Güncelleme Tarihi:
Yeni albümünüzün adı ‘Toprak Kokusu.’ Nasıl tarif ediyorsunuz bu kokuyu?
İnsan vatanından uzaklaştığında en çok ait olduğu toprağın kokusunu özler. Ben de özlüyorum. Yani toprak kokusu doğduğum coğrafya benim. Suyum iklimim, çocukluğum, ait olduğum kültür... Anadilim...
Yağmurdan sonraki toprağın ferahlığı yok bugünlerde. Kan var toprakta. Kutuplaşma var, gerginlik var. Böyle bir dönemde toprak kokusu bize ne söylüyor?
Farklı kimlikler bir arada barış içinde yaşayabilir. Ama mani oluyorlar. Türkiye de çokkültürlü bir coğrafya. Bu açıdan her daim sorun yaşamış bir bölgedeyiz maalesef. Ancak kan davasına dönüştürülen meselelerin hiçbir zaman çözüme ulaşabileceğine inanmıyorum. Daha fazla can yanıyor, daha fazla acı yaşanıyor her seferinde... Kısırdöngü işte...
Nasıl çıkacağız buradan?
Severek, emek vererek çıkacağız. Siyasetçisinden işçisine, sanatçısından esnafına herkes bu bilinç ve farkındalığa ulaşırsa, bu kadar acı yaşanmak zorunda kalmaz.
Siz ne yapıyorsunuz mesela?
Ben üzerime düşeni yaptığıma inanıyorum. Savaşarak barışa ulaşılacağını düşünmüyorum. Bu yüzden barış şarkıları söylemeye devam ediyorum. Şarkılar kalbimizi yumuşatsın ve bir arada olabilmemiz mümkün olsun. Farklılıklarımızın düşmanlık sebebi değil zenginliğimiz olduğunu ve herkesin yaşam hakkı olduğunu hatırlayalım. ‘Toprak Kokusu’ da zaten buna dair bir haykırış.
Albümde geniş bir yelpazeden şarkılar, türküler var. Nasıl seçtiniz?
Hepsi bu toprakların farklı bölgelerinden. Farklı dillerden halk türküleri de var. Ege, Orta Anadolu, Karadeniz de var albümde, Çerkesçe, Kürtçe, Çeçence, Zazaca, Ermenice ve Azerice eserler de...
Arif Sağ, İsmail Hakkı Demircioğlu gibi isimleri görüyoruz...
Benim için çok kıymetli insanlar yer aldı albümde. Arif Sağ, Yaşar Kemal’in derlemesi olan ‘O Yâr Gelir’ türküsünün düzenlemesini yaptı. Davul ve bağlama çaldı, benimle söyledi. Ahmet Aslan’ın ‘Tanımadığım Ten’ şarkısını kendisiyle birlikte okuduk; o da çaldı ve düzenledi. İsmail Hakkı Demircioğlu, ‘Yuh Yuh’ta bana eşlik etti. Çok kalabalık bir ekiple çalıştım. Herkes gerçekten büyük bir özveri gösterdi. Benimle müzikal birikimlerini, ruhlarını, heyecanlarını paylaştılar.
18 parça var. İki albümlük malzeme çıkmış gibi.
Aslında 18 parça, bir albüm için oldukça fazla bir sayı ama daha söylenecek o kadar çok eser var ki, ‘Toprak Kokusu’nun devamını hazırlamayı düşünüyoruz.
EN ÇOK ÇERKESÇE VE ÇEÇENCE'DE ZORLANDIM
"Konserden sonra herkesin evine, umutla gitmesinden daha hayırlısı ne olabilir ki? Hastalandığınızda ve doktora gittiğinizde “Bir sürü insan ölürken iyileşmek istemeye ne hakkınız var” diye soruyorlar mı?"
Nasıl birçok farklı dilde söyleyebiliyorsunuz? Cüret değil mi biraz?
