Rotterdam’da Kaplan Yarışması’nın en iyisi hangisi?

Güncelleme Tarihi:

Rotterdam’da Kaplan Yarışması’nın en iyisi hangisi
Oluşturulma Tarihi: Şubat 05, 2019 13:09

Rotterdam Film Festivali’nin meşhur Kaplan yarışması, yeni yönetmenler çıkarmak ile ünlü. 2009’a geri dönersek zafere ulaştığı ilk filmi “Uzak İhtimal” ile Mahmut Fazıl Coşkun’u burada tanıdı herkes. 23 Ocak-3 Şubat arasında düzenlenen festivalin 48. şubesinde dünya prömiyeri yapan 8 yarışma filmi da keşfe açıktı.

Haberin Devamı

Rotterdam’da Kaplan Yarışması’nın en iyisi hangisi

Rotterdam için Hubert Bals Fonu dünya çapında bir değer. Birinci, ikinci ve üçüncü filmlere bir yapım desteği sağlıyor. Bu yılın yarışma seçkisinde ise güçlü kadın ana karakterlerin ağırlıkta olduğunu görmek mümkün. #Metoo hareketinin devamında dünyada cinsiyet eşitsizliğin fazlaca devreye girmesiyle bu eğilim artık daha da değerli hale gelmeye başladı. Festivalin alan açtığı ruha da destek veriyor. Sekiz filmden beşi yeni yönetmenlerin ilk uzun metrajları…
Seçkiye Güney Amerika’dan ve İskandinavya’dan ikişer film girmesi ise aslında bir başka beklenmedik sürpriz. Yıllardır Brezilya’daki alevlenen faşist rejim sebebiyle film oranı arttı. “In The Heart of the World” (“No Coraçao De Mundo”), “Tanrıkent”e (“Cidade De Deus”, 2002) alternatif oluşturmak isteyen bir favela filmi. Ama ülkemizdeki mahalle dizilerinden farksız...
Rotterdam’da Kaplan Yarışması’nın en iyisi hangisi


Şili’den çıkan “Nona. If They Soak Me, I’ll Burn Them” ise sadece Joséfina Ramirez’in ‘şiddet eğilimli büyükanne’ tiplemesi için dahi anarşist ruhuna girilebilecek bir film. Açıkçası belgesel melezi olması da Camilla José Donoso’nun önceki işlerini de düşününce şaşırtmayacak bir tutarlılık katıyor filme. Carlos Marqués-Marcet’nin yine ‘Latin’ ruhu taşıyan İspanya mamulü “The Days to Come”ı (“Els Dies Que Vindran”) ise hamilelik sürecine dair Dardenne’lerin gerçekçiliğini barındırıyor. Bu durum da filmin sahici dokusunun cinsellik ve arşiv görüntülerinin desteğiyle etkili olmasını sağlıyor. Donoso ile Marqués-Marcet, görsel açıdan üçüncü filmlerine imza attıklarını hissettiriyorlar şüphesiz.

İsveçli Johannes Nyholm’un “Ko-Ko Di Ko-Ko Da”sı (2019), seçkinin en başarılı işi. Ülkeden bir halk efsanesinin izini sürerken bizim ‘Hacivat ve Karagöz’ümüzle akrabalık kuran bir gölge oyunu estetiğinden de besleniyor. Yönetmen ilk uzunu “Dev”den (“Jatten”,2016) sonra bir kez daha kendine özgü bir animasyon-kurmaca kırması masal yaratmış. Ancak bu kez John Boorman’ın “Deliverance”ının (1972) İskandinavya’dan çıkan fantastik ardılına imza atıp tekinsiz bir ‘çete tasviri’ne de uzanıyor. Danimarka’dan çıkan ilk film “Sons of Denmark”ta ise Ulaa Salim’in yarattığı ‘terör gerilimi’ atmosferi yerinde. Kurgusundan ses tasarımına bir özen var. Film 120 dakikada nefes alıyor.
Yönetmeni, “Ölümcül Tuzak”ın (“The Hurt Locker”, 2008) kamera arkasına yerleştirilirse sırıtmaz. Ancak Arap teröristlere bakışıyla ideolojik tartışmalara açık bir yapıt servis ediyor.
Rotterdam’da Kaplan Yarışması’nın en iyisi hangisi

Yarışmanın en ilginç ilk filmlerinden biri ise Hollanda’da yaşayan Boşnak yönetmen Ena Sendijaric’ten geldi. “Take Me Somewhere Nice” sanki Jason Reitman’ın “Juno”su (2007) ile Jasmila Zbanic’in “Grbavica”sını (2006) bir araya getiriyor, Hollanda’nın “Uğur Böceği”
(“Lady Bird”, 2017) gibi. Parlak renklerle örülü, kamera kullanımıyla mest eden göçmen romantik-komedisi, samimi bir gençlik portresi servis ediyor. Hollanda’dan önemli bir çıkış.
Rotterdam’da Kaplan Yarışması’nın en iyisi hangisi

Çin ve Rusya’dan gelen “Present. Perfect.” ve “Sheena667” ise ‘keşif’ yapma sevdasının ‘sanal gerçeklik’le bağlantısını devreye sokuyor. İlki, Çin’de bir korsanlığa dönüşen ‘live- streaming’ yayınlarından video parçalarını üzerimize bağlamadan atarak ‘deney’ yapmanın peşine düşerek ‘ucuzluk’un mağduru oluyor. İkincisi ise Rusya’nın “Her”ü (2013) olmak için çabalarken onun kadar yaratıcı durmakta zorlanıyor. ‘Sanal gerçeklik romansı’ bir yere kadar tutarlı durup nihayetinde vasatlığın mağduru oluyor.

BAKMADAN GEÇME!