Güncelleme Tarihi:
Roger-Pol Droit tanınmış, çok satan kitapları olan bir yazardır, filozoftur, gazetecidir, akademisyendir ve (meşhur CNRS’te) araştırmacıdır. Le Monde’un (benim kıblemde yer alan) kitap ekinde Chronique adlı bir haftalık köşesi vardır.
İşte - beni kıskandırmak için her şeye sahip olan - bu önemli Fransız aydını bana büyük bir iyilik yaptı. Moralimi düzeltti. Beni teselli etti.
Türk basınında mesela bir Murat Belge’yi (zevkle ve iştahla) okurken, helâk olmamak için haddini bilmeye gayret eden bir Allah’ın kulu olmama rağmen… hep kendimi ezik hissederim. Belge’nin bütün hazımlı alçakgönüllülüğüne ve bilgiyi alıp okurun hizasına indirme zarafetine ve başarısına rağmen… kendi bilmediklerimin altında sürekli ezilirim.
Bir isim verdim ama Türk basınında BİLE böyle iki üç kişi var, bana ‘keşke ben de…’ dedirten. Basının dışında, edebiyatçıları, felsefecileri, sosyologları, tarihçileri hiç saymıyorum bile.
Dilini rahat okuduğum Fransa’da da böyle bilgisinin, kültürürün karşısında kendimi karınca gibi hissettiğim yüzlerce aydın var. Çoğu uzmanın yazıları bana ‘on numara büyük’ geldiği için boyumu aşıyor. Ama ‘vülgarize’ etmeyi bilen ve bana bile kendini okutan, mesela Roger-Pol Droit gibi aydınlarla, ister istemez, kendini mukayese ediyor insan.
Mukayese sonucu, insanın ruh sağlığı ve kendine olan güveni açısından pek hoş olmuyor haliyle.
İşte bu Roger-Pol Droit (RPD) Le Monde des Livres’de yayımlanan 3 kasım tarihli edebi makalesinde, Danimarkalı teolog ve filozof Soren Kierkegaard’dan bahsediyor ve adının Kierke (kilise) ve gaard (küçük çiftlik, duvarla çevrili bahçe) kelimelerinden türediğini, ‘Kilisenin yanındaki bahçe’ anlamına geldiğini bir vesileyle söylüyordu.
Okurken çok üzüldüm ve endişelendim.
Yeri geldikçe (ki nadirdir) Danimarkalı filozofun, insanın içini karartan kötümserliğinin belki de bir ‘yazgı’ olduğunu çünkü… Kierkegaard’ın Danimarkaca’da ‘mezarlık’ anlamına geldiğini… karşımdakini afallatma umuduyla ‘gördün mü bak, ne biçim bir detay yakaladım’ edasıyla mutlaka söyleyen benim… içime ciddi bir korku düşmüştü.
(1) Bugüne kadar bu (demek ki yanlış) bilgimi, alçakgönüllü bir kendini beğenmişlikle sattıklarımdan, RPD’nın bu makalesini okuyan var mıdır acaba? İçinden ‘Ulan Serdar da amma sallamış ha! Ben de yedim…’ diyecek birileri? Üstelik kime mahçup olduğumu, kimin gözünde palavracı durumuna düştüğümü asla bilemeyeceğim!..
(2) Demek ki benim böyle, doğru sandığım ve ‘çek etmeden’ sağda solda kullandığım ne çok yanlış bilgim var kim bilir…
Kimseye söylemedim.
Ta ki… RPD’nın 1 aralık tarihli yazısının dibindeki ‘açıklayıcı bilgi’yi okuyana kadar.
Okurları uyarmışlar, evet Kierke ‘kilise’ ve ‘gaard’ küçük çiftlik yahut bahçe demekmiş ama… bu iki kelimenin birleşmesinden oluşan ‘kierkegaard’ mezarlık anlamına geliyormuş.
Ohhhhh!
Yukarıdaki (1) ve (2) numaralı endişelerden hiç olmazsa birincisini ortadan kaldırmanın ötesinde… demek ki hayatta benim de RPD’dan daha iyi bildiğim bir şeyler olabilirmiş!
Vallahi sevindim, niye yalan söyleyeyim!