Cahit AKYOL cakyol@hurriyet.com.tr
Oluşturulma Tarihi: Ağustos 08, 2009 00:00
Sivaslı Ünal Karaca, bir fuara katılmak için İsrail’e gitti. Dönüşte Sivas’taki annesine ne hediye alacağını düşünürken havalimanındaki mağazalarda şık ambalajlar içinde satılan Lut Gölü çamurunu gördü. Ambalajların üzerinde, ciltteki rahatsızlıklara iyi geldiği ve cilde parlaklık kazandırdığı yazıyordu. Bir anda aklına annesinin ağrıyan dizleri geldi.
Belki ona iyi gelir diyerek bir kutu aldı. Eve dönüşte annesine “Bak dizlerine iyi gelecek. Yurtdışından çamur getirdim” dedi. Annesi heyecanla dizlerine sürdü. İki gün sonra annenin ağrıları geçmişti. Belki psikolojik, belki de tesadüftü. Annesi bu iyileşmeyi çamurun şifasına bağladı. Oğluna teşekkürü sarılarak yaptı ve hayır duasını okuduğunu söyledi. Sonra da “Ağrılarım geçti ama sen bizim ülkemizin paralarını yabancılara verdin. Yazık günah değil mi? Sen de işadamısın, akıllı ol. Memleketimizin her tarafında killer var. Onları alıp sen de yabancılara sat” dedi. 75 yaşındaki Anadolu köylüsü kadının bu inanılmaz ticari zekâsı mobilya ihracatçısı oğlu Ünal Karaca’nın önünde bambaşka ufuklar açtı. Şimdi Anadolu kilini kozmetik yaptı, yurtiçine de satıyor yurtdışında da.
Ünal Karaca 1963 doğumlu. Sivas merkeze bağlı 71 haneli Söğütçük köyünden. 11 çocuklu bir aileden. Şimdi maddi durumu çok iyi ama yoksulluk içinde büyümüş. O günleri şöyle anlatıyor; “Köyde yaşam çok zordu. Evimizde tencere çok zor şartlarda kaynardı. Karnımızı zor doyururduk. Rahmetli olan babam bizlere köyde kalmayın, şehre yerleşin, hayatınız kurtarın diye öğütler verirdi. Önce iki ağabeyim sonra da ben köyden Sivas’a ortaokul için geldik. Aynı zamanda da para kazanmak zorundaydık. Ben okuldan çıkınca çocuk yaşta hamallık yapmaya başladım. Çimento fabrikasından inşaatlara giden 50 kiloluk çimento torbalarını kamyonlara taşıyordum. Lise 2’ye kadar bu böyle devam etti. 17 yaşımda okulu bıraktım. Hamallıktan biraz para biriktirmiştim. Almanya’da dayım vardı. Bu parayı yol parası yaptım ve 1980 yılında Almanya Nürnberg’e gittim. Bir İtalyan restoranında temizlikçi ve bulaşıkçı olarak kaçak çalıştım. Restorandaki mesaim bitince de park ve bahçelerde çöpçülük yapıyordum. Gece olunca da restoranın zemin katındaki odada yatıyordum. 3.5 yıl da böyle geçti. Bu arada 2 kardeşim vefat etmişti 9 kardeş kalmıştık. Küçük kardeşlerimin bana ihtiyaçları vardı. Hasret de ağır basınca kalktım Sivas’a geri döndüm.
BİR KAMYON DOLUSU MOTOSİKLETİM OLDU
1983 yılının sonunda Türkiye’ye dönünce aileme kavuşmanın mutluluğunu yaşıyordum ama işim yoktu. Sonra ne iş yapabilirim diye İstanbul’a gittim. Sirkeci’de vitrinlere bakıyordum. Bir mağazada motosikletler satılıyordu. İlgimi çekti. Dükkânın sahibi beni içeriye aldı, çay ısmarladı. Adının Şakir Dönmez olduğunu öğrendiğim hayırsever satıcı bana motosiklet satmak istedi. Cebimde para yok, dedim. Al bunları Sivas’ta sat benim paramı sonra gönder dedi. Şaşırmıştım. Bende ne dükkân var ne de depo, dedim. Ama onu ikna edemedim. Ertesi gün Sivas’a bir kamyonun şoför mahallinde döndüm. Kamyonun kasası satacağım motosikletlerle doluydu. Sivas’ta bir arkadaşımın dükkânının yarısını tahta perde ile ayırdık. Motosikletleri oraya yerleştirdim. Bahar aylarında satışlar tavan yaptı. Borcumu ödedim yeni siparişler aldım. 8 ay sonra dükkânı bir arkadaşıma devrettim ve askere gittim.
