Güncelleme Tarihi:
Almanya’da Türk olmak
Yazarın göçebelik yaşamının başlangıç noktası, Almanya’nın Nürnberg şehri. Konum olarak Pegnitz Nehri, Ren Nehri ve Main-Tuna kanalının etrafına kurulmuş olan bu şehir modern şehirleşmenin önemli örneklerinden biri olarak o dönemde de çok ilgi çekici yerlerden biri. Yazar, Almanya’nın İkinci Dünya Savaşı sonrasındaki sanayi atılımını şehirlerin de görüntüsüyle yansıttığını belirtiyor. Ancak Almanya sanayileşirken ihtiyaç duyduğu işgücünü Türkiye’den elde etmiş olmasına rağmen Alman halkı Türklere karşı oldukça önyargılı… Bu durum 1980’li yıllarda böyleymiş. Şimdi de çok farklı olduğu söylenemez. Ancak yazar, Almanların önyargısını kırmak için bir Türk’ün nasıl olması gerektiğini saygın, kibar, hoşgörülü ve bilgili kimliğiyle, Almanlara ve diğer milletlerden insanlara göstermeyi başarmış.
Kuşkusuz ki her kültür farklı ve farklı kültürlerin birbirlerine karşı uyumlu olması oldukça güç. Türklerde oldukça güçlü olan komşuluk kavramını Almanlarda aramak doğru mu bilinmez ama bir Türk kadını olarak ilk kez yurt dışında yaşamaya başlayan Hülya Evirgen Akçal’ın ilk aradığı şeylerden biri komşuluk olmuş. Almanya’da aradığını bulamayan Akçal, her şeye rağmen birçok arkadaş edinmeyi başarmış ve çeşitli kültür sanat etkinliklerine katılarak Almanya’da Türk olmanın zorluklarından söz ettiği tartışmalara katılmış.
Bir zamanların en güzel şehri Bağdat
Batılı sanayi toplumunun yarattığı bireysellikten, bir zamanlar kültürün, sanatın ve bilimin başşehri olan Bağdat’a yolculuk zamanı geldiğinde artık komşuluğun da Türk olmanın da anlam kazandığını hissetmiş yazar. Zengin Alman şehrinin soğuk yüzlü insanlarının yerini fakir Irak şehrinin güler yüzlü insanları almış şimdi. 1991 yılındaki Körfez Savaşı’nın yakıp yıktığı Bağdat, sanat ve kültürden uzaklaşmış ama insanlar kökten gelen komşuluk ve sıcaklık âdetinden vazgeçmemiş. Bağdat’ın altı petrol dolu, ama üstü fakir. Gıda ve temizlik maddesi bulmak güç. Bağdat’ta yaşamak, korku hissini kalbinde hep taşımak demek. Ancak insanların sıcak duyguları, Türklere verdikleri üstün değer, hoşgörü ve güler yüz yazarı çok derinden etkilemiş ve bu şehre gönülden bağlamış.
Bir kültür sanat cenneti New York
Bağdat’tan sonra bu kez okyanus ötesine, New York’a göçmüş yazar. Gökdelenlerle dolu bu şehrin içinde hayatının en güzel günlerini geçirmiş. Sosyal etkinlikler düzenlemek amacıyla kurulmuş derneklere katılan Akçal, hem Türk kültürünü Amerikalılara tanıtmış hem de müzikallerden müzelere, tiyatrolardan, konserlere kadar yayılan geniş bir yelpazede kültür sanat faaliyetlerinde yer almış.
Kuzeyin karanlık kenti Helsinki
New York’tan sonra yolu Finlandiya’ya düşen yazarın buradaki anıları oldukça ilginç. Orta kuşak ikliminden çıkıp, soğuk ve karanlık olan bu ülkeye gitmek onu biraz zorlamış. Çetin iklim şartlarının hüküm sürdüğü başkent Helsinki’de psikolojik sorunlar yaşayan insanların, karanlık kış günleri onu çok etkilemiş. Yeryüzünde nüfusuna oranla intihar vakalarının en yüksek olduğu ülke de burası. Ancak Finlandiya’da kadınların erkeklerden daha baskın karaktere sahip olduğunu, bir kadının iki dönem üst üste Cumhurbaşkanı seçilebildiği bir ülke aynı zamanda. Bu özellikleri de göz önünde bulundurarak yazar, Fin haklını gösterişten uzak, alçak gönüllü olarak görüyor.
Üç tarafı ormanlarla kaplı şehir
2004 yılında, yolculuğuna başladığı ilk ülke olan Almanya’ya tekrar giden yazar, 1978 yılından bu tarihe dek ülkede pek değişiklik olmadığını fark etmiş. Özellikle de Türklere bakış açısından… Bir zamanlar, ülkenin sanayi gücü olsun diye Almanya’ya çağırılan Türklerin artık Almanya’da kalmasını istemeyen Almanların baskılarının sürdüğünü gözlemlemiş. ‘Özgürlük’ ve ‘demokrasi’ gibi kavramların beşiği gibi gösterilen Avrupa’da kendilerinden olmayanların eğitim ve sosyal haklarının kısıtlandığını aktaran yazar, Türklerin ne kendi gibi kalabildiğini ne de Alman yaşam tarzına ayak uydurabildiğini belirtiyor. Arada kalan Türklerin birçok sorunla baş başa kaldığını ve bunların da eğitim ve sosyal çalışmalarla çözülebileceğini belirtiyor.
Son durak Kırgızistan
Hülya Evirgen Akçal’ın son durağı Kırgızistan olmuş. Bişkek şehrinde yılları geçen yazar, bu şehirde Türk olmanın ona büyük saygı ve özgüven getirdiğini belirtiyor. Kardeş bir şehir, köklü bağları olan iki ülke arasında güzel bir köprü olmuş. Öyle güzel dostluklar kurduğu bu ülkeden ayrılırken zorlandığını söyleyen Akçal, ülkenin köklü gelenekleri ile Sovyet etkilerini de derinden gözlemlemiş. Sıcakkanlı, güler yüzlü, misafirperver ve yardımsever Kırgız Türkleriyle gönül gönüle günler geçirmiş.