Güncelleme Tarihi:
Kitabın girişinde yazılara İstanbul’da başlayıp New York’ta, Türkiye saatinden yedi saat geride devam ettiğini söylüyorsun. Türkiye’den ve ABD’de yazdıklarını yan yana getirince, bu saat farkı kalemini nasıl etkiledi?
Türkiye’de nasılsa hep beraber dayak yiyip beraber ağlıyorduk ya, burada bir başına kalınca, dayağı bir başına yiyip aşağı oturuyorsun. Bir süre geçince, önce dayaktan kurtulmanın çaresini sonra da ağlamadan yazmanın yollarını buldum. Orada beni okuyan insanlara ben de üzülüyorum ama geçecek demenin yolunu bulmaya çalışmak zordu çünkü kimse bana geçecek demiyordu. Sonra bu şehirde beklediğim onlarca kuyruk, bana bir şekilde kelimelerimi de cümlelerimi de bekletmeyi, bazı üzüntülerimi nadasa bırakmayı öğretti. Aslında her konu hakkında fikir beyan etmememiz gerektiğini, bazen susmanın iyi geleceğini bana New York öğretti.
Bir yazında Türkiye’nin yas tutmayan ülke olduğunu söylüyorsun. Yasın psikiyatride beş aşaması var: İnkâr, öfke, pazarlık, depresyon ve kabullenme. Sence Türkiye bu aşamaların hangisinde?
Türkiye alzheimer aşamasında. Her türlü iyi ve kötü olayı kayıt zorluğu yaşıyor, gündelik yaşam alışkanlıkları bozukluk gösteriyor, davranışları değişiyor. Biz nasıl olur da 301 kişinin toprak altında kalmasını unuturuz? Şunu demiyorum: Her gün bununla yaşayalım. Ama gerektiği süre kadar dahi yaşamadık. Üstüne Ermenek maden kazası oldu. Günlerce teker teker cesetler çıkarıldı -ki hâlâ içeride kalanlar var- bir kişi bile bu insanlara ne oldu demedi? Ülkenin başbakanı, enerji bakanının dahi umuru değil! Yas mühim bir duraktır, başını önüne eğersin, beklersin, gerekirse 41 gün susarsın, lakin başka bir ülkenin kralı için yas ilan ediliyorsa bunu dikkate alamam. Bu ayıptır.
‘Bize İki Çay Söyle...’
Elif Key / İletişim Yayınları
159 sayfa / 16 TL