Güncelleme Tarihi:
** Ölüm ilanlarını eskiden beri saklarım, biriktiririm, dosyalarım. Siyasete nokta koyunca, arşivimi elden geçirdim. O süreçte babamı kaybettim. Hani Edip Cansever demiş ya: “Sizin hiç babanız öldü mü?/ Benim bir kere öldü/ Kör oldum” diye... O sırada yine ölüm ilanları çıktı karşıma. Yazayım, insanlara “son pişmanlık fayda etmez”i anlatayım istedim.
** Kitap için hazırladığım arşivin geçmişi 20-25 yıl. Diğer ilanları da uzun süreli bir taramayla seçtim. Kütüphaneler, gazete arşivleri, sahaflar... Binlerce ilan...
** Araştırma sırasında karşıma çıkan bütün ilanlar üzücüydü. Ama en çok çocuk ölümleri... Ali Şen için, Kardelen ve Onur Yaser için verilen ilanlarda yoğun bir duygusallık var. Geçmeyecek acı, bitmeyecek sevgi.
** Beni en şaşırtanı, anne ile kızın aynı ilandaki hüzünlü buluşmasıydı. Bunalım geçiren kız, onu canından çok seven annesini öldürür. Ölüm ilanında kızı olarak öldürenin de ismi vardır. İlanı verenleri düşünün.
** Ölüm ilanlarının müthiş bir duygu yoğunluğu var. İnsanların o güne dek içlerinde, yüreklerinde sakladıkları inanılmaz bir sevgi. Bastırılmış, sindirilmiş, bir yerlere hapsedilmiş sözcüklerin özgürlüğe kavuşması. Ölüm ilanlarında her şey özgür. Bir edebi değeri var mı? Tartışılır. Ama insani değeri, sevgi, saygı ve duygusallık çok önemli.
** Ölüm ilanları eskiden belli kalıplar içindeymiş. Şu aileden gelme, şu makamda bulunan, geçmişinde şu başarıları elde etmiş şu kişi deniyor. Hangi hastalıktan vefat ettiği bile vurgulanıyor. Bugünün ilanları daha özgür. Açık, daha duygu yüklü. Sevgi ve özlem ağırlıklı.
** Ölümün sosyolojisi ve felsefesi var elbette. Bunu kavrayanlar daha huzurlu yaşıyor.