Güncelleme Tarihi:
Kitabınız İngilizceye çevrilir çevrilmez çok ses getirdi ama hakkında fazla bilgi sahibi olmayan biri, adını görünce onu vejetaryenlikle ilgili zannedebilir. Oysa değil...
- Evet, kitapta et yemeyi reddetme, bir beslenme seçimi olmaktan öte sembolik bir anlam taşıyor. Bu roman; şiddeti, et yemeyerek yenebileceğini düşünen bir kadın hakkında. Kadın et yemeyi reddetmekle de kalmıyor; su dışında bir şey tüketmeyerek bitkiye dönüşmeyi umuyor. ‘Vejetaryen’, insanlığın yarattığı şiddetini ve onu yenme imkânını ya da imkânsızlığını sorguluyor.
Şair Yi Sang’ın bir şiirinde geçen “İnsan, aslında bitki olmalı” dizesine takıntılıymışsınız… Nedir bitkide olup da insanda olmayan?
- Cam ya da taş yiyerek yaşayamıyoruz. İnsanın “Yaşıyorum” demesi aslında şu anlama geliyor: “Yaşayan bir şeylere zarar veriyorum”. Ama bitkiler hiçbir şeye zarar vermeden yaşayabiliyor.
KADINLAR DÜNYANIN HER YERİNDE MÜCADELE İÇİNDE
Siz bugün dünyada gördüğünüz şiddeti nasıl değerlendiriyorsunuz? Bunca savaş, terör, ayrımcılık… Bildiğim kadarıyla Gwanju Olayları’na da (1980’de Güney Kore’de 606 kişinin ölümüyle sonuçlanan ayaklanma) bizzat tanıklık ettiniz…
- Gwanju Katliamı, insan onuruyla yine insan elinden çıkan şiddetin -çok çarpıcı biçimde- aynı anda görüldüğü olaydır. Ben insan onuruna inanan biriyim. Ona odaklanmayı tercih ediyorum.
Vejetaryen misiniz?
- Bir süre vejetaryendim ama sağlık nedeniyle bıraktım. Ama hâlâ et yemekten hoşlanmıyorum.
Kitabı okurken ister istemez Türk kültürüyle Kore kültürünü karşılaştırıyor insan. Pek çok benzerlik var; kadını dezavantajlı kılan aile içi görev dağılımı, yetişkin-evli bir kadın üzerinde bile baskı kuran anne-baba profilleri… Bunlardan başka neler var; Koreli bir kadının kendini çaresiz ve kırılgan hissetmesine yol açan?
- 1990’larda Kore’de bir feminizm patlaması olmuştu. Bu sayede durum epey değişti. Artık kadınların çoğu eğitimli ve iyi işlerde çalışıyorlar. Ama açıkça ortada olan ya da saklanmaya çalışılan ‘çeşitli durumlar’ hâlâ oluyor tabii. Kadınlar dünyanın her yerinde mücadele içinde.
Kitaplarınız -iyi anlamda- ‘rahatsız edici’ olarak tanımlanıyor. Bununla ilgili ne düşünüyorsunuz?
- Sanırım bir şeyleri sorgulattığı için böyle deniyor. Sorgulatmak zordur. Rahatsız edici sorular sorduruyorsa özellikle… Ben yazar olarak o soruların içinde kalmayı tercih ediyorum. Süreç daha fazlasını gerektirse de...
ORHAN PAMUK KİTAPLARINDAKİ RİTMİ HİSSEDEBİLDİM
Bu kitabı 10 yıl önce yazmışsınız. 2015’te İngilizceye çevrilmiş, bu yıl Türkçede… Yazdıklarınızın yeni kıyılara varması ne hissettiriyor?
- Türkiye’deki okurla buluşmayı dört gözle bekliyordum. Bu kitap bir cevap değil, bir soru. O soruyu Türkiye’deki okura da yöneltebildiğim için çok mutluyum.
Man Booker kazanmış olmak üzerinizde bir baskı yarattı mı?
- Hayatıma devam ettim...
Aynı yıl Orhan Pamuk da adaylardan biriydi. Onun kitaplarını okudunuz mu hiç?
- Pek çok kitabı Kore’de basıldı. Ben de okudum, sevdim. Özellikle ‘Kara Kitap’ı… Tercüme olmasına rağmen o ritmi hissedebildim okurken. Sadece yazılış şeklini kastetmiyorum, anlatılanların ritmini de…
Şimdilerde neyle meşgulsünüz?
- Yeni kitabımla. Bitirmediğim bir kitabı anlatmak benim için hep zor olmuştur ama üç parçalı bir çalışma olduğunu söyleyebilirim.