Güncelleme Tarihi:
"Çizgisini hiç bozmadı" özellikle müzisyenler için çok sık kullanılan bir ifadedir. "45 senedir piyasada, çizgisini hiç bozmadı" denir mesela, övgü minvalinde. Bowie için ise şunu demek lazım: "Hiçbir yaptığı iş bir öncekiyle aynı olmadı." Müziği de duruşu da giyim kuşamı da hiç durmadan değişti kendisiyle tanıştığımız 1967'den bu yana.
Örneğin BBC'de hakkında şöyle deniliyor: "Bütün etiketlere karşı durdu. Müzik, moda, cinsellik; bunların hepsi Bowie'nin oyuncaklarıydı. Tam bir artistik bukalemundu."
BUDİZM Mİ DEDİNİZ? PANTOMİM Mİ?
Değişime, kendini defalarca yeniden yaratmaya isminden başladı.
Takvim zamanıyla Ocak 1947'de David Jones olarak doğsa da, David Bowie olarak doğumu 1966. İlk albümü 'The World of David Bowie'den önce Budizm'le ve pantomim sanatıyla haşır neşir olması sürekli değişimin ve yeniden doğuşun hayat felsefesine dönüştüğü aşama olsa gerek.
1969'da insan Ay'a ayak basıp ABD'nin bayrağını hiç zemine sabitlerken, o Dünya'nın yörüngesinde dönüp duran Binbaşı Tom'un hikayesini anlatan 'Space Oddity' ile tüm Avrupa'ya 'harekete devam' dedi.
'BUKALEMUN' DİYE BİZ DEMİYORUZ KENDİ DİYOR
Asıl büyük hiti 1971'de piyasaya çıkan 'Hunky Dory' oldu. Albümün son şarkısı 'The Bewlay Brothers'daki şu dizeye dikkat: "chameleon, comedian, Corinthian and caricature" yani "bukalemun, komedyen, Korintli ve karikatür". Tutamıyoruz efendim, adam değişmek istiyor!
David Jones'u David Bowie'ye dönüştürmek yetmedi. Kendisinden ünlü alter egosu Ziggy Stardust'ın icadı bu dönemlere denk geldi. Albüm de kadın mı erkek mi olduğu şüpheli karakter Ziggy de çok tuttu.
Sonra Ziggy'den sıkıldı Bowie. 1973'te onu öldürdükten hemen sonra, 'Aladdin Sane'i yarattı. Türkçeye "deli bir adam" diye çevrilebilecek 'A Lad Insane' ifadesi üzerinden türetilmiş bir kelime oyunu olan karakter ve aynı isimli albüm piyasaya çıktığında, Bowie sahneye çıkıp konserler vermekle, tanımadığı insanlardan kaçıp saklamak konusunda ikiye bölündüğünü anlatıyordu röportajlarında. Hatta bu şizofrenik hali görüntüsüne de yansıtıyor, kafasındaki yüzüne çizdiği şimşekle dışa vuruyordu.
UZAYDAN DÜNYA'YA DÜŞMÜŞ BİR ADAM
Şarkılarını kendi söylediği yetmedi başkalarının albümlerine katkı yaptı. Önce ABD'ye sonra Berlin'e taşındı; hayatındaki değişimler müziğine de yansıdı. Burada Brian Eno'yla kurduğu işbirliği sonucu kariyerinin en deneysel işlerini çıkardı: 'Low', 'Heroes' ve 'Lodger' üçlüsü.
70'lerin sonunda müzik yetmeyince sinemaya el attı. Başrolünü oynadığı Nicolas Roeg imzalı 'The Man Who Fell to Earth' aslında Bowie için biçilmiş kaftandı. Başka bir gezegenden Dünya'ya düşmüş bir adamın hikayesini Bowie'den iyi kim oynayabilirdi ki?
HER DEVRİN BİR BOWIE'Sİ VAR
80'ler geldi, yepyeni bir Bowie geldi. 'Let's Dance'le ortamlara döndü. 1985'te Mick Jagger'la yaptığı 'Dancin' in the Street' düeti, Band Aid projesiyle Live Aid konserlerinin başarısının garantisi oldu. Aynı dönemde sinema da yetmemiş olacak ki Broadway'de 'The Elephant Man' olarak karşımıza çıktı. Kurduğu 'Tin Machine' grubuyla da başka müzik türlerine el atabileceğini kanıtladı.
90'larda Earthling'le drum-and-bass'e göz kırptı, 2002'de Heathen'la neden alemde baba dediklerimizin babası olduğunu bir daha kanıtladı.
Emeklilik söylentilerine karşın, yeni nesli kendisinden mahrum bırakmak istemediğinden olsa gerek 2013'te 'The Next Day' ile muhteşem bir dönüş yaptı. Bir başka efsane Tilda Swinton ile birlikte 'The Stars (Are Out Tonight)'a çektiği klibe kısa film muamelesi yapanlar oldu.
Bowie bugün de şaşırttı bizi. Pat diye bir anda geldiği gezegene gitti. Ona da böylesi yakışırdı. Bu yazıya gelirsek; dümdüz hayat hikayesini anlatacak değildik, değil mi?