Güncelleme Tarihi:
Babanızı 9 yaşında kaybetmek hayatınızı nasıl etkiledi?
Babam Hasan Araptarlı ünlü biriydi. Hem Antep harbinin en genç semt reisiydi hem İstiklal Madalyası sahibiydi. Üzerindeki ceket, Atatürk tarafından giydirilip madalyası takılan bir insan. O benim kahramanımdı. Cenazesi askeri törenle kalktı. O günü çok iyi hatırlıyorum. Bütün Antep’te kepenkler indi, binlerce insan yürüdü. Ben bir hafta konuşmadım, yemedim içmedim. Ama kabullenemedim. 53 yaşındaydı, gençti.
Antep’in zengin ailelerindendiniz.
Evet ama babamı kaybedip üstüne 12 yaşında da bütün servetimiz eriyince sıfıra indik. 1950-60 arası Demokrat Parti iktidardaydı, çok vahşi bir partizanlık sergilediler.
Neden sıfıra indiniz?
Babam Antep’e ilk motorlu vasıtayı getiren kişidir. Arkasından da kamyonlar, nakliye ambarları, garajlar... 1950’den 56’ya kadar babama dokunamadı. Ama 1956’da vefat edince işler değişti. Bizim aile CHP'li olarak damgalanmış. Babam öldükten sonraki dönemde kamyon lastiği, akü dahil yedek parçalar karneye bağlandı. Bizim sıramız geliyor, kamyonlar garajlarda bekliyor ama bize akü vermiyorlardı.
Gerekçe?
Yok. Sizin sıranız geldiğinde o sırayı DP'li bir esnafa veriyorlar.
Ne kadar sürdü bu?
3 sene. İlk hacizler devletten gelmeye başladı. Sıfıra indik.
12 yaşındaydınız, ne yaptınız?
Meslek lisesine geçtim. 12 yaşından itibaren lisenin demir atölyelerinde çıraklığa başladım. Hocalarımın Milli Eğitim’den aldığı bir iş vardı. Köy okullarına çelik konstrüksiyon üzeri tahta sıra ve sandalyeler yapılacaktı. Saat ücretiyle çalışmaya başladım. Liseyi de birincilikle bitirdim. Maddi sıkıntılar önümde bir engel olmadı.
Okul bitti...
Üniversite imtihanı için İstanbul’a gelirken arkadaşımdan borç aldım. 18-19 yaşında çocukluk işte, İstanbul Boğazı’nı görünce iddialı konuştum. “Bir gün bu cennet İstanbul’a kral olacağım!” Krallık fazla iddialıydı. Ama medyada ‘Şömineciler Kralı’ diye anıldık. 1975 Hürsan’dan önce Türkiye’de şömine üretimi yoktu. Yalnız bir şeye hâlâ üzülürüm.
Nedir o?
Abim, liseyi bitirdiğimde bana “Hadi gel, sen otur yazıhanede, ben fabrikaları dolaşayım” dedi. Ben en son lafı en başta söyleyen biriyim, patavatsızım. “Ne diyorsun? O kadar mala, mülke, servete sahip olamadın, şimdi onun bunun kamyonuna nakliye iş yük bularak ondan alacağın kilo ücretiyle mi beni ortak edeceksin? Ben gidip mühendis olacağım, sen işine” dedim. Yürüdüm, gittim. Ardımdan bakakaldı. Sonra dediğimi yaptım, İstanbul’a geldim, fabrika işçisi olarak çalışmaya başladım. Tatbiki Güzel Sanatlar’ın iç mimarlık bölümünü kazanan 14 kişiden biriydim. Burs alabilmek için Gaziantep’e gittim ama alamadım. Sonunda bir şekilde Galatasaray Mühendislik’e kaydoldum. İşte ben burada gençlere şunu diyorum: Hiçbir zorluk karşısında pes etmeyeceksiniz, dik duracaksınız ve kendinizden başkasına güvenmeyeceksiniz.
Neden güvenmeyelim?
Fabrikada birine bir şey söylerdim ama arkasından gider mutlaka kontrol ederdim, dediğim gibi yapmış mı diye. Bazı insanlar rahattır, ben değilim. Hürsan kendi konusunda bir numara oldu, Türkiye’de sektör başlattı. Dünya liderlerinin evlerine, saraylarına şömineler yaptık, Ortadoğu ve Balkanlar’ın en büyüğü olduk. Bu duruma geldiğimiz halde başkasına güvenmem, birine güvenerek de işe girmem. Ancak kendim kıvırabileceksem girerim.
İş hayatında zor biri olduğunuzu düşünüyor musunuz?
Ağzımdan bir şey çıktı mı onu yaparım. 9 yaşında babanı, 12 yaşında servetini kaybedince kendine ve zekâna güveniyorsun.
Alarko, Profilo... Bu şirketlere girdiğinizde yaşınız çok genç.
Çünkü dürüst oldum, düşündüğümü direkt söyledim. Ve en önemlisi, neyim varsa ortaya koydum.
Üzeyir Garih’le de çalıştınız, nasıl hatırlarsınız?
Çok iyi bir insandı ve iyi bir makine mühendisiydi. Beni çağırır, fikrimi sorardı. Hatta Alarko, kat kaloriferi işine benim tavsiyem üzerine girdi. Yenilikçi biriydi.
Hürsan’ı kurarken yaşınız 27... İşlerin bu kadar büyüyeceğini tahmin etmiş miydiniz?
Etmiştim. Kendime güveniyordum. Ve her zaman öngörüm vardır.
Emir altında maaşlı çalışmaktan hoşlanmadığınız için şirketinize Hürsan ismini vermişsiniz.
Evet, 26 yaşında Profilo’da fabrika müdürü olduğumda emrimde 250 personel vardı. Daha tatmin olacağım ne var ki? O yüzden hürriyeti tercih ettim.
Siyasete girmeniz peki?
Bedrettin Dalan’la parti kurduk: Demokrat Merkez Parti.
Pişman mısınız?
Pişmanım. Doğru Yol Partisi’yle birleşti, yani feshedildi. İki senem gitti. Ailemi ihmal ettim, Güneydoğu’yu gezdim, Demirel’in partisine katılmak için mi?
OĞLUNUN DOĞUMUYLA GELEN ŞÖMİNE
“Oğlum Yiğit doğdu, ev buz gibi. Salonda gözüme üzeri duvar kâğıdıyla kapatılmış bir soba bacası takıldı. Eski bir gazeteyi burarak baston gibi büktüm, ucunu yaktım ve bacanın içerisine uzattım. Yanan gazetenin ucunu biraz dışarı çıkardım, baktım dışarıdan bile alevleri içeri doğru çekiyor. Sonra oturdum, soba-şömine karışımı dekoratif bir ürün tasarladım. Onat Kutlar ve kuzeni Ahmet Kutlar, bebeği görmeye geldi. Ahmet giderken, şöminenin aynısından istedi. Yaptık, gönderdik. İki gün geçti, şirketin telefonları kilitlendi. “Hürriyet gazetesinde reklamınızı gördük, bize de lazım” diyorlardı. Bizim Ahmet şöminenin fotoğrafını çekmiş, “Hürsan, kiracılar için taşınabilir, odunla yanan şömine üretti” yazıyor. Yani, Türkiye’de olmayan şömine sektörünün temellerinin atılması, Yiğit Araptarlı’nın doğumuyla başladı.”
Gerekirse Dünyayı da Sırtlarsın
Ali Araptarlı
Cinius Yayınları
206 sayfa