Güncelleme Tarihi:
Serdar Ortaç hep aynı şarkıyı, hep aynı şekilde söylüyor. Bu kadar da değil. Ve hep aynı hır/gürle söylüyor. ‘Gıybet’ ile sürprizsiz bir biçimde açılıyor albüm. Elinizi sallasanız milyonuna çarpacağınız bir intro ve ritm ile açılan şarkı, vokal devreye girdiği anda, “Hah işte, tam da Serdar bu” diyorsunuz, “Aynı inat ya da takıntılar, aynı ergen(lik) sürtüşmeleri, aynı mesafesizlik ya da tepelerin/nehirlerin yok yere ayırdığı imkânsız mesafeler.”
Aşkın sürdüğünü anlatan bir şarkı bu, bittiğini değil. “Çekemiyorlar bizi, kıskanıyorlar bizi, deliriyorlar sevdikçe seni; sen de inanıp da bunlara, yorma güzel kalbini. Dedim işte, adı üstünde, hepsi gıybet.” Bir ihtimal, şarkı sözlerinde Osmanlıca sözcük kullanma modası var diye, ‘Gıybet’i beğenmiş, zerk etmiş. Ama başka nedenle de olabilir; şarkıya kulak verebilecek çocukların kafasını karıştırmak, tamtakır kuru bakır cümlelerin, aslında gayet ciddiye alınası olduğu yanılsamasını inşa etmek.
DÜNYA DEĞİŞTİ AMA...
5 üzerinden 1 yıldız
On şarkılı ve üç konuklu (Mert Ekren, Tan Taşçı, Suat Aydoğan) yeni albüm, değil herhangi bir şarkısında, herhangi bir anında dahi müzik adına bir şey vaat etmiyor. Boydan boya sıradan, tepeden tırnağa sentetik.
Bütün bu şarkılarda sözü edilen hal ve durumların, içinde bulunduğumuz dünya üzerinde yaşandığına (ya da yaşanacağına) inanmak için ciddi bir çaba gerekiyor. Psikolojisi muğlak, sosyolojisi muamma.
Bestelerin halleri/şekilleri de aynı. Ancak birkaç tanesini birleştirdiğinizde ya da ekleyip/çıkardığınızda tek şarkı yapılabileceğiniz yarım, hatta çeyrek melodiler. Başta Mert Ekren’in şarkısı ‘Fakir’ olmak üzere de birbirlerini ya da Ortaç’ın daha önceki şarkılarını tekrarlamaktalar. Eh, beste yapmak, özgün bir şarkı yaratmak dünyanın en zor işidir elbette. İşi konfeksiyona bağladığınızda olup olacağı budur, bu kadardır.
“Dünya değişti ama ben değişmedim,” diyor ‘Sulu Göz’de. Doğru. Yalnızca aynı şarkılar değil, aynı beyaz takım da yerli yerinde. Ancak Nur Yerlitaş ve arkadaşlarının dikkate alıp üzerinde dil şaklatacakları sünnet kostümlü kıyafet, manzarayı (ya da psikoloji ve sosyolojisizliği) tamamlıyor.
BOŞUNA ‘ÜNLÜ’ OLMADILAR
TWENTY YEARS ORIENTAL ROCK/1996-2016, ÜNLÜ, YAVUZ&BURÇ / 5 üzerinden 4 yıldız
90’ların ortasında Erkin Koray’ın ‘Estarabim’ cover’ı ile bomba gibi düşmüştü gündeme Ünlü. Son albümlerinin altbaşlığının da söylediği gibi, 20 yıl öncesiydi bu. Tayfun ve Mehmet Ünlü kardeşler, Alman iki müzisyenle (Achim Gschwend ve Sven Stichter) sırt sırta, omuz omuza bir mücadeleye girişmiş ve başta Almanya ile Türkiye olmak üzere, çok sayıda yerde, isimlerinin işaret ettiğini gerçek kılarak ünlenmişlerdi.
Rock’un dışarda çok yaygın klasik yapısını, Anadolu pop motiflerini, hatta bazen adlı adınca (‘Son Defa’ adlı şarkılarında, Barış Manço’nun ‘İşte Hendek İşte Deve’si mesela) melodilerini kullanan, bununla yetinmeyerek vokal ve icra yapılarını (stüdyoda değil sahnedeymiş sanılacak, hatta bazen irticalen mi yaptılar diye kararsız kalınacak kadar) serbestçe değiştirmeleri, başarılarının en büyük sebebi. Ama bir tek bu değil. Bu albümlerinden de görüleceği gibi, melodileri kapı gibi şarkılar söyleyerek de başardılar bunu. Üstelik Türkçe! Ne kadar zor bir şey başarmışlar, değil mi? Hayal dahi edilmeye korkulur bir şey. Ama başardılar.
Yeni albümlerinde, grubun 20 yılı mükemmelen özetlenmiş. Tek eksikleri, sağdan/soldan ‘Estarabim’e dalmamış olmaları. Belki telif hakları meselesi dikildi karşılarına, belki başka şey; ama şartları zorlayıp bu şarkıyı da dahil etseler, hatta albümü onunla açsalar, tadına doyulmazmış.