bina gözüne çarptı. Kilisenin apsisinin bulunduğu bir koridorla birleştiklerini, kapılarının iki ayrı sokağa açıldığını gördü. Aradığı mekanı bulmuştu.

ERMENİ VAKFI’NDAN 49 YILLIĞINA KİRALANDI

"Aradaki bağlantı koridoru sayesinde, hem aynı anda bağlantılı iki ayrı etkinliği gerçekleştirebileceğim hem de ayrı girişler nedeniyle iki farklı etkinliğe aynı anda kapılarını açabileceğim bir mekandı. Tarihi özellik taşımasını da çok sevdim" diyor Cattanach. Binayı her gün açık gece kulübü değil, yaratıcı etkinliklere yönelik performans merkezine dönüştürmek istediğini belirtip Ermeni Vakfı’nı ikna etmiş, 49 yıllığına kiralamış.

Hazırlığın dört yıl sürmesinin nedeni, Anıtlar Kurulu’ndan beklenen izinler ile artan restorasyon maliyeti nedeniyle yeni ortak arayışı. Beş ay önce Pozcu Grubu’nun katılmasıyla çalışmalar hızlanmış. Restorasyon projesinin mimarı Yavuz Çelenk, binaları önce güçlendirdiklerini, elektrik, su, kanalizasyon gibi altyapı problemlerini çözdüklerini söylüyor.

Restorasyon projesi vakıftan alınan belgeler ve binanın mimarisi doğrultusunda hazırlandı. Yapının karakteristik özellikleri ön plana çıkarıldı. Duvarlardaki sıvalar temizlendi, tuğlalar ortaya çıkarıldı. Zarar gören tuğla, taş ve kemerler, tavanın ahşap bölümleri aslına uygun onarıldı. Restorasyon sırasında yapı içinde pek çok kuyu ve sarnıçla karşılaşıldı. Bunlardan en ilginçleri, kilise ile iki bina arasında bulunan ve zaman içinde değişikliğe uğrayarak sonradan kapatılan geçitlerdi. 5 ay süren restorasyon ve iç tasarım çalışmaları 1 milyon dolara yakın maliyetle tamamlandı.

Mekanın tasarımcısı Şirin İskit, "The Hall"u mümkün olduğunca tarihi dokuyu ortaya çıkaracak sekilde kurgulamış. Üç ana bölümden oluşan mekanın yüksek tavanlı ön bölümüne bir asma kat yapıldı. Demir konstrüksiyon kullanılan iç mekanda, dengelemek için sıcak görünümlü bir malzeme olan bakıra çokça yer verildi. Taş duvarlara zarar vermemek için sıvaların üzerinden geçirilen elektrik hatları bakır borularla kaplandı. Mekanın "akciğeri" vazifesi gören, iki yapıyı birbirine bağlayan avluya "taşların arasında bir yaşam" olması için yuka ve aralya japonika ağaçları, bambu, sarmaşık yerleştirildi.

The Hall’un en önemli özelliği, etkinliğe göre görünüm değiştirebilmesi. İskit, "Tüm mekanı mümkün olduğunca nötr ve modüler düşündüm ki, çok amaçlı kullanımlara uygun olsun. Tüm mobilya ve aksesuvarlar düzenlenen etkinliğe göre tamamen kaldırılabiliyor ya da yer değiştirebiliyor" diyor. Taşınabilir sahne, bölünebilir bar bu yaklaşımın sonucu.

Kokteyller, yemekli toplantılar için avluya bağlı bir hazırlık mutfağı yaratılmış. Önemli şefler gösteri amacıyla geldiğinde, seyyar mutfak tercihe göre üç farklı noktadan birine monte edilebiliyor. İki binanın ses, ışık düzenini birlikte ya da ayrı kullanmak mümkün. Sonuçta iki ana bölümden oluşan, ayakta izleyici kapasitesi ön sahnede 600, arka sahnede 400 kişi olan 650 metrekarelik modüler bir mekan ortaya çıkmış.

The Hall’un iki ortağı, yaratıcı etkinlikler düzenlemek amacıyla "Magnet İstanbul" adlı bir şirket kurmuş. Proje Direktörü Ahmet Buğdaycı, şirketin mekanı farklılaştıracak etkinlikler hazırlayacağını söylüyor: "Kurumlara, şirketlere, sanatsal etkinliklere kucak açacağız. Şirketlerin sıradan toplantısını bile, müzikle ve mekanın tarihi fonuyla buluşturmaya çalışacağız. Sesini duyuramamış genç sanatçılara da imkan sağlayacağız. Beyoğlu Belediyesi ve İKSV ile ortak projelere imza atmak istiyoruz."

Ortaklardan Pozcu Grubu Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Mert Pozcu ise, "The Hall" logosundaki "all" kısmını mekanın her türlü etkinliğe izin verdiğini anlatmak için öne çıkardıklarını söylüyor. The Hall, bugünlerde ilk büyük etkinliğine hazırlanıyor. Sokak modasından ipuçları sunacak "istanbulstreetstyle.com" web sitesinin partisinde, genç modacıların ürünleri, müzik eşliğinde sergilenecek.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!