Güncelleme Tarihi:
Gündelik hayatımızın pek üzerinde durulmayan noktalarını açığa çıkarmayı seviyorum. Daha önce de her kadının taşıdığı ve bir şekilde gizemli bir objeye dönüştüğünü düşündüğüm kadın çantalarıyla ilgili bir kitap yazmıştım. Yatak da, bana çiftleri, çift olmayı en iyi anlatacak konulardan biri gibi görünüyordu. Orada uzanırken tam olarak neler yaşandığını, insanların neler hissettiğini bilmek istiyordum. Yani her şey kişisel merakımla başladı. Bana sorarsanız, çift olmak içinde bir çelişkiyi barındırıyor. Bir yandan kişisel özerkliğimizi korumak istiyoruz ama bir yandan da bir başkasına yani sevdiğimize yakın olmayı istiyoruz. Bu da, yatakta birisiyle olmak istediğimiz zamanlarda, alışkanlıklarımızdan veya hoşumuza giden şeylerden bazen ödün vermeniz anlamına geliyor. Uykusu derin olan bir birey, yanında yatan kişinin kendisiyle ilgili şikâyetlerini anlamayabiliyor. Kalitesiz bir uykuya da kimse uzun süre dayanamaz. Bu durumda eğer kadın ya da erkek aynı yatakta yatamayacak duruma geldiğini düşünüyorsa, farklı odalarda yatmayı teklif edebilir. Ancak burada önemli olan, bu mesafenin kalıcı hale gelmemesi. Çiftler kendi yataklarında da belli aralıklarla bir araya gelmeli. Diğer türlüsü, ilişkilerini zayıflatır.
KİTAPTAN: ‘O KOLLARIMDAYKEN UYUYAMIYORUM’
** Yorucu bir iş gününün ardından akşamleyin yorganın altına girmek ne büyük mutluluktur! Nihayet huzur, keyif, gevşemiş bedeni saran tatlı sıcaklık… Ama ne yazık ki aynı yatakta, her akşam hep aynı yerde bir başkası, eşimiz de vardır. Elbette bu ötekini seviyoruzdur ama samimi bir şekilde söylemek gerekir ki yorganın altına girme anında bir problem olarak belirir. Çünkü sevgili horladığında, buz gibi ayakları olduğunda, çok geç yattığında, siz soğuktan titrerken sıcak bastığından yakındığında, bir yandan diğer yana dönerken hava akımına yol açtığında, giysilerini şekilsiz bir yığın halinde bıraktığında korkunç bir düşmana dönüşebilir.
** Sevgili yatağa geldiğinde, konuşacak birine ve ayakları ısıtacak bir sıcak su torbasına kavuşulur ama buna karşılık, eşyaları toplamak, daha az yer kaplamayı öğrenmek, zamanlı zamansız kıpırdanmamak, çok gürültü yapmamak gerekir. Biriyle birlikte uyumak, koca bir öğrenme sürecini, farkında olunmayan adaptasyonları, kendini kontrol etmeyi içerir.
** Birkaç tatlı sözden (İyi geceler!), öpüp okşamadan sonra eşine sırt dönmek çok yaygın bir alışkanlık. Ama hafif bir huzursuzluk da yaratan bir alışkanlık. Eşler arasındaki arzu, diğerine çok yakın olmayı istemeyecek kadar azalmış mıdır? Kendisine bu soru yöneltilen kişiler, genelde buna olumsuz yanıt veriyor. Sırt dönmek, bir evlilik krizinin alameti değildir ve sorunun yöneltildiği kişilerin hepsi bunu teknik bir nedene bağlıyor. Julie, “Yüze gelen nefes uyumayı engelliyor. Sırtımı dönmemin nedeni bu.” Gwen konuyu biraz daha açıyor: “Eşim bana doğru dönüp, ağzı açık, güçlü bir şekilde nefes alırsa uyuyamıyorum.” Sırtını dönmek, kendi kişisel alanını yeniden kurmaya ve kendi uyuma pozisyonlarına yoğunlaşmaya olanak verir.
** Eşin hareketleri ya da çıkardığı gürültüler uyumayı engellediği için evlilik yatağından kaçıldığında, kaybolan küçük şeylerin önemi fark edilmez. Yatakta bizi kısa bir anlığına, insanın kendini unutarak diğeriyle bir bütün olacak kadar içtenlikle birlikte olduğu iki kişilik yaşam kozasına dahil eden bir söz, bir gülüş, hafif bir dokunuş… Bu geçişi ve belli belirsiz anda, yatak olağan dünyayla bağlarını kopararak, küçük bir aşk dünyası oluşturur. Sophie M şöyle diyor: “Her şey yolundaysa odaya birlikte çıkıyor ve bu yatak, özel buluşmalara, sadece cinsel anlamda değil, ayrıca şakalaşma, uyum, paylaşım, sırlarını açma anlarına olanak sağlıyor. İkimiz de yatıştırıcı bir tutum içinde oluyoruz.”
Jean-Claude Kauffman
İletişim Yayınları
199 sf.
18 TL.