Güncelleme Tarihi:
2017 başında açılan sanatbulur.com; resim, fotoğraf, heykel ve dijital baskı alanlarında eser üreten sanatçılar ile sanatseverleri buluşturmak üzere yayın hayatına başlamış. Bugün sitede 81 sanatçının 700’den fazla eseri var. İsteyen her sanatçı (orijinal olmak kaydıyla) eserini gelip yüklüyor; eserler oradan sanatseverlere ulaşıyor.
Detayını ve mantığını öğrendikçe daha çok sevdiğim sitenin işlerini bırakıp böyle güzel bir yola çıkma kararı olan cesur kurucularından Onur Basat ve Recep İlkbahar’la kuruluş serüvenlerini ve gelecek planlarını konuştuk.
Sanatı demokratikleştiriyoruz
Böyle bir pazar yokken sanat platformu kurup internetten eser satmaya başlamak oldukça cesur bir karar. Bu serüvene nasıl başladınız?
Onur: Ben çok uzun yıllardır edinme, gezme görme tarafını özel ilgi olarak yürütüyordum. Recep’le de çok eskiden tanışıyoruz. Ben kurumsal bir şirkette İK’da çalışıyordum; Recep de üniversitede kulüp başkanıydı, girişimcilikle uğraşıyordu bir yandan da kendi de sanatla iç içe olduğundan resim yarışmalarına giriyordu. Böyle bir şey yapma fikriyle Recep geldi. Hızla, 6 ay nasıl bir şey yapabiliriz diye baktık, yurtdışından benchmarklar aldık, iş modeline karar vermek için kafa yormaya başladık.
Bu yılın başında, 22 Şubat’ta canlıya geçecek şekilde yazılımdan sorumlu üçüncü ortağımız Burak ile hazırlıklarımızı tamamladık. Site açıldığında içeride sanatçı ve eser olmalıydı. Türkiye’de hiç yapılmamış bir model olduğu için bu kısım biraz zorlayıcı oldu ama zaten bir şekilde sanat sektörü ile iç içe olduğumuz için öncesinde gidip ilk sanatçılar ile görüşmüştük. Başta 20 sanatçıyı ikna ettik ve onlara ilk oldukları için bazı ayrıcalıklar sağladık. Hiç beklemediğimiz şekilde site açılır açılmaz satış yaptık! Ki biraz otursun diye bilerek site için hiç pazarlama yapmamıştık ama sürpriz bir şekilde hemen ciro yapıldı.
Son 1-2 aydır site son halini aldı. Sanatçı ne ister, sanatsever ne ister biraz onu dinledik geçen dönemde. Arka tasarım tamamen değişti, logo değişti, kullanıcıları talepleri değerlendirildi. Dijital pazarlama alanında 10 yıl tecrübeli Gülşah aramıza yeni ortak olarak katıldı işini bırakarak. O da dijital performans tarafı ile ilgileniyor.
Recep: Kendimizi hem sanat hem teknoloji şirketi olarak tanımlıyoruz. Bu iş için hem sanattan hem pazarlamadan anlamak gerekiyor; bu zamana kadarki süreç hep daha fazla anlamaya çalışmakla geçti. Son 1-2 aydır kendimizi pazara daha fazla hazır hissediyoruz. 81 sanatçının 700’den fazla eseri var şu anda içeride. Teknik olarak kendimize çok güveniyoruz, gerektiğinde hızla değişim yapabiliyoruz.
Eser ve sanatçı seçiminde kriterleriniz var mı, varsa nedir? Bu bağlamda belli bir sanatsal kaliteyi/seviyeyi koruma kaygınız var mı, yoksa kendini sanatçı olarak tanımlayan herkese açık mısınız?
Onur: Bu konunun nasıl yola çıktığımızla çok alakası var. Bu yola çıkmaya nasıl karar verdik, bu ihtiyacı nereden gördük... Sanatsal üretim yapan çok fazla genç, yaşlı, orta yaşlı, öğrenci, eğitimli, alaylı insan var. Bu insanların kendi üretimleriyle para kazanıp, bununla geçinip, yenileri yapması ve kendine bir yol açmasının önünde bir takım bariyerler var. Bir galeri ile bir anlaşmanız yoksa zaten pek para kazanmanızın imkanı yok. En ideal dünyada galerilerin sanatçılarla çok insani koşullarda çalıştıklarını varsayalım... Sayı azlığı, galerilerin sadece belli bölgelerde toplanıyor olması bile en azından lojistik olarak bir bariyer. Bunları atladığımızı düşünelim, her yerde, her şehirde bir galeri var ve iş yapıyorlar diyelim... Bu galerilerle çalışmak için bir takım bariyerleri aşmak gerekiyor; aynı şekilde bir sergi açmak için de. İlk serginizi açabilmek, yaptığınız eserlerin hakkı kadar bir yüzdeye sahip olabilmek oldukça güç. Dolayısıyla burada aslında tüm yük üretim yapan sanatçıda ve bu insanların sayısı çok.
Alıcılar için de Recep hep aynı örneği verir; Hatay’dan resim öğretmeni sanatçımız var. Onun eserini İstanbul’dan satın alıp Bursa’daki annesine hediye eden alıcımız var. Normal koşullarda böyle dijital bir platform olmadan, alıcı olarak normal bir kişinin sosyal bariyerleri aşıp bir galeriye gitmesi, eser alması güç. Tabii ki galerin üstlendikleri maliyetler çok yüksek, dolayısıyla bu eser fiyatlarına da yansıyor. Bu döngüden dolayı da orada farklı bir klasmanda eser birikmiş oluyor. Oradaki eserleri normal bütçede bir kişinin alabilmesi çok zor. Diğer yandan, biraz önce bahsettiğim gibi, Türkiye’nin herhangi bir yerinden bir sanatçının da PR gücü vesaire olmadan satış yapabilmesi çok zor. İstedik ki bütün bu maliyetlerin bir dijital platformla zaten bir çoğunun üstesinden gelelim. Böylece sanatı demokratikleştiriyoruz ve herkesin katılabilmesini sağlıyoruz. Kalite örneğine buradan bağlamak mümkün. Evet bütün eserler aynı kalitede değil; bütün sanatçılar isim yapmış değil ama zaten bu sitenin amacı koleksiyonerlere eser satmak değil; bu siteye gelenler “erişilebilir sanat” dediğimiz bir segmentteki fiyat bareminde eserleri bulabilir. Koleksiyonerler zaten galerilerden, müzayedelerden eser almalılar. O klasmanda zaten dijitalden satmak çok zor Türkiye şartlarında bir online müzayede değilseniz. Hatta globalde bile zor.
Bizim konseptimizin kuralları var. En önemlisi, eser orijinal olmalı. Herhangi biri elindeki bir şeyi dışarıya satamamalı. Alan kişi o işin ilk sahibi olmalı. Sanatçıdan beklediğimiz eserin orijinalliği konusu, zaten sanatçı ile yaptığımız dijital sözleşmede yer alıyor. Röprodüksiyon da yapmış olabilir sanatçı, böyle çok iş var, insanlar bunu da tercih edebilir. Burada da önemli olan işin röprodüksiyon olduğunun belirtilmesi gerek.
Satın alan tarafı için sanatçılarının profillerinin özellikle dolu olması, özgeçmişlerinin yazması konusunda sanatçılara hep tavsiye veriyoruz ki nasıl bir insandan, nasıl bir altyapıya sahip sanatçıdan eser aldığını bilsin alıcı. Gerisi sanatseverin tarzına, beğenisine kalmış. Bir gün değerlendirmek üzere eğitimli birinin işini de tercih edebilirler; yeni doğmuş çocuklarının odasına koymak için, Ikea’dan almak zorunda kalmayacakları, milyonlarca insanda olmayacak alaylı bir sanatçının bir parça orijinal bir işini alabilirler.
Biz bu pazarı genişletiyoruz; aslında böyle bir pazar yok. Belirli perakende sitelerinde insanlar alt alt alt kırımlarda satış yapmaya çalışıyorlar. Facebook’taki özel gruplardan gidiyor bu tip sanat eserleri. Biz bu grupları konsolide ediyoruz. Bir nevi herkesin riskini düşürüyoruz; sanatçı için üretip satamama, alıcı için aldığı şeyin orijinalliğinden şüphe duyma riski kalkıyor.
Recep: Biz modeli oluştururken Teknolojinin Sanatı Demokratikleştirmesi fikri üzerine kurduk her şeyi. Diyoruz ki; oyunun rengi değişiyor. İnsanlar her şeye ulaşabiliyorlar; bilgiye, kültüre… Burada amaç, bu işi biraz daha zorlaştıran galeri süreçlerinin tam tersini sunmak. Sanatçıyı tamamen özgür bıraktık. Hatta genelde sanatçıları çok şaşırtan bir uygulama olarak sitede satışa çıkardıkları eserleri dışarıdan satmalarına da izin veriyoruz. Sadece satılma bilgisini sitede güncellemeleri yeterli. Sanatçılarımız eserlerini kendi kendilerine satabilirler, başka siteye koyup satabilirler, galerilere gidip satabilirler; tamamen özgürler. İsim temsili, münhasırlık anlaşmaları yapmıyoruz sanatçılarla, onları hiçbir şekilde kısıtlamıyoruz. Fiyatlarını, isimlerini kendi belirleyebildikleri bir platform sunuyoruz sanatçılara. Online sanat bir alternatif kanal; biz biraz daha bu alternatif kanala bölgemizden bir oyuncu çıkarmak için çaba sarf ediyoruz. Burada maalesef teknolojiyle ilgili galeri sayısı çok az. Mesela arttırılmış gerçeklik bangır bangır geliyor, buna sanat camiasının uzak kalması 5 sene içinde düşünülemez ama şu an Türkiye’de buna adapte olabilecek galeri sayısı da çok az. Biz aslında Türkiye sanat piyasasındaki insanlara diyoruz ki, siz de dijital sanat işine girin, siz de bir pazar yaratın ve böylece büyüyen pazarla örneğini verdiğimiz Hataylı öğretmenimizin eserini 5 sene sonra Fransa’daki bir sanatseverin duvarına astırma şansını yakalayalım. Başarı kriterimiz aslında bu. Bunu yapabildiğimiz zaman istediğimize ulaşmış olacağız.
Onur: Sanatçıların dijital partneriyiz aslında.
Hedefimiz sanat dünyasını bilen koleksiyonerler değil
Aslında Mixer, art50 ve artnivo.com gibi platformlar var şu an Türkiye’de. Hatta ilk çıktığınız dönemdeki bir röportajda direk onlarla karşılaştırılmışsınız. Bu oluşumları kendinize rakip olarak görüyor musunuz? Yoksa farklı bir kulvarda mısınız?
Onur: O röportaj döneminde onlarla anılmak yanlış bir şey değildi; çünkü internet ortamından eser satan bir site olarak görülüyordu bizim platformumuz. Şu an artık sanatseverlerin kafasında da netleşen farklar var. Örneğin; özellikle dijital işlere yer verme anlamında çok takdir ettiğimiz Mixer, fiziksel galerisi olan bir platform; internetten ise edisyon satıyorlar. O yüzden tam rakibimiz sayılmaz.
artnivo.com şu an için çok aktif değil. En yakın rakip art50 olarak görülüyor şu an; ama iş modeli olarak hiç alakamız yok. Art50 bir galeri aslında; tam anlamıyla galeri kurallarının işlediği bir online platform. İsim hakkınız alınır, eserleri seçerler ve seçtikleri eserleri konsinye olarak kapatırlar, siz onları hiç bir yerde satamazsınız, Art50 onları deposuna koyar. Başka bir galeriyle çalışamazsınız, dışarıdan eser satamazsınız ve bunlarla alakalı sözleşmenizde cezai olarak bağlanırsınız. Bizim temel farkımız; hiçbir eser üzerinde orijinallik özelliği dışında hiçbir şart koşmamız. Bizim için önemli olan, yeter ki sanatçı işini satsın. Sanatçımız işini dışarıdan satarsa yine çok memnun oluruz, böylece sanatçı yaptığı işle para kazanır, gidip farklı bir iş yapmak zorunda kalmaz ve daha çok üretir.
