Güncelleme Tarihi:
MELİKE BİRGÖLGE
Bugünlerde tatlı bir heyecan yaşıyorsunuz. Yazdığınız, yönettiğiniz, Şehir Tiyatroları’nda sahnelenen Peri Kız Müzikali oyununuz bu kez kitap olarak elimizde. Yazdığınız oyunun somut olarak evrene iz bırakması hangi duyguları, düşünceleri uçurdu kalbinize?
Evet, bu heyecan… Bu kadar müthiş bir heyecan duyacağımı hiç tahmin edemedim. Aslında üçü bir arada çok büyük bir heyecan tabii ki… Kitap ile tamamıyla tescillenmiş oldu oyun. Bu metinle neye kapı açmaya çalıştığım şu an için pek anlaşılmıyor bazılarınca. Ülkemizdeki çocuk tiyatrosuna yaklaşıma yepyeni bir soluk arayışı olduğu, kalıplaşmış yaklaşımlara kafa tuttuğu kitap sayesinde nesiller tarafından daha objektif değerlendirilebilecek diye umut doluyum.
Çocuk oyununu, izleyenlere birey olduğunu hissettiren paydada, iyiyle kötüyü çocuklara farklı şekilde anlattığınız müzikalle ilgili sizi en çok sevindiren, en çok mutlu eden ne oldu?
Öyle hissedilme sebebi; metnin fantastik yapısına karşın sahneleme, tasarım, atmosfer yaratımı ve oyunculuk biçimlerinin gerçekçi bir yaklaşımla mimetik – taklit yerine inandırıcılık ile aktarımıdır. Metinde ele alınan iyilik ve kötülük kavramları yaşamın baskın gerçekliği değil midir? Kısacası; yazan ve yöneten olarak fantastik dünyayı kendi içinde belli bir gerçekliğe taşıdığımdandır. Çünkü bu müzikal, 7 yaş ve üzeri yaş grubu seyirciye hitaben yazıldı, tarafımdan. Dolayısıyla günümüz 7 yaş çocukları belli bir bilinç düzeyine sahipler. Onlara 3 ila 5 yaş grubundaki çocuklara sunduğumuz tarzda bir oyundan daha fazlasını sunmalıyız. Onlara kendilerini birey olarak hissettirmeli ve seyrettiklerini anlama ve tahlil etme yetisi kazanmaya başladıklarını göz önünde tutmalıyız. Ayrıca 10, 11 ve 12 yaş üzeri çocuklar çocuk oyununa gelmiyor farkındaysanız. Ben bu yaş gruplarıyla birlikte ebeveynlerin de dikkatini oyuna yöneltmek ve izlemelerini sağlamak istedim. Ve beni en çok sevindiren anne ve babaların cep telefonlarını 65 dakika boyunca bir kenara bırakmalarıydı. Çocukların da sessizce pür dikkat oyunu seyretmeleriydi. Elbette kendi yazdığım oyunu yönetmenin sevinci de ayrı.
Oyun, oyuncunun mudur, yönetmenin mi?
Oyun yönetmenindir, rol oyuncunun! Yine de yönetmenin sözü son söz olur. Oyuncu oyunu kendininmiş gibi benimsediği, yönetmenine inandığı sürece oyununu besler ve kendinin kılar. Tabii klasik sahneleme anlayışla durum budur. Neticede oyuncu robot değildir. Oyun sahneleme sırasında kendi görüşlerini ve katkılarını ekleyerek oyunu güçlendirme ve yönlendirme gücüne de sahiptir. En azından ben sonuna kadar savaşırım.
YAKTIĞINIZ ATEŞE, KELEBEKLERİN UÇMASIDIR OYUNCULUK!
Oyunculuk, kolay para kazanılan bir meslek olarak düşünülüyor. Neler söylemek istersiniz?
Oyunculuk kendini geride tutup herkes ve her şey olabilme sınırlarını zorlamaktır. Kimi zaman kusurdur kimi zaman mükemmeliyettir temsil ettiğin. Oyunculuk bir tutkudur, büyülü bir yolculuktur. İçerden ateşi siz yakarsınız kelebekler yanan ateşinize uçuşur. Bu ateşi yakmak için küçücük bir rol bile yeterlidir. Rol değil, role yaklaşımınızdır önemli olan. Öncelikle sizin kendinizi oyuncu olarak görmeniz gerekir. Siz kendinizi oyuncu olarak görmediğiniz sürece, oranın bir tiyatro ve kendinizin bir sanatçı ya da sanatçı adayı olduğunuzun farkına varmadığınız sürece, sıradan davranışlar ve lak lakla geçen saatlere yenisini eklediğiniz sürece mutsuzluklarınız sürer, gider. Heves kıran çok şey var evet, bu bir gerçek ama bir oyuncu umutlu olmalıdır. Basit bir kulis adabını bile bu mutsuzluklarla yerine getirmeyenler gerçekten düşünmeleri gereken çok şeyi olan insanlardır. Büyüklere saygıda da bir kusur hakim.
Saygı, sevgi, empati kaybedileli çok oldu günümüzde.
Belki de çağın taşıdığı olumsuzlukların yansımasıdır bu. Yine de ben anlamam bunu da. Çünkü bir sanatçı ileriyi görebilecek bir ön görüye sahip olmalıdır. Şimdinin tahlilini de çoktan yapmış olmalıdır.
SAHNEDE SİZİ İZLEYENLER GÖÇÜNCE SİZDEN ESER KALMAZ!
Sizi zorunlu emekli etseler de şu an yeni oyunun provalarındasınız. Kendi tiyatronuzun üç oyunu daha var sahnelenen. Yeni iki oyun projesi de sahnelenmek üzere yolda… Bununla sanatçının emekli edilemeyeceğini ispatlıyorsunuz aslında. Peki oyuncuyu ölümsüz kılan en temel şeyler nedir baktığınızda?
Oyuncuyu ölümsüz kılan sahnedir. Ne var ki oyuncunun adı o kadar da mühim olmaz, çünkü kendi ölümlüdür. Sahne var olduğu sürece hepimiz tüm oyuncuların ruhuyla sahnede olacağız ilelebet. Ancak sinema ya da dizi oyuncusuysanız aynı zamanda filmleriniz sizi ölümsüzleştirecektir ister istemez. Sahnedeyse yaşadığınız ve o tahtaya çıktığınız dönem boyunca kim sizi seyrettiyse, onlar da göçünce sizden eser kalmaz.
İYİ BİR ŞEYLER YAPANI, PAÇASINDAN TUTUP AŞAĞI ÇEKİYORLAR!
Türkiye de bir şeyler yapmak Brezilya’da kumsalda atkı satmaya benziyor. Ülkemizde durumun böyle olmasının altında yatanlar?
Sistem var ama uygulama yok. Tek sebep bu. Dolayısıyla, liyakat yok, saygı yok. Herkes küçük hesaplar peşinde ve adamını bulup iş bitirme derdinde. Başarılı insana tahammülü de yok kimsenin.
Hiçbir başarı cezasız kalmıyor diyorum buna.
Aynen öyle… İyi bir şeyler yap, herkes görmezden geliyor, paçanı tutup aşağı çekiyor. Hazımsız, kabiliyetsiz, özgüvensiz ve bilgisiz insanlar kol geziyor her yerde. En kötüsü de, bir yerlere getiriliyorlar. Ne olmasını bekliyoruz ki?