Güncelleme Tarihi:
Bir çapkınlık serüveninin nerelere gideceğini anlatan ‘Dönme Dolap’a nasıl bindiğinizin hikâyesiyle başlayalım mı?
Dönme Dolap, benim çocukluğumda canım ablam Berna Laçin'den izlediğim şahane bir oyundu ve o gün karar vermiştim bu oyunu ilerde oynayacağıma. Şimdi 15 yıl sonra bunu gerçekleştirdim. Bu oyunu oynamak istiyordum, ben oluşturdum. 1001 Sanat Genel Sanat Yönetmeni Kerem Yılmaz sağ olsun kapılarını bana açtı ve “Gel, bu oyunu beraber yapalım” dedi. Ben de Sinan Albayrak'ı aradım “Benimle var mısın” diye. Sonra provalara başladık.
Evet, bana sorarsanız dün gibi… Öyle rüya gibiydi ki ben hiç unutmuyorum, hep onunla yaşıyorum zaten. Seyircinin nefesini ensemde hissetmeyeli epey olmuştu. İyi geldi bana, özlemiştim çok. İnanılmaz heyecanlanıyor tabii insan. Beklenti büyüktü benden, tiyatro camiasında. Çok şükür negatif hiç yorum duymadım. Her şey yolunda şu anda.
Farklı ve güzel bir oyun olduğunu düşünüyorum Dönme Dolap’ın. Klasik başlayan konunun nereye gideceği az çok tahmin edilen ama sonunda ters köşe yapan. Bu konuda izleyenler neler söylüyorlar?
Aslında nereye gideceğini de kestiremiyorlar. Oyun sürprizlerle dolu, seyirci çok eğleniyor her geçişte. Oyun 90 dakika ama herkes o kadar kaptırıyor ki hangisi doğru, hangisi yalan... Zamanın nasıl geçtiğini hiç anlamadıklarını ve finali hiç öyle beklemediklerini söylüyorlar. Bizim de hedefimiz buydu zaten, o anlamda çok mutluyuz.
Peki siz hayatınızda böyle veya benzeri bir konuda ters köşe yaşasanız nasıl tepki veriyorsunuz veya nasıl geliyorsunuz üstesinden?
Bu çok anormal bir ters köşe ama. Yani böyle bir ters köşe Allah kimseye yaşatmasın. Ben hayatta pek ters köşe olmam açıkçası. Hislerim çok kuvvetlidir ve insanları çok iyi analiz ediyorum kısa zamanda. Artık hiç bir şeye çok şaşırmamayı öğrendim galiba. Öyle miymiş, peki deyip geçiyorum artık galiba büyüdüm.
ERKEĞİN CAZİBESİ ZEKASINDA GİZLİ!
Sinan Albayrak ile uyumlu bir ikili oldunuz. Sahnede paslaşmalarınız nasıl, ondan sahne ile ilgili aldıkların neler?
Evet bizim hissetmemizden öte seyircinin bunu hissetmesi çok önemliydi. Herkes enerjilerimizin çok uyduğunu söylüyor. Oyun çok hareketli ve eğlenmeye çok müsait olduğu için sahnede de eğlenmeye başladık artık. O stresi attık üzerimizden, biraz rahatladık galiba ve şimdi çok eğleniyoruz. Ben gülmekten oynayamadığım yeri hâlâ hatırlıyorum mesela. (Gülüyor)
Bu oyunla hayata dair fark ettiğin en bariz şeyler neler oldu?
Yani çok enteresan bir şey fark ettim aslında tahmin ediyordum ama emin oldum. Sürprizi kaçmasın diye finali söylemiyoruz ama neredeyse herkesin acısına bir yerden dokunan bir final yapmışız. Tabii bunu ancak oyunu seyredenler bilebilecek ama ufacık bir farkındalık yaratırız belki belli mi olur?
Genelde bir kadın için, erkeğin cazibesi nerde başlıyor? Ve bu durumdaki erkek için büyü nerede bozuluyor dersiniz?
Erkeğin cazibesi bence zekasında gizli. Ben zekadan çok etkilenen bir kadınım mesela. Bir de kendini bilmesi. Neyi isteyip, neyi istemediğini yani... Bunları topladığınızda da; kendine güvenen, zeki, oturaklı bir adam profili çıkıyor zaten. Bunlar beni çok etkiler. Büyü de ‘Yanlış tanımışım’ dediğiniz noktada bozuluyor sanki. Ya da bu özgüveni abartmak da itici olabiliyor, "Benim sevdiğim adam bu değildi" dediğimiz yerde.
Hayır, ben cüzdana bakanlardan değilim açıkçası. Yüreği olsun gerisini hallederiz. Para bir şekilde az ya da çok kazanılıyor ama yürek başka bir şey. Kaldı ki cüzdana baktığınızda o cüzdan gidebilir. Her an! Ona güvenmek ipte yürümek gibi. Bir adamı düşerse, kaldırana kadar yanında durabilecek güçte sevmeyi tercih ederim.
Sahip olmaya gücü yettiği halde sahip olmamayı seçmektir. Hiçbir şeye sahip olmamaktır özgürlük. Siz nelere sahip olmak uğruna özgürlükten vazgeçersiniz?
Özgürlük anlayışımızın ne olduğuna ve sınırlarına bağlı bu soru aslında. Sahip olduğumuz her şey tamamını almasa da elimizden, özgürlükten çalıyor. Özgürlük dediğiniz şey sınırsız bir şey. Tek başınıza yaşayamayacağınıza göre bu hayatta mutlaka özgürlüklerden irili, ufaklı fedakarlık yapmak zorunda kalırsınız. Mühim olan sizi rahatsız etmeyecek sınırlarda tutabilmek. Rahatsız ederse ben vazgeçerim.
Hayatta nelerden, nelerinden vazgeçmez Sedef?
Sedef olmaktan vazgeçmem. Annem, abim ve aşkımdan vazgeçmem.
Canlandırmayı düşlediğiniz bir karakter veya rol almak istediğiniz bir oyun, bir proje var mı? Ve neden o oyun – rol?
Bu oyun öyleydi mesela.15 senedir beklettiğim bir projeydi benim. Var tabii rafımda bekleyen şunları oynamadan ölmek istemiyorum dediğim roller. Biri Macbeth mesela.
Hafif ağlaşmak, kendi değerini sorgulamak, özgüven yerine kuşkularla dile getirmek günümüzde neden bu kadar çok cazip geliyor insanlara?
İlgi eksikliğimizden olabilir. Temelinde sevgisizlik ya da daha fazla sevilme, ilgi görme arzusu.
DEĞİŞMEK İSTEMEYENLER, İNANABİLECEĞİ BİR YALAN ARIYORLAR!
“İnsan, yalanı aptallara söyler” deniyor oyunda. Günümüzde, sokaktaki insanlara ve çevremizdekilere baktığımızda, bilerek aptal rolü oynayanlar size neler düşündürüyor?
Anlamamak işimize geliyor belki de. Anlarsanız değişmek zorunda kalırsınız çünkü. Durum ne olursa olsun. Değişmek de kolay bir şey değil. Bunu istemeyenler kolay olsun diye inanabileceği bir yalan arıyorlar.
Kısa sürede İstanbul’un yanı sıra Eskişehir, Manavgat birçok şehre turne yaptınız bu oyunla. Anadolu’daki, gittiğiniz insanların tepkisi ne oluyor, neler diyorlar?
“İyi ki geldiniz” diyorlar. Ben çok seviyorum turne yapmayı. Büyük şehirlere göre daha az görüyorlar oyunları. Dolayısıyla çok mutlu oluyorlar ve hissettiriyorlar. Keşke daha çok gidebilsek...
Oyuncular, setlerde sahnelerde canlandırdıkları karakterler sebebiyle, diğer insanlara göre içindekileri açığa çıkarma konusunda daha mı avantajlı?
İnsan öyle ilginç bir yaratık ki… İçimizde her türlü duyguyu barındırıyoruz aslında. Aşk, nefret, kıskançlık, şiddet, merhamet, öfke… Bitmez yani içimizdeki duygular ve biz yaşarken bu duygularımızı açığa çıkarıyoruz. Belki çoğunu bastırıyoruz ama ben inanıyorum ki çok uç bir örnek olacak ama bir an gelir ve insan bir adam bile öldürebilir.
OYUNCU ÇABALARSA KARAKTERİ KARTON OLMAKTAN KURTARIR!
Hep çok izlenen dizilerde rol aldınız. Adını Feriha Koydum, Acil Aşk Aranıyor, Diriliş Ertuğrul… Dizilerde kötü karakterler neden karton olmaya mahkûm ediliyor sizce?
Mahkûm edildiğini düşünmüyorum. Oyuncu çabalarsa karton olmaktan kurtarır karakteri ama emek ve yetenek ister o. Bunu başaran çok iyi oyuncular da var.
İzleyicilerin oyuncuları oynadıkları roldeki insanla bu kadar çok özdeşleştirmelerini neye bağlıyorsunuz?
Oyuncunun gerçek başarısına bağlıyorum ve çok ince bir çizgi de var aslında bana sorarsanız.
TEK KAŞ HAVADA, BUĞULU BAKINCA KANAL DEĞİŞTİRME ZAMANI!
Ekranda izlediğiniz dizilerle ilgili neler dikkatinizi çekiyor?
Diziler çok uzun süre devam ettiği için olsa gerek, bir süre sonra oyuncu da oturmuş mimikler üzerinden oynamaya başlıyor.
Mesela…
Mesela tek kaş havada, hafif buğulu bakınca, biraz da alttan tabii… (Gülüyor) Kötü oluyor. Ne söylediğininse hiçbir önemi yokmuş gibi… İşte o zaman benim için kanal değiştirme zamanı oluyor.
Peki aşk hangi hallerle, hangi duyguları çiçek açtırarak düşer Sedef’in kalbinin toprağına?
Aşk beni mutlu ediyor en çok. Çevremdekiler hemen anlıyorlar gözlerimden. Çok daha hareketli, çok daha kibar, çok daha anlayışlı oluyorum sanırım. Yani kısaca; mutluluk, heyecan, korku duyguları oluyor en çok. Bazense her şeyi yakıp yıkmak istiyorum.
HER ŞEY UĞRUNA HER ŞEYİ YAKIP YIKMAK İSTİYORUM!
Hangi durumlarda bazen her şeyi yakıp yıkmak… Ve neler uğruna neleri yakarsınız diye sorsam…
Üstesinden gelemeyeceğim kadar büyük bir sorunla karşı karşıya kaldığımda bu duyguyu yaşıyorum. Elimden bir şey yapmak gelmiyorsa ve tıkandıysam, bir çözüm yolu bulamıyorsam tam da söylediğiniz gibi, hem gerçek anlamda hem mecazi anlamda her şeyi yakıp yıkmak istiyorum. Ama onu da beceremiyorum tabii ki. Her şey uğruna her şeyi yakıp yıkmak istiyorum işte. Açıklaması çok zor.
Neden zor?
Çünkü ortada matematiksel bir problem yok. Şunun için bunu yaparsam mutlu olurum diyemiyorum. Hayat sürprizlerle dolu, kabullenmeyi öğrenebilmeliyiz. Aslında olmazsa olmaz bir durum yoksa ortada. Fazla da zorlamamak gerek.
KARŞI TARAF HEP MELEK BANA KALIRSA, ŞEYTAN HEP BENİM!
Peki ayrılıkların ya da hüzünlerin üstesinden gelmeniz nasıl olur genelde?
İşte işin en sıkıcı tarafı da burası. Her şeyi yakıp yıkmak isteme aşamasının sonu herhalde. Gelemiyorum üstesinden. Ben her şeyi kendime mal ediyorum.
Kendime mal ediyorum derken…
Hesabı kendime kesiyorum yani. ‘Hayırlısı’ deyip geçemiyorum. Sanki her şeyin sorumlusu benmişim gibi hep kendimi sorguluyorum. Böyle böyle de kendimi sorgulamayı öğrendim. Arkadaşlarım çok kızıyorlar bu konuda bana. Ama belki de böyle kendimi rahatlatıyorum. Karşı taraf hep melek bana kalırsa, şeytan hep benim.
GİDİP ÇAT DİYE ‘HAYAT KISA, VAKİT KAYBETMEYELİM’ DİYEBİLEN KIZLARA ÇOK İMRENMİŞİMDİR!
Neler yaptırır aşk size?
Ben aşık olduğum zaman pek bir şey yapmıyorum işin garibi. Ve bu huyumu da sevmiyorum aslında. Gidip çat diye ‘Hayat kısa, vakit kaybetmeyelim’ diyebilen yürekli kızlara çok imrenmişimdir. Böyle bir insan asla olamayacağım herhalde.
AŞKTA DA, HAYATTA DA BAŞARISIZLIK BENİ ÇOK ÜRKÜTÜYOR!
Bu, mükemmeliyetçi olmanızdan kaynaklanıyor sanırım.
Aynen öyle… Fazla mükemmelliyetçi olduğumdan olsa gerek böyle bir insan asla olamayacağım herhalde. Başarısızlık beni çok ürkütüyor, bu aşk da olsa böyle. Tam emin olmadıkça, karşı taraftan birkaç adım gelmeden benim gitmem çok zor. Belki de o kadar aşık olmadım henüz, belli de olmaz. Bakalım…
YAPTIĞIM HATALARDAN DERS ÇIKARABİLMEYİ VE MUTLU OLMAYI BAŞARABİLDİM!
‘Kendimi sorgulamayı öğrendim.’ dediniz ya. Bu sorgulama, size neleri fark ettirdi hayatınızda?
Yaptığım hatalardan ders çıkarabilmeyi ve mutlu olmayı başarabildim olabildiğince.
Yapılan hatalardan ders çıkarmak tamam da, bu sorgulamalardan çıkıp mutlu olabilmek zor olmuyor mu?
Evet, aynen… Dediğiniz gibi... Bu çok zor başarabildiğim bir hayat dersi oldu aslında. Acı verici bazen ama bunu gerçekten başarabildiğim zaman hata yapmaktan korkmayan biri olacağım ve eminim o zaman hayat çok daha güzel olacak.
BİR TELEFON BİLE BENİ MUTLU EDER!
Sedef’in mutluluk kapısını hangi anahtarlar açar? Neler sizi çok mutlu eder mesela?
Çok kolay mutlu olan bir insanım ben. Bir telefona bile çok sevinirim. Mühim olan sahici olması, gerçek olması yaşanan ne varsa…
YILDIZ KENTER’İ TANIDIKTAN SONRA BİR KEZ DAHA ‘İYİ Kİ OYUNCULUĞU SEÇMİŞİM’ DEDİM
Gelelim Yıldız Kenter’le karşılıklı rol aldığınız ‘Kraliçe Lear’ oyununuza. Bu teklif nasıl gelmişti peki?
2010 yılında yazın Londra’ya gittim ve orada bir müzikal izledim. 12 yaşındaki bir çocuk sahnede üç saat boyunca müthiş bir performans sergiliyordu. Ben de kendi kendime ‘Bizim ülkemizde, neden bu yaşta sahneye çıkan yok?’ diye düşündüm. Döndüğümde ‘Bu oyunda oynamalıyım’ diyerek seçmelere katıldım. 148 kişi arasından seçildim. Henüz 17 yaşındayken Yıldız Kenter ile çalışmak çok büyük şans. Onu tanıdıktan sonra bir kez daha ‘İyi ki oyunculuğu seçmişim’ dedim.
Oyunda Yıldız Kenter’in amuda kalktığı bir sahne vardı.
Ah, evet… Amuda kalkıyordu ve bunu hiç zorlanmadan rahatlıkla yapıyordu. Umarım onun yaşına geldiğimde ben de sahnede onun gibi olabilirim.
İKİ SENE YILDIZ HOCA’MLA BİR OKUL OKUDUM!
Yıldız Kenter’le daha bu yaşta böylesine güzel bir projede yer almak çok büyük bir şans ve ödül olsa gerek. 148 kişi arasından seçilip onunla rol almanız… Ayrıca onun size güvenmesi… Ondan sahnede öğrendiklerinizin paralelinde hayata dair öğrendiğiniz en önemli şeyler neler?
Hayatımda yaşadığım diyemiyorum bunun için çok erken. Ama yaşayacağım en özel ve güzel tecrübe olduğuna da eminim. Bunun tek sebebi de Yıldız Kenter’dir. En büyük şansım Yıldız Hocam’ı tanımaktı. İki sene Yıldız Hoca’mla bir okul okudum ben ve bu okul bana özel… En verimli, en eğlenceli, en dolu okul benim için. Tam da söylediğin gibi, oyunculuğun yanı sıra insan olmaya dair çok şey öğrendim. Şimdi esas problem onları hayata geçirebilmekte. Çünkü anlamak ve öğrenmekle, uygulayabilmek çok farklı. Neyse ki ben en azından anlayabilen şanslı azınlıktanım. Bunun için şükran duyuyorum canım hocama.
Ve sahne… Akan suların durduğu o büyülü deniz olan sahnede var olmak… Sahneye çıktığınız anda değişen dünya. O dünyaya ruhunuz değdiğinde neler yaşıyor, neler hissediyor Sedef?
9 yaşından beri bunun hayaliyle yanıp tutuşan bir oyuncu adayına bu soruyu soruyorsun. O kadar çok şeyi bir anda yaşıyorum ve aslında hiçbir şeyi yaşayamıyorum ki! Sadece emin olarak söyleyebileceğim tek şey o an hiç bitmesin ve perde hiç kapanmasın.
İlk hedefim bu oyunun hakkını vererek her yerde oynamak tabii. Daha çok yeni oyunumuz. Bir de ne zaman olur bilmiyorum ama bir Türk olarak dünyada konuşulan bir takım işler yapmak istiyorum ve bunu bir gün yapacağım inşallah. Ama ne zaman bilemiyorum.
SON 24 SAATTE YAŞANANLAR