Recep: Çok farklı modeller var; bu modellerin hangisinin doğru olduğunu zaman gösterecek. Bizim yaptığımız modelin farklılığını sanatsever tarafında da şöyle ayırabiliriz; artnivo.com, art50 gibi platformları takip eden, oradan alım yapan kitle, hali hazırda galeri dolaşan, bienali yıllardır takip eden, biraz daha bu konuda bilgi birikimi olan, yurtdışındaki sanat etkinliklerini ve sanatçıları takip eden kitle. O kitleye online hizmet veriyor bu platformlar. Biz daha çok daha önce sanatla ilişkisi olmamış, anneannelerimizin evinde hani vardır ya manzara resimleri, işte onlar dışında (çoğumuz gibi) pek de sanat görmeden büyümüş, kitleyi hedefliyoruz. Yeni nesilde, yani kurumsal hayata girmiş, beyaz yaka, yeni evlenen insanlarda “Ya çocuğumuz sanat görsün, evimizde dekoratif anlamda da olsa orijinal bir eser olsun,” diyen insan sayısı çok artık. Bizim yakalamak istediğimiz kitle bu. Yakın zamanda Çerçeve diye bir blog açtık; orada da Sanat101 kategorimiz var. Sıfırdan başlayıp sanat tarihine, sanatçılara değiniyoruz; röportajlar yapıyoruz, güncel haberleri paylaşıyoruz. Tamamen bu hedef kitlemiz için.
Bu hedefi güderken işin ticari tarafını da bu paralelde destekleyen bir model oluşturduk. Biz dedik ki, madem düşük bütçeli eserleri dolaşıma sokmak istiyoruz, o zaman olabildiğince komisyonu düşük tutalım. Sanat piyasasında Türkiye’nin en düşük komisyonu ile yola çıktık. Ki bunu da sadece eser satıldığında alıyoruz. Bir sanatçı gelip onlarca eserini yükleyebiliyor, kendine profil açabiliyor, yani bir nevi onlineda görünürlük elde ediyor ve bunun için bir karşılık talep etmiyoruz. Biraz Robin Hood-vari bir model gibi aslında.
Böyle bir işe ilk siz girdiğiniz için ilginç hikayeleriniz de vardır diye düşünüyorum. Var mıdır anlatabileceğiniz örnekler?
Recep: Ben Öner’den bahsetmek isterim. Biz daha siteyi canlıya almamıştık ama stickerlarımız vardı. Uzun süredir girişimci olduğum için pazarlama taktiği olarak bilgisayarım stickerlıdır :) Ben bir gün Beşiktaş’ta bir cafede otururken yanıma biri geldi ve “Sanatla ilgili bir sticker gördüm, ben de sanatla uğraşıyorum siz ne yapıyorsunuz?” diye sordu. Bu kişi, yani Öner, Hatay’ın bir köy okulunda resim öğretmeni. Kendisi dijitalde çalışıyor ve çok güzel karakterler üretiyor ama bir türlü sanatından para kazanamamış. Sırf bu sebeple yaz aylarında Hatay’dan kalkıp İstanbul’a gelmiş. Oturup sohbet ettik; açıldığımız zaman da ilk sanatçılarımızdan biri oldu Öner.
Aylar sonra ben bir telefon aldım Öner’den. “Bana okulumda müdürler, öğretmen arkadaşlarım, veliler herkes deli gözüyle bakıyorlardı. Çünkü ben çocuklara felsefe, müzik öğretmeye çalışıyorum, resim aşılamaya çalışıyorum. Orada bunlar çok da olumlu karşılanmıyor, çocukları birer yarış atı gibi eğitmemiz bekleniyor, savaş veriyorum. Ben hayatımda ilk defa inandığım bir şeyden, sanatımdan para kazanma ihtimalini sizinle mümkün görüyorum,” dedi. O telefondan sonra çok duygulandım ve bu hikayeyi kendi hikayeme de bağlayarak her yerde anlatıyorum. Hayatımda hep bir arayış içindeydim, sevdiğim işi yapmak istiyorum, hepimizin derdi gibi kurumsala girmek istemiyorum... O akşam dedim ki ya evet, ben bu işi yapmak istiyorum, ben bu işle anılmak istiyorum, bu işin içinde olmak istiyorum. Çok iyi yerlere gelir gelmez ama, herkese kısmet olmayacak kadar duygulanıp gururlanıyoruz.
Onur: Boğaziçi Üniversitesi’nde sanatla çok alakasız bir bölümde okuyan, bisikletle dünyayı gezen bir sanatçımız var. Biz onunla çok önceden tanışıyoruz aslında. Türkiye’den çıkıp bisikletle Orta Doğu’yu, sonrasında başka bölgeleri gezen, bu süreçte fotoğraflar çeken ve sonra da bu yol haritasını fotoğraf sergilerine dönüştüren bir arkadaşımız Oğuz. Tamamen alaylı, bir gün ben hayatımı değiştirmek istiyorum diyor, küçük bir sponsorluk buluyor, bir kredi çekiyor ve yola çıkıyor bundan yıllar önce. Sonra da gelip burada sergi açıyor. Biz o ilk dönemlerden tanışıyoruz. Biz sanatbulur’u hazırlarken o yeni bir tura hazırlanıyordu. O çıktı, döndü biz de o arada siteyi bitirdik ve Bangladeş’i fotoğrafladığı yeni eserlerini bize yükledi. Hiçbir platformda kendini sergileyemediği, derdini anlatamadığı geniş bir kitleye bizim platformumuz ile seslenme imkanı buldu. Bir yol hikayesi yaratıyor; resimlerin hepsinin altına hikayelerini yazıyor. Bu kadınla şu gün şurada karşılaşmıştım, gibi.. Siz de onunla beraber gezme şansı buluyorsunuz bir nevi.
Baştan beri hedefimiz global
Son olarak geleceğe doğru bakalım. Aldığınız yatırımlardan ve yurtdışına açılma projelerinizden bahsedelim...
Recep: Geçtiğimiz günlerde Türkiye’nin en çok ziyaret edilen teknoloji platformlarından birisinin düznelediği, senenin öne çıkan flaş girişimlerinin olduğu bir yarışmaya dahil olduk. Biz de öne çıkan girişim olarak seçildik ve sahneye çıkıp sunum yapma fırsatı bulduk.
Biz aynı zamanda İTÜ Çekirdek Hızlandırma Platformu’nun bir girişimiyiz; orası da bir start-up hızlandırma merkezi. Oradaki sürecimiz de devam ediyor. İTÜ’den çok ciddi destek gördük bir teknik üniversite olarak tekno-kent ve Çekirdek yapılanmalarında. Üzerine bir de bu platform gelince uzun zamandır kurduğumuz bir hayali gerçekleştirmeyi istedik. Bu bölge biraz geride kalmış durumda; dünyada online sanat siteleri yaklaşık 10 yıldır satış yapıyor. Şu anda bütün dünyadaki sanat satışının %8.3’ü online ki bu çok iyi bir rakam; gelecek için umut vaat ediyor. Ama Türkiye, Orta Asya, Orta Doğu ve Kuzey Afrika olarak baktığımız zaman, bir oyuncu yok bu alanda. 2020 yılında pazarın 3-5 kat büyümesi bekleniyor ve buradan bir oyuncu çıkması bekleniyor. Bizim İTÜ Çekirdek’e girerken de, yarışmaya girerken de hedefimiz buydu. Yani biz bunu Türkiye’de başlattık ama bizim hedefimiz aslında global; bizi global noktaya getirecek katkıları sağlayın. Global girişimimiz Findsart böyle çıktı. Şu anda oradan sanatçı ve sanatsever başvurularını alıyoruz. 2018’in ilk çeyreğinde açılmayı planlıyoruz. Yaklaşık 6 aydır bu hedef çerçevesinde yatırımcılarla görüşmeye devam ediyoruz. Bu yatırımcıların içerisinde hem ekosistemdeki melek yatırımcılar var hem de bireysel yatırımcılar var. Bizi sanatın yanında Orta Doğu ile ticaret anlamında ve girişimcilik anlamında bir üst seviyeye taşıyacak yatırımcı arayışımız bu şekilde devam ediyor. En doğru yolu çizmeye çalışıyoruz. Hedefimiz bundan 4-5 sene sonra bölgeden çıkmış bir oyuncu olmak. İranlı bir sanatçıyı Amerika’ya, Fransız bir sanatçıyı Dubai’ye ulaştırmak istiyoruz. Bu pazarı yaratabilmek bizim hayalimiz. Aslında ortaklar olarak ilk günden beri bunu planlıyoruz ve hep o güne yönelik adımlar atıyoruz. Mesela biraz önce konuştuğumuz kargo gibi detaylar ile ilgili kararlar bile bu ulaşmak istediğimiz hedefte bizi nasıl etkiler diye düşünülüp ona göre alınmış kararlar. Ciddi teknolojik hamlelerimiz olacak. Arttırılmış sanal gerçeklik (VR) bunların başında geliyor. Çok hızlı ilerlemekten ziyade planlı gidelim, adımlarımızı yere sağlam basalım, bugün hemen kazanmaya başlamaktansa uzun vadeli planlarımıza çalışalım diye düşünen bir ekibiz. Dolayısıyla yatırımcı görüşmelerimiz de bu mantıkla ilerliyor.