Güncelleme Tarihi:
TV ekranlarını kasıp kavuran HBO yapımı 'Game of Thrones’un 2011’de başlayan ilk sezonundan bu yana televizyonlarda izlediğimiz seks sahneleri hayli farklılaştı: Ensest, oral seks, seks partileri, genelevler, memeler, memeler ve daha çok çıplak meme! Ertesi sene aynı kanalın yeni dizisi 'Girls' de genç yıldızının tutkulu bir şekilde soyunduğu çarpıcı seks sahneleriyle haberlere konu oluyordu. 2013 itibariyle Showtime’da, bilim adamı William Master ile asistanı Virginia Johnson’ın olağandışı ilişkisini ve laboratuvar çalışmasını anlatan ve tamamen seks üzerine bir dönem dizisi olan 'Masters of Sex' ise TV'nin cinsellikle imtihanında yepyeni bir sayfa açacaktı...
'Masters of Sex’in konu edindiği 1950’lerde seks, büyük tabuydu. O zamanlar 'I Love Lucy’nin evli çifti Lucy ve Ricky Ricardo’su bile ayrı yataklarda uyuyor gibi gösterilmek zorundaydı. Lucy ‘mucizevi’ bir şekilde hamile kaldığında ‘hamile’ kelimesi bile televizyonlarda yasaklıydı. 1970’lere gelindiğinde çiftler artık aynı yatağı paylaşıyordu, seks konuşmak daha rahattı. Bu sayede 'Maude’nin başkarakteri kürtaj olmuş, 'The Mary Tyler Moore Show’dan Mary Richards doğum kontrol hapı kullandığını ima edebilmiş, 'Soap’tan Jodie Dallas da eşcinsel olarak tanıtılmıştı.
SİNEMA SEKSTEN UZAKLAŞIYOR
Bugünlerde üçüncü sezonuna giren 'Masters of Sex', cesur sahnelerine devam ediyor. Bu sahneler tıpkı diğer TV dizileri 'The Americans', 'The Affair', 'Scandal', 'How to Get Away with Murder', 'House of Cards', 'Orphan Black', 'Transparent' ya da 'Outlander'da olduğu gibi yetişkinlere yönelik herhangi bir TV yapımının doğal bir parçası. Şunu demek mümküm; 'Televizyon dizilerinin altın çağı’ aynı zamanda ‘televizyonda seksin altın çağı’nı başlatmış oldu. Şok edici sahnelerin Twitter’da çok konuşulanlar arasına girmesiyle sosyal medya da dizileri sınırlarını zorlamaya itti. Ama ilgi çekici bir şekilde, sinema tam tersi yöne gidiyor. Sinema filmleri daha geniş bir kitleye hitap etmeye çalıştıkça daha az çarpıcı olmaya başladı. Hedef kitlesi aileler olan ve televizyonun birleştirici potansiyelinden yoksun olan sinema sektörü başka bir yol seçti.
YOĞUN ARZUNUN ADRESİ: TV
Hollywood daha ‘namuslu’ olmaya başladıkça, televizyon da yoğun arzu arayanlar için bir mecra haline mi geldi? Bu tersine dönüşteki en büyük etken Amerikan kültüründe bu iki mecranın rollerini değiştirmiş olması. Yakın zamana kadar, sinema sınırların zorlandığı daha havalı, daha sanatsal ve daha görsel bir mecraydı. Televizyon daha düşük ligdeydi; ‘aptallar’ ve kitleler içindi. Televizyon ‘sanat’, hatta olgun bir ‘eğlence’ bile değildi. Televizyonun herkese yönelik olması beklenirdi.
1975’te televizyonun daha gelişmiş ve karmaşık bir yapı almasıyla, sağcı Hristiyanların protestoları nedeniyle Federal İletişim Komisyonu, televizyonun en çok izlendiği prime-time’ın ilk 60 dakikasını ‘ailecek izleme saati’ olarak belirledi. Nihayetinde bu kadar 1977’de mahkemelerce bozulsa da öncesinde zaten kanalların yayın akışları alt üst edilmiş, CBS’nin uzun süredir yayınlandığı ‘All in the Family’ programı ölümcül bir kararla cumartesi gecesinden pazartesi gecesine alınmış, ‘The Mary Tyler Moore Show’un sona erme süreci hızlanmıştı.
2000’lerin başında, HBO sanatsallığı amaçladığı televizyon dizileriyle büyük şöhrete kavuştu. David Chase, Francis Ford Coppola ve Martin Scorsese gibi isimleri örnek alarak 1970’lerin sinemasını yansıttığı ‘The Sopranos’u yarattı. (Striptiz kulübü sahneleriyle dizinin çıplaklık oranı arttı ve Tony Soprano’nun serseri halleriyle diziye bolca seks katılmış oldu.) Buradan itibaren televizyon dünyası anti-kahramanlar, mükemmel görüntü yönetimi, iyi yazılmış senaryolar, harika oyunculuklar ve ‘Mad Men’, ‘Breaking Bad’, ‘Lost’, ‘Dexter’, ‘The Good Wife’, ‘Homeland’ ve ‘House of Cards’daki gibi birçok yetişkin içeriğiyle birlikte ciddileşmeye başladı. Kablolu kanallar ve internet üzerinden yayınlar da önemli bir rol oynadı: Federal İletişim Komisyonu’nun kısıtlamalarının azalmasıyla birlikte programlar hedef kitlenin ilgisini daha etkileyici şekilde çekebiliyordu. 1960’ların ve 1970’lerin sineması neyse 2000’lerin televizyonu da o hale gelmişti.
BEYAZPERDEDE BOL PATLAMA, AZ SEKS
Bu sırada sinema sektörü de radikal bir değişime uğradı. Film stüdyoları daha fazla kar peşinde koştukça yerleşik seyirci kitlesi olan film serilerine özellikle bir dönüş yaşandı. Başlıca yıldızlara ve ağır özel efektlere yapılan büyük yatırımlar filmlerin ABD’de ve diğer ülkelerde daha büyük kitlelere ulaşması anlamına gelmeye başladı. Sonuç olarak da çokça bilgisayar görseli ve patlama ama daha az seks. Dünya çapında bir seyirci kitlesini hedefleyen Hollywood, belirli konularla ilgili bölgesel hassasiyetlerin ve tabuların farkına vardı. ‘Grinin Elli Tonu’ ve ‘Magic Mike’ gibi çokça çıplaklık içeren popüler seriler “Bu film seks içerir” diye etiketlenmeye başladı. Bu konuda kurnazlığa pek yer verilmiyor. Gişe sonuçları ise aile dostu yaklaşımı doğrular nitelikte: ‘Jurassic World’ ve Pixar’ın 'Inside Out' animasyonu ‘Magic Mike XXL’i daha ilk haftasında geçerek ‘yolda soyunanlar’ı dört numaraya geriletti.
"Grinin Elli Tonu" E.L. James’in fenomen haline gelen ve tüm dünyada satış rekorları kıran erotik serisinden sinemaya uyarlandı.
İKİ AMELİYAT ARASINDA SEKS YAPAN DOKTORLAR
Yazar ve yapımcı Shonda Rhimes’in 2005’te ‘Grey’s Anatomy’yle çığır açmasıyla birlikte Amerikan televizyonları, hayat kurtaran ameliyatlar arasında malzeme dolaplarında ve mola odalarında sevişen güzel doktorlarla kaynamaya başladı. ‘Grey’s Anatomy’ sadece seksten yararlanmadı aynı zamanda oral seks sahneleri, ciddi lezbiyen ilişkileri ve doğrudan ‘vajina’ haykırışlarıyla televizyon seksini feminist bir hale getirdi. Rhimes yarattığı markasını ‘Private Practice’, ‘Scandal’, ‘How to Get Away with Murder’ gibi melodramlarında da istikrarlı bir şekilde devam ettirdi. Özellikle eşcinsel karakterler üzerine olan ‘Queer as Fold’ ve ‘The L Word’ gibi dizilerinde de paralı kablolu kanalların sınırı dışında apaçık eşcinsel sevişme sahnelerinde de öncü oldu.
Bu sırada, ‘Orange is the New Black’ de lezbiyen seksi, pornografik görüntülerden korudu. İki güzel kızın hapishanede sevişmesi kadar daha klişe bir porno sahnesi yoktur (ve not edilmeli ki dizi de bazen yön değiştiriyor). Ama ‘Orange is the New Black’teki lezbiyen ilişkiler onun aktörleri gibi kendine özgü bir karaktere bürünerek insancıllaştırıldı. Bazıları tatlı, bazıları istismarcı, bazıları romantik, bazıları ise utandırıcıydı. Çoğu kadın ‘ideal vücut tipine’ sahip değildi. Ama en nihayetinde, hapishanede kadın kadına seksin normalleşmesi dizinin en net noktası oldu. Tıpkı ekranda gördüğümüz diğer heteroseksüel ilişkilere yaptığımız gibi ‘Orange is the New Black’te de bazı ilişkilere destek veriyoruz, diğerlerinden nefret ediyoruz.
70 YAŞ ÜSTÜ DE SEVİŞİR!
Netflix’in ‘Grace and Frankie’si de aynı şeyi, yaşlı insanların seks hayatı için yapıyor. İki başrol oyuncusu kadın, kocaları birbirlerine âşık olduğu için terkediliyor. Bu da 70’lerindeki insanlar için seksin hâlâ önemli olduğunun açıkça bir göstergesi. Geride kalan kadınlar ise yeni partner bulmak için hiç zaman harcamıyor. Özellikle Jane Fonda’nın oynadığı Grace, Craig T. Nelson’ın oynadığı sevgilisine tatlıca oynanmış ama yine de oldukça net bir ön sevişme dersi veriyor.