Güncelleme Tarihi:
Bilim kurgu filmlerini hiç sevmem. Hatta buyurun buradan yakın, Star Wars’u da izlemedim, karakterleri bilmiyorum. Yapılan espri ve benzetmelere de boş boş bakıyorum. Bilim kurguyla bir alakam yok ama geçtiğimiz haftalarda bir bilim kurgu kurdunun sergisinde, bilim kurguya başka bir gözle bakabildim…
Renkler ve desenler, bir bilim kurgu alerjili ile bir bilim kurgu aşığını aynı paydada buluşturabildi. Bozlu Art Project’te devam eden Çekim Kuvveti sergisinin sahibi Çağatay Odabaş, özellikle bilim kurgu filmleri seven bir sinefil olarak kişisel sergisindeki çizimlerini uzayla ilgili film sahnelerini düşünerek ortaya çıkarmış. Her çalıştığında arkada kesinlikle bir film döndüğünü söyleyen sanatçı, bu serisinde önceki sergisinde yer alan figürlerin renk patlamaları ile parçalanmasını çizmiş.
Desen serisi
Figür serisi
Soyut serisi - Çekim Kuvveti
İtiraf etmek gerekirse Odabaş’ın Bozlu Art Project’teki sergisini izlemekten daha da güzel olan sanatçının genel hikayesini izlemek. İzleyicisini şaşırtmayı seven Odabaş, sergilerinde farklı seriler ortaya çıkarıyor. Bu anlamda belli bir tarz tutturup, bir kere sattığını gördüğü işler ile kendini tekrarlayan bir sanatçı değil kesinlikle. Genel bir tarzı var, fakat bunun üzerinden izleyicilere bambaşka dünyalar ve hikayeler yaratıyor ve kendi hayal dünyasına sizi de çekiyor (ki serginin adı da buradan geliyormuş.).
RESİMLERDE FİLMLERDEN ESİNTİLER DE VAR
Sergisindeki videoda bu hikayeyi anlatan sanatçı, önce filmlerden esinlenerek yaptığı resimlerde figürlerin yer aldığı uçan platformlar, odalar, kutular, kafesler gibi mekanların ön planda olduğunu ve ürettikçe o mekanları meydana getiren parçaları ayırdığını söylüyor. Böylece, Çekim Kuvveti’nde daha önceki sergilerinde yer alan mekan ve figürlerin bu sergide soyut, parçalanmış hallerini görüyorsunuz.
Sanatçının işlerinde de bilim kurgu filmlerindeki gibi burada olmayan, tanımadığımız bir yer ve zaman var. Bu dünyanın içine girebilmek çok kolay, çünkü Odabaş’ın eliyle çizip dijitale aktarırken büyük bir özenle seçtiği renklerin ön planda olduğu eserleri, oldukça enerjik ve izleyeni içine çeken türden. Bence Odabaş’ın izleyeni bu kadar çekebilmesinin sebebi ise, işlerine sadece bir sanatçı olarak değil, herkesin baktığı noktada bakabilmesi. Bir yemeği çok sevsen de her gün aynı yemeği yiyemezsin diyen sanatçı, serileri ve tek tek işleriyle içindeki enerji ve devinimi bizlere aktarmayı başarıyor. Odabaş belki bir işinde Star Wars’tan bir sahne görürken, ben baktığımda o enerji bana benim sevdiğim Avrupa sineması ya da bağımsız sinemadaki duygu hezeyanlarını, neşe ya da delilik patlamalarını hatırlatıyor.
Odabaş, Burhan Doğançay’a da saygı duruşunda bulunuyor
Odabaş ile ilgili hoşuma giden bir hikaye de ailesinin sanatının üzerindeki etkisi. Sanatçının 1983 yılında çocukken çizdiği bir portre, şu an atölyesinde çerçeveli duruyor mesela. Çünkü; onu 3,5 yaşındayken E.T. filmine götürerek hayal dünyasının kapılarını açan annesi ve çocukluğu boyunca müzelerden hayvanat bahçesine kadar birçok yere götüren dedesi, o deseni bu kadar zaman saklamış. Odabaş’ın sergisinden hemen sonra gezdiğim SALT Galata’daki Sabiha Rüştü Bozcalı sergisinde de ailenin etkisinin görüyorsunuz. Senelerce ailesi tarafından desteklenen Bozcalı ile Odabaş’ın aynı tarihlerde olan sergilerindeki bahsetmeden geçemeyeceğim başka bir güzel tesadüf ise, desene verdikleri önem. Galata’daki müzede Bozcalı’nın kocaman puntolarla yazılan “Bence resmin temeli desendir. Desen, daima desen… Siyah-beyazı anlamadan resim yapma imkanı yoktur!” söylemini, Çağatay Odabaş’ın Nişantaşı’ndaki galeride izleyebileceğiniz videosunda bahsettiği en önemli referansı Jean-Auguste- Dominique Ingres’in “Desen sanatın namusudur” sözü karşılıyor.
Ne diyelim… Geleceğin hayal gücü geniş, desenli dünyası için, çocuklarınız sokağa, müzelere, sinemalara!