Askerden sonra da ticaret hayatına devam eden ve beyaz eşya satmaya başlayan Karaca “1996 yılında mobilya imalatına başladım. Tiffany markasıyla oturma grupları,
yemek ve yatak odası takımları üretmeye yöneldim. İmalatım kısa sürede büyüdü ve ihracata yöneldim. Şu sıralar 11 ülkeye ihracat yapıyoruz. Ürettiklerimizi Almanya, Fransa, İtalya, Hollanda, Belçika, Danimarka, Avusturya, İsviçre, Polonya gibi Avrupa ülkelerinin yanı sıra İsrail, Cezayir Irak ve İran’a da gönderiyoruz” derken son işi olan killi Anadolu toprağını kozmetik ürün haline getirişinin hikayesini, geçtiğimiz yıl vefat eden annesi Emine Hanım’ı hatırlayıp duygulanarak anlatıyor:
“76 yaşındaki annem Emine’nin öğütleri hâlâ kulağımda çınlıyor. Bana ‘Yabancılar çamurdan para kazanıyor. Sen neden kazanmıyorsun? Sen de bizim ülkemizin çamurlarını, killerini paket yap yabancılara sat’ diye öğüt vermesi bende kamçı etkisi yaptı. Kil üzerine araştırma yapmaya başladım. Sivas Cumhuriyet Üniversitesi Kimya Bölümü ile irtibat kurdum. MTA (Maden Tetkik Arama) ve DSİ’den (Devlet Su İşleri) ülkemizin killi bölgelerinin haritalarını aldım. Anadolu kilini inceleyip, ne tür ürünler yapılabileceğini ortaya koyacak bir AR-GE ekibi kurdum. Bilim adamlarıyla 2 yıl süreyle çalıştık. Ortaya çıkan fikir doğrultusunda fabrika kurdum. Marka tescil belgeleri ve Cumhuriyet Üniversitesi’nden alınmış onaylı raporları, mikrobiyolojik analiz raporundan sonra cildi güzelleştirdiği, saçlara parlaklık kazandırdığı ve yaraları iyileştirdiği bilinen kili işleyip ambalaja soktum. En iyi müşterilerimiz arasında SPA merkezleri bulunuyor. Bu yıl 10 milyon dolarlık ihracat hedefliyorum.”
ÖPÜLECEK ELLER POSTER OLDUÜnal Karaca 6 milyon TL harcayarak kurduğu killi kozmetik fabrikasının duvarına, annesinin ellerinin bir posterini asmış: “Bu fabrika her sabah işe giderken akşamları da gelince mutlaka ellerini öptüğüm canım annemin anısını taşıyor. Çünkü her şey onun sayesinde oldu. Bu nedenle o yaşarken ellerinde killerle fotoğrafını çekip poster yapacağımı söyledim, karşı çıktı. ‘Benim yüzüm zaten senin kalbinde duruyor. Herkes benim yüzümü görmesin. Müşteriler yaşlı kadın görmektense genç ve güzel bir kız fotoğrafı olan fabrikadan daha fazla alışveriş yapar’ diyerek sadece ellerinin fotoğrafının çekilmesine izin verdi. O fotoğraf fabrikamızın simgesi oldu.”
MICHAEL JACKSON’A ULAŞAMADIM, ÖLDÜSon yıllarda Sivas’ın vergi rekortmenleri arasında bulunan Karaca’nın Afrika ülkeleri olan Senegal ve Nijerya’ya Dermokil ürünlerini göndermesinin öyküsünü de hayli ilginç: “Ürünlerimiz iç pazarda ve Fransa, Almanya gibi Avrupa ülkeleri ile Azerbaycan ve bazı Ortadoğu ülkelerinde satılıyor. Nijeryalı bir işadamı bu killerden alıp yüzüne sürmüş. Sonra yüzündeki ışıltıyı görüp, kil tenimi beyazlattı diyerek ürünlerimizden toptan olarak almak istedi. Biz de ihraç ettik. Ardından Senegal’den bir işadamı da bizi duymuş, o da başvurdu. Siyah tenliler kilden yaptığımız kozmetikleri sevdi. Onlara ‘İşin aslı şöyle; yüze yapılan kil maskesi ölü hücreleri alıyor. Altından da parlak bir cilt çıkıyor. Işıltı farklılık yaratıyor’ diye anlatıyoruz ama bunu anlamıyorlar. Tenimizin rengini açtı diye algılıyorlar. Bu yanlış anlama da bizim satışlarımızı artırıyor. Geçtiğimiz Haziran’da ölen Michael Jackson’a ulaşmak için çok çaba sarfettim. Ölmeseydi belki de killi kozmetiklerimizin iyi müşterisi olurdu.”