Şarkıları ilk dinlediğimde, söyleyemeyecekmişim gibi geliyor hep. Sonra dinleye dinleye alışıyorum. Kulağıma aşina geliyor sesler.
Kulak yetiyor mu?
Danışmanlar var. Zorlandığım yerleri onlarla çalışıyoruz. Esas okumaya girene kadar ritmim oturuyor.
Çerkesçe, Çeçence gibi zor dillerde söylemek ekstra zahmetli olmuyor mu?
Evet, itiraf edeyim, gerçekten de Çerkesçe ve Çeçence şarkılarda zorlandım. Danışmanlarımız olmadan söylemem imkânsızdı tabii ki; çünkü bazen sizin duyamayacağınız nüansı onlar duyup sizi uyarıyorlar. Çeçence, Çerkesçe ve Kürtçe parçaların telaffuzu için ayrıca destek de aldım.
Çok farklı türde albümler yapmanızı eleştirenler de oldu. Nasıl karşılıyorsunuz bu eleştirileri?
Herkes her şeyi beğenmek ya da onaylamak zorunda değil. Her şeyi etiketlemeye ve tektipleştirmeye öyle alışmışız ki; biri bunun dışına çıkmaya kalktı mı ayrıkotu muamelesi görebiliyor.
Yıldırıyor mu sizi eleştiriler?
Hayır. “Kim ne diyecek” derdiyle müzik yapmaya kalksam, eksik kalırdım bu hayatta. Ben müzikle büyüyorum; hayatı da müzikle deneyimliyorum ve bu çok hoşuma gidiyor. Herkes içindekini özgürce ifade etsin zaten.
KAZIM'IN DÜNYASINDAN UZAKLAŞIYORUZ
"Daha fazla bir araya gelelim, daha çok kenetlenelim, daha fazla şarkı söyleyip yaralarımızı saralım. Müziğin kalbe ulaştığı yerde din, dil, ırk, cinsiyet, sınıflar kalmaz."
Kâzım Koyuncu’nun ölüm yıldönümünde ona hitaben dokunaklı bir mektup yazdınız. İyi bir dostunuzdu. Özlediği dünyaya yakın mıyız Koyuncu’nun, ne dersiniz?
Hayır, gitgide uzaklaşıyor gibiyiz. Ben yine de umudu kaybetmek istemiyorum. İnsan olmayı öğrenmek o kadar kolay değil ama çocuklarımız için bu umudu taşımalıyız.
Koyuncu’ya hitaben “40’lar biraz böyle, sen bilmezsin” diye de yazdınız. Siz nasıl yaşıyorsunuz kırkları, neler değişti hayatınızda, bakışınızda?
Çok şey... Hem de çok.. Nerden başlayacağımı bilemiyorum; o kadar çok şey var ki... Tek bir şey söyleyeyim, yirmili yaşlarıma dönmek istemiyorum.
Gerçekten mi?
Gerçekten. Kıdem sahibiyim artık hayatta!
Bugün kimi dinliyorsunuz? Başucunuzdan eksik etmediğiniz albümler hangileri?
Çok fazla müzik dinlemiyorum. İçimde sürekli çalan bir şeyler oluyor zaten. Fakat bazı zamanlarda, o anki ruh halime karşılık gelen bir eser varsa onu dinliyorum. Bazen bir türkü, bazen klasik bir eser, bazen caz, bazen alaturka... Bazen de sadece sessizliği dinliyorum... Özellikle tabiatın içindeysem, binlerce şarkı söyleniyor etrafımda.
Toprak Kokusu, umutlu bir albüm. Siz kendinizi en çok ne zaman umutlu hissediyorsunuz?
Hayata sevgi ve sorumlulukla katkıda bulunmaya çalışan gördüğümde umutlanıyorum. Üretenler, barışçı, tabiatla bağları sağlam insanları görünce... Hele bir şeylere körü körüne bağlı olmaktansa soran, sorgulayan genç insanları gördüğümde..