Güncelleme Tarihi:
Yalnızlar İçin Çok Özel Bir Hizmet’te sıradışı bir hikâye anlatıyorsunuz. Nereden çıktı ilk kıvılcım?
İnsanın bedeni yaşlanıp iş göremez hale gelince zihni başka bir ortama aktarılabilse sonsuza dek yaşayabilir diye düşünmüştüm öncelikle. Ardından ya bu ortam bir bilgisayar değil de başka bir insanın zihni olursa diye sordum kendime. O zaman insanlar kendilerini yalnız hissetmemek için başkalarını içlerine alabilirler düşüncesi doğdu.
Bir insanı ne zaman gerçekten tanımış oluruz? Anılarını tamamen öğrendiğimizde mi? Bir insanı gerçekten tanımak mümkün mü?
Sanırım mümkün değil. Hatta bu anlamda insanın kendini bile tam anlamıyla tanıması ve bilmesi mümkün değil. Hayatta karşımıza çıkan sınavlar nasıl bir insan olduğumuzu hem başkalarına hem de kendimize gösterir.
Siz zihninizin içine birini alsanız kimi alırdınız? Borges? Calvino? Bir başkası?
Hiç bilmiyorum... Şimdi kendim için düşündüğümde çok korkutucu geliyor.
Peki siz kimin zