Ceren Şehirlioğlu
Oluşturulma Tarihi: Ağustos 17, 2014 10:22
Yeni sezon başlayacak diye biraz heyecanlandık ama bunlar ufacık kıpırtılar. 2015’te de televizyon hayatımız vasat bir yolculuktan ibaret olacak. Neden mi? İşte size 5 sebep...
HER YANIMIZ SANSÜRRTÜK’ün öpücükten nem kapmasından kötüsü, senaristin kendini kırpması. Geçtiğimiz 10 yıl içinde sansürün 1001 türlüsünü gördük. Sevişme sahnesi denilemeyecek yakınlaşmalara ceza kesilmesini bir kenara bırakalım. Hikâye anlatma işine girişenlerin kendilerini kapadıkları hapishaneyi izliyoruz artık. Seksten daha hayati dokunulmazlarımız var. Bırakın bir House of Cards’ı, içinde ince siyaset göndermesinin geçtiği dizi çekilemez. Eşcinsellik ‘seyirciye fazla gelir’. Kadın katliamı ancak berbat bir tecavüz melodramı çerçevesinde yer bulur. Popüler kültürle alay edilmez; eş dost bozulur. Tarihsel epik ancak ecdadımıza övgü, dönem yalnızca fistolu elbiseyle hayat bulur. Hiçbir meslek grubuna dokunulmaz. Yoz savcı, ilaç bağımlısı doktor, sadist politikacı, hatta tonton olmayan bakkal bile yaratamazsınız. Hâl böyleyken, elimizde Yeşilçam aşkları, aseksüel sevgililer ve mutlu aile komedileri kalıyor. Bir de elbette suya sabuna dokunmayan suç hikâyeleri.
İLHAM NEREDEN GELİR?
Sektörün içindeki insanlar birbirini tanır. Birbirlerinin yaptıkları işlerden, yeni fikirlerden, yaratıcı öykülerden etkilenir. O dalgası geçilen Cihangir kafeleri biraz da bu işi görür. Senaristler, yazarlar, yönetmenler oturur sohbet eder, fikirler paylaştıkça renklenir. Ama öyle bir Rönesans yaşamıyoruz bildiğiniz gibi. Üzerimize gri bir örtü gibi kapanan muhafazakar mevsimin toprağında yeşermeye çalışıyor herkes. Bu vasatlığın, sıradanlığın, mutsuzluğun içinde sanat damarını besleyecek bir gram güzellik yok. Dolayısıyla aklın özgür olmadığı yerde, yeni bir şey aramak da faydasız.
KRONİK TEMBELLİK
Çalışmayı pek sevmiyoruz. Hazır format denilen nane en sevdiğimiz şey mesela. Yıllardır Kore’den kaldırdığımız malzemenin haddi hesabı yok. Televizyonların en büyük fenomeni, büyük kanal patronu Acun Ilıcalı’nın en büyük özelliği ‘format avcılığı’. Ali Biçim gibi genç kuşak şovmenler bile Conan O’Brien’dan çakmak dışında ufacık bir fikirle uğraşmıyor. Zaten ‘copy-paste’ bir Yeşilçam geleneği var. Yarım yüzyıl aynı şeyleri izlemişiz bir 50 sene daha idare ederiz.
Acun IlıcalıDANIŞIKLI DÖVÜŞ
Canlı Canlı, Hey Canlı, Capcanlı, Süper, Hiper… Adı her neyse,
magazin haberciliği denilen şey hâlâ kanka kayırmak, PR’cı sevindirmek üzerine kurulu. Bin yıldır aynı basın bülteninin gittiği üç
magazin müdürü, kanallar arası dolanan üç kameranını aynı galalara, açılışlara, düğünlere gönderip berbat bir Türkçeyle “Şok şok şok” yapıyor. Hiçbir şeyi ilk defa birinden duymadığımız gibi, selülit dışında, şöhretli dostları huylandıracak hikâye de görmüyoruz. Menajerler ateş gibi maşallah. Yapımcıların da ekürileri belli. Dizi cast’ları da aynı al gülüm ver gülüm dünyasında yapılıyor. Zaten kimsenin ağzını açıp, mesela Şahan Gökbakar’a filan laf söylemeye cesareti yok. “Çat açıyorum davayı abi” durumu. Herkes birbirinin canısı, çiçek gibi geçiniyoruz.
SONUNDA HER ŞEY PARADiyelim bu vasat mahkumiyetinden çıktık bir şekilde. İyi bir şey yapmak elbette yine yapımcının, kanalın cebindeki parayla ölçülecek. Sektörün semirip semirip patladığı yerde, iflasını ‘Hababam Sınıfı’ başarısı taahhüt ederek erteleyen Tiglon patronu durumuna düşmeyi kim ister? Kesenin ağzını açıp ‘Kurt Seyit’i çeken Ay Yapım, milyonlar St. Petersburg setinde püf diye uçarken ne derece keyifleniyordur? Televizyonun gördüğü en şaşaalı Osmanlı dizisine girişeceğim diyen kaç yapımcı üçüncü bölümde kostümden, ışıkçıdan, dekordan hatta stardan kısa kısa kuşa döndü?
Kurt Seyit ve Şura
Para doğru yere akmayınca, proje izleyiciyi ikna etmeyince, sonuç hep hüsran.
Yani, bu sezon da eylülde başlayacak birkaç güzel işin fragmanı küçük mutluluklar olarak kalacak. Daracık dünyamızda belki çok seveceğimiz bir iş çıkar ama onu çok sevmemizin sebebini de yerlerde sürünen standartlarımızda aramalı.