Güncelleme Tarihi:
O, Tolga Alişoğlu.
Doğduğundan beri genel müdür!
Dalga geçmiyorum.
Hayatı başarılarla dolu.
Daha ilkokuldayken kuklalar yapıyor, merdiven altında beyaz bir çarşafın üzerinde onları oynatıp, insanları eğlendiriyor.
Onun tutkusu, insanları oyalamak, eğlendirmek.
Üniversiteyi üçüncülükle bitiriyor, ardından MBA ve uluslararası ilişkiler doktorası yapıyor. 2000’de Çukurova Holding, medyada management programı başlatıyor. Katılıyor ve o programın birincisi oluyor. Birinci olana istediği yerde çalışma imkânı veriliyor, o Show TV’yi seçiyor. Sıkı bir medya deneyiminden sonra genç yaşında Skytürk’e genel müdür oluyor. Oradan da Vialand’e aynı görevle geçiyor.
Şimdi vazifesi Türk halkına eğlenmeyi öğretmek!
Tolga Alişoğlu, siz başarılı bir televizyoncuydunuz, Skytürk’ün genel müdürüydünüz. Şimdi Vialand’in genel müdürüsünüz... Ne alaka?
-İkisi de show business! Her iki işin de mantığı aynı. Bir ağ öreceksin, network yani ve o network’e farklı kitlelerden seyirci alacaksın. Biz, dünyanın en iyi ‘roller coster’larını getirebiliriz ama neticede metal ve çelik yığınıdır. Sen o yığınları bir hikâyeyle sunmalısın ki, insanlara cazip gelsin, biz de bunu yapmaya çalışıyoruz.
Peki işi kabul ederken hiç tereddüt etmediniz mi?
-Etmez olur muyum? 650 bin dolarlık yatırımdan söz ediyoruz. Altında kalmak da vardı. Benim için ciddi bir meydan okumaydı.
Kabul etmeden önce dünyadaki örneklerini gidip gördünüz mü?
-Elbette. O sırada da balayına çıkıyorduk, Orlando üzerinden Karayipler’e gittik. Disneyland, Orlando’da. Ve müthiş organizasyon. Adam, Mickey Mouse’u 1928’de çiziyor, 1929’da anime ediyor ama tema parkın açılışı 50 yıl sonra, 1971’de. Hiçbir şey çok kolay olmamış yani, müthiş bir yatırım, müthiş bir emek, müthiş bir organizasyon. O kadar büyük ki, bir noktadan sonra devlet desteği alıyor. Ama en önemlisi bu hizmeti sunduğu insanlarda köklü bir eğlence kültürü var, bizde olmayan da o işte. Burada yaratmaya çalıştığımız da...
Bu parkta gördüklerimiz metal yığını değil yani...
-Değil. Geçenlerde Abu Dabi’ye Ferrari Park’a gittim. Dünyanın en hızlı ‘roller coaster’ı orada ama ruhu yok! Fırlatıyor o kadar. Tema Park, halkı anlama işi. Kime dokunacağını bilme işi. Toplumun tüm kesimiyle iletişime geçme işi. Beyaz yakalı, mavi yakalı, üç çocuklu, beş çocuklu, zengin-fakir diye bir şey yok. Bizim burada temas kurmak istediğimiz, ailenin tüm bireyleri. Türkiye’de ne yazık ki insanlar ya maddi koşullardan ya da iş yoğunluğundan bütün aile bir arada eğlenemiyor. Erkeklerin futbol zevki var, kadınların çocuklarını büyütmek gibi bir görevleri ama birlikte eğlenme diye bir anlayışları yok. Alışveriş merkezlerinde vakit geçiriyorlar. Oysa Vialand’de açık havadalar ve çocuklar, babalarının çığlık attığını görüyor. Anneleriyle el ele tutuştuğunu görüyor. Burada hep birlikte keyif alıyorlar, bu sayede de ortak bir eğlence kültürü gelişiyor, yerleşiyor.
Bu kadar mı?
-Yooo. “Senin çocuğun 1.20’den kısa, bu cihaza binemez!” dendiğinde de bir şey öğrenmiş oluyor. Bizde, sıraya girme kültürü de yok. Burada onu da öğreniyor. Geçen sene açıldığımızda, sıra genişliklerimiz 90 santimetreydi, 70’e indirme gereği duyduk. Çünkü bu mesafe fazla olunca, ya birbirlerinin önüne geçiyorlar ya da geçmeye çalışıyorlar, ayaklarına basıyorlar, hır gür çıkıyor. Ama inanır mısınız, insanları belli bir düzen içinde sıraya soktuğunuzda kibarlaşıyorlar. Ve sosyalleşiyorlar. Burada toplum kaynaşıyor. Gaziosmanpaşa’da oturanla Etiler’de oturan ve Gaziantep’te oturanla Van’da oturan arkadaşlık ediyor.
Kendinizi küçük Disney olarak mı görüyorsunuz?
-Ticari rekabet söz konusu değil. Aramızda 50-60 senelik bir fark var. Ama şu da var: Disney, Paris, ekonomik açıdan zor durumda kalmasın diye Avrupa’da başka bir ülkeye yatırım yapmıyor. Bu da bizim için bir avantaj oluşturuyor. Biz de olaya sadece temapark işletmeciliği olarak bakmıyoruz, karakterler yaratıyoruz. Kameramanlarımız, illüstratörlerimiz, prodüksiyon şeflerimiz, hikâye kitabı yazarlarımız var. Bu yıl 20 milyon dolara ‘Fatih’in Rüyası’ diye bir proje yaptık, yurt dışındaki karşılığı Karayip Korsanları. Biz de bu coğrafyanın Disney’iyiz!
Amaç Ortadoğulu turist mi?
-İstanbul, iki ila beş saatlik uçuş mesafesinde, yaklaşık 2 milyar insanın erişimine sahip bir yer. Ve evet Ortadoğulu turist İstanbul’da daha rahat ediyor. Ama Rusya’dan da ciddi turist alıyoruz. Yunanistan ve Bulgaristan’dan da günlük otobüs turları geliyor. Ramazan için bu sene özel etkinliklerimiz var ama Paskalya’da da oluyor...
Nasıl bir ekipsiniz?
-Çok renkli, çoksesli. Türkiye neyse, burası da o. Kapalı çalışanımız da var, dövmeli çalışanımız da Arapça bilen de var, İngilizce bilen de. Her şey var.
Ne kadar ziyaretçi geliyor?
-Bu yıl 30 milyon ziyaretçi bekliyoruz. Alışveriş merkezini de dahil ederek söylüyorum.
Bunun kaçı yabancı?
-4.5 milyonu.
KORKTUĞUMUZDA EĞLENİYORUZ
Siz ‘nefes kesen’ denen ‘roller coster’a bindiniz mi?
-İlk önce ben bindim.
Tırsmadınız mı?
-Hayır, çünkü çok güvenilir olduğunu biliyorum. Dünyada bunları üreten 4-5 firma var. Uçak teknolojisi gibi teknolojiyle üretiliyor. Çelik kısımlarını üreten de dünyanın en büyük çelik şirketi. Bugün bir roller coster’a bakınca, Yumurtalık-Ceyhan boru hattını yapan firmanın da aynı olduğunu görüyorsunuz. Hidrolikleri, fren sistemleri tıpkı uçakta olan sistemler. Şu ana kadar hiçbir sıkıntımız olmadı. Nadiren de olsa arızalanabilir ama çok kuvvetli bir sinyalizasyon sistemi var. Voltajda küçük bir oynama oldu diyelim, sistem otomatik olarak kendini durduruyor. Buna rağmen çalıştırmaya kalkarsanız -on line olarak üretici ve sertifika veren firmalara bağlısınız- anında sertifikalarınız iptal oluyor.
Yani uluslararası standartlar var ve uymakla yükümlüsünüz?
-Elbette. Ben kafama göre ineyim Maslak Sanayii’den kablo alıp takayım diyemiyorsunuz! Boy ve yaş standartları da onlar tarafından belirleniyor. Gerçi ülkelere göre standartlar da değişebiliyor.
Nasıl yani?
-Mesela Türkler korktukları zaman daha çok eğiliyor. Bu eğilme, bizim emniyet kemerlerinin üstünü daha yumuşak şeyle kaplamamıza sebep oldu.
Hangisi daha korkutucu? ‘Nefeskesen’ mi, ‘Adalet Kulesi’ mi?
-Valla, beni ‘Adalet Kulesi’ daha çok korkutuyor!
Bir kulenin tepesine çıkıyorsun, dışarısından sarkan bir yere oturuyorsun. Önce biraz duruyorsun, iner gibi oluyorsun, sonra son sürat aşağı düşüyorsun... Bence manyaklık ama Alya bayılıyor, “İç organlarım çıkacak gibi oluyor. Harika!” diyor. Beni öldürseniz binmem...
-(Yaklaşık 55 metre Adalet Kulesi. İnsanlar korkmayı seviyor. İlginçtir çocuklar daha az korkuyor.
Diyelim ki, biri bu parktaki herhangi bir şeye bindi ve paniğe kapıldı, ne yapıyorsunuz?
-Durdurup indiriyoruz.
Nasıl anlıyorsunuz?
-İlkyardım eğitimi almış arkadaşlarımız var. Onlar misafirlerimizi sürekli izliyorlar. Bir simülatörümüzde oldu mesela, binen kişinin panik atağı varmış. Anında kendini belli ediyor, biz de misafirimizi hemen oradan alıyoruz.
En çok ne öğretti burası size?
-Bir sürü şey! Ama en belirgini şu: Türk insanı, eğlenceyi seviyor ama eğlenmeyi henüz bilmiyor! Ailecek eğlenmeyi hiç bilmiyor. Bizim şu ana kadar bildiğimiz eğlence, piknik ve mangal. Başka modellerden haberimiz yok. İşte biz, burada bunu öğretmeye çalışıyoruz!