Güncelleme Tarihi:
Romanınız takipçileriniz için sürpriz oldu, sizin için de sürpriz miydi?
Beni tanıyan herkes için şaşırtıcı oldu. Çünkü yazıp tamamladığım 2.5 yıl boyunca, bir-iki arkadaşımın dışında, en yakınlarımın bile haberi yoktu. Kafamda roman yazmayı hep taşımakla birlikte, beklenmedik bir anda yazmaya başladım diyebilirim. Bir tek şu var: 35 yıl önce yazmaya başladığımdan beri roman ve öykünün, yani kurmaca metinlerin dünyası içinde yaşıyor ve nasıl yazılması gerektiği üstüne kafa yoruyordum. Bu 2.5 yıl boyunca da her gün, büyük bir disiplinle çalıştım bu romana.
Neden yazdınız bu kitabı? “Bu romanı ona borçluyum” diyerek kitabı ithaf ettiğiniz orman baykuşu ne yaptı size?
O orman baykuşu kimselerin olmadığı, benden başka kimsenin bilmediği bir yerde çıktı karşıma. Onu gördüğüm anda bana bu romanı yazdırabileceğini düşündüm. O günden bugüne aklımdan da hiç çıkarmadım. Hâlâ gözlerimin önünde duruyor.
ELEŞTİRİ SEVMEZLİK EN BİLİNEN ARIZALARIMIZDAN
İnsan acısı, doğa, aşk, şiddet ve mutlulukların içinden çıkan mutsuzluklar... İnsanın düşüncelerini ve duygularını birlikte yakalayan bir roman yazmaya çalıştım.
Türkiye’nin önde gelen eleştirmenlerinden birinin yazdığı bu romana önyargıyla mı yaklaşılacak sizce? Yaratıcı yazarlık üzerine dersler veren, kitaplar yazan birinin yazacağı bir kurgu metnin ‘ideal’ ya da ‘mükemmel’ olması bekleniyor mudur?
Belki beklenmedik bir durum olduğu için bir önyargı oluşabilir. Ben yazabileceğimin en iyisini yazmayı amaçladım. Bir de roman yazayım diye yazmadığımı da beni yakından tanıyanlar bilir. ‘İdeal’ ya da ‘mükemmel’ de edebiyatta yok zaten. Sonunda Sinan’ın yaşadıkları okunacak. İnsan acısı, doğa, aşk, şiddet ve mutlulukların içinden çıkan mutsuzluklar... İnsanın düşüncelerini ve duygularını birlikte yakalayan bir roman yazmaya çalıştım. Önemli olan da bu değil mi?
Yazarlar, çalışmaları hakkında çıkan eleştirileri karakterlerine yapılmış bir saldırı olarak algılayabiliyor kimi zaman, “Kolaysa sen yaz” diyebiliyorlar. Siz sanki bu sözü duymuş da “Peki” demiş gibi harekete geçmişsiniz. Cesur bir hareket olarak görüyor musunuz bunu?
Eleştiri sevmezlik ve özeleştiri yapmamak bu toplumun en bilinen arızalarından. Ben eleştiriye açık olduğumu düşünüyorum. Arkadaşlarımın da, okurların bir bölümünün de roman yazmamı cesaretle açıkladıklarını görüyorum. Oysa benimki, bir romancının ilk ya da kırkıncı romanını yazmak için gösterdiğinden daha fazla cesaret gerektirmiyor.
Size “Eleştirmen olarak pek göz önünde bulundurmuyordum ama sahiden zormuş” dedirten bir şey oldu mu bu romanın yazım sürecinde?
Belki biliyordum ama yaşarken bütün güçlükleriyle şunu gördüm: Yüzlerce sayfadan oluşan bir metin olduğu için, romanı başından sonuna toparlamak kolay olmuyor. Üstelik bir tasarı yapıp onu yenileyerek yazmayı sürdürmeme karşın... 300 sayfalık bir romanı sayısız kere gözden geçirip okumanın güçlüğü de var elbette. Bir kere daha okuyamayacak bir noktaya gelebilirsiniz.
İKİNCİ ROMANI DA YAZIYORUM
Kendi kitabınızın eleştirisini yazacak olsaydınız nelerden söz ederdiniz? O mesafeden bakabiliyor musunuz kendi romanınıza?
Çok ama çok nesnel olduğumu düşünürüm. Bu kitabı da tam bir nesnellikle değerlendirebileceğimi düşünmüştüm. Baştan öyleydi ama sonra okuya okuya kendi yazdığınıza da yabancılaşmaya, yani nesnelliğinizin azalmaya başladığını görüyorsunuz. En iyisi benim yazdığımı iyi okurlar değerlendirsin.
Tanınmış eleştirmenlerin öykü kitabı ya da roman yazması ne sıklıkta karşılaşılan bir durum edebiyat dünyasında? İyi ve kötü örnekleri hangileri?
Sıklıkla karşılaşmadığımız biliniyor. Romanın ve kurmacanın sorunları üstüne alabildiğine derinliğine çalışanların roman yazıp yazmadığı hep sorgulanır. Çevresindekiler Roland Barthes’tan hep bir roman yazmasını beklemiş, istemiştir. Onun da aklından geçmiştir ama o elbette benden daha kusursuz bir yazar. Barthes gibi olamadım ben. Bir roman yazdım, ikincisini de yazmayı sürdürüyorum.