'Tom Amca'nın "Beyaz Saray"ı…'

Güncelleme Tarihi:

Tom Amcanın Beyaz Sarayı…
Oluşturulma Tarihi: Haziran 01, 2014 09:17

Haftanın politik göndermelerle süslü yapımı ‘The Butler: Başkanların Hizmetkârı’, pamuk tarlalarından Beyaz Saray’a uzanan bir ‘Siyah’ın öyküsünü anlatıyor. ‘12 Yıllık Esaret’in daha ön planda olduğu bir sezonda ‘The Butler’, tuhaf bir oluşumun ifadesi. ‘Precious’ ve ‘The Paperboy’ filmleriyle tanınan Lee Daniels imzalı yapım, bazen son derece derin sulara dalıyor, bazen de sığ sularda gezinip didaktik olmaktan kurtulamıyor. Ama yine de ilgiyi hak ediyor…

Haberin Devamı

Öykünün kahramanı, 1920’lerde küçük bir çocukken babası gözleri önünde annesiyle zorla ilişkiye giren bir beyaz tarafından öldürülen Cecil Gaines… Genç Cecil, yolunu çizmek üzere Washington’a gidiyor, burada hırsızlık amacıyla evine girdiği adam tarafından kol kanat gerilerek ‘Barmen’ yapılıyor, Beyaz Saray’da çalışan bir görevli tarafından keşfedilerek de hayatının sonuna kadar ifa edeceği görevine başlıyor: Amerikan Başkanları’na hizmet etmek…

2008’de The Washington Post’ta yayımlanan bir makalede öyküsü anlatılan Eugene Allen’ın hayatından esinlenerek yazılmış bir senaryodan çekilen ‘The Butler’, yönetmen Daniels’ın da vurguladığı gibi bir tür ‘Forrest Gump’… Cecil’in hayatı ‘Başkan portreleri’ eşliğinde anlatılırken arka planda da Amerikan siyasal tarihinde ‘Siyahi hareket’in geçirdiği evreleri, dönüşümleri, gördüğü zulmü, elde ettiği hakları, çıkardığı liderleri, oluşumları vs. görüyoruz. Cecil’in büyük oğlu Louis, aktif bir militan olarak Martin Luther King’ten Malcolm X’e o büyük karakterlerin yanı başında yer alırken küçük oğlu Charlie de Vietnam’a giderek, kendi deyimiyle vatanı için çarpışıyor. Anne Gloira ise, eşi Cecil sürekli Beyaz Saray’da görev yaparken yaşadığı yalnızlığı ise içki kadehlerinde yok etmeye çalışıyor.

Tom Amcanın Beyaz Sarayı…

Haberin Devamı

Daniels bazen belgesel görüntülerden de yararlandığı filminde kimi noktaların altını gözümüze sokarcasına çizerken bence genel olarak iyi bir tarihsel toparlama gerçekleştirmiş. Sonuçta anlattığı ülke, Cecil’in görev yeri Beyaz Saray’ı bir siyaha, Obama’ya teslim ediyor. Bir filmden her şeyi beklemek elbette haksızlık olur, Obama belki bir umut ama ne siyahlar ne tüm ezilenler, ne de genel olarak dünya için nihai bir kurtuluş değil. Nihayetinde ‘Kapitalizm’ ve ‘Emperyalizm’ için yeni bir seçenek, sadece o kadar…

'SIDNEY OITER TARTIŞMASI'NA DİKKAT'

Tom Amcanın Beyaz Sarayı…

Haberin Devamı

Filmin en önemli yanlarından biri de görkemli oyuncu kadrosu. Cecil Gaines’de Forest Whitaker muhteşem oynuyor, keza karısı Gloria’da Oprah Winfrey, oğlu Louis’de David Oyelowo, iş arkadaşlarında Cuba Gooding Jr., Colman Domingo, Lenny Kravitz, annesi rolünde kısa kompozisyonuyla Mariah Carey çok iyiler. Başkanlarda ise Robin Williams (Eisenhower), James Mardsen (Kennedy), Liev Schreiber (Johnson), Alan Rickman (Reagan), kısa ama her biri etkileyici izler bırakan performanslar ortaya koyuyor, John Cusack ise Nixon’da olmamış.

‘Mississippi Burning’, ‘Driving Miss Daisy’, ‘The Color Purple’ gibi filmlerle de uzak ve yakın akrabalıklar kuran ‘The Butler’, görsel tarih dersi yanıyla bile izlenmeye hak ediyor. Ayrıca öyküdeki ‘Sidney Poiter tartışması’nı da çok beğendim…

BAKMADAN GEÇME!