Güncelleme Tarihi:
25 yıl önce New York’ta, Broadway’de, 22 yıl önceyse Londra’da, Westend’de seyrettiğim ‘Operadaki Hayalet’ daha ilk sahnesinden itibaren beni kendisine hayran bırakmış, geçen yıllar boyunca da 40 ülkede tam 130 milyon insan, tıpkı benim gibi, büyük coşkuyla, hayranlıkla izlemişti bu müzikali.
Peki, ya bazı şeyler değişmişse? Çeyrek yüzyıl önce bayıldığım, kendimden geçerek izlediğim oyunda aynı tadı, aynı cazibeyi bulamazsam ne olacaktı? Onca zaman zihnimde koruduğum anılar, görüntüler, müzik beni hayal kırıklığına uğratırsa ne yapacaktım?
YA 'ESKİ SEVGİLİ' TANINMAYACAK HALE GELMİŞSE?
İşte bu karmaşık duygularla gidip izledim ‘Operadaki Hayalet’i. Ve her bir sahnesine, her bir melodisine yeniden âşık oldum.
Eserin bestecisi Andrew Lloyd Webber gerçek anlamda bir müzikal ve tiyatro dehası. ‘Cats’ten ‘Evita’ya bugüne dek yazdığı tüm eserler sayısız ödül aldı, hasılat rekorları kırdı. Tiyatroya adanmış bir hayat onunki. Londra’da sahip olduğu yedi tiyatro binasını onartıp, sahnelerini yenileyip her biri için ayrı yapımlar üretmiş. 19’uncu yüzyıla özgü ‘operet’ türü bir anlamda Webber sayesinde biçem değiştirmiş, ‘müzikal’e dönüşüp çok büyük kitlelerle buluşmuş. Londra’da yerleşik kadrolarla ulaştığı başarılarla yetinmeyen besteci, bu kez, geniş çaplı turneler de başlatmış.
1 TONLUK AVİZEDEKİ BÜYÜK EMEK
Bir oyunu turneye götürmenin en büyük zorluğu, dekor ve kostümleri, teknik malzemeyi nasıl taşıyacağınız, gittiğiniz sahnede kurulumu nasıl yapacağınız sorularına bulmanız gereken çözümlerdir. Prodüksiyonun kapsamı genişledikçe, zorluklar katlanarak büyür. ‘Phantom of the Opera’da adeta imkânsız başarılmış, malzemeler 24 TIRla getirilmiş, 160 tonluk dekoru kurmak için de 130 kişiden oluşan müthiş bir teknik ekip, Zorlu Performans Sanatları Merkezi’nde iki hafta boyunca geceli gündüzlü çalışıp, harika bir iş çıkarmış. 1 ton ağırlığındaki o koca avizeyi orkestra çukurunun üstüne asmak, oyun esnasında seyirciyi soluksuz bırakacak biçimde birkaç kez indirip kaldırmak bile harcanan büyük emeğin göstergesi.
‘Operadaki Hayalet’ ilk sahnelendiği yıllardaki büyük başarısının yanı sıra dünya çapında bir yıldız da yaratmıştı, Christine rolündeki Sarah Brightman. Bestecinin o dönemdeki eşi, pırıl pırıl soprano sesi, operayla pop müziğini harmanlayan yorumu, kırılgan, narin yapısıyla peri kızı gibiydi sahnede. Ardından ne çok sanatçı geldi geçti, ‘Phantom of the Opera’ fabrika gibi sürekli yeni yıldızlar üretmeye devam etti. 1986’dan bu yana 20 binden fazla temsil yaptıklarını düşünürsek, kaç nesil sanatçının yetişmesine katkıda bulunulduğu daha iyi anlaşılır.
‘Operadaki Hayalet’ 27 ülkede sergilendikten sonra nihayet İstanbul’da. Günlük sıkıntılardan uzaklaşıp kendinizi müzikalin büyülü dünyasına kaptırmak, ülkemizde ilk kez mükemmel bir ses sistemi duymak istiyorsanız mutlaka gidin. 2.5 saat boyunca, yüzünüzde engelleyemeyeceğiniz bir tebessümle harika bir prodüksiyon izlemek, mutlu olmak istiyorsanız hemen bilet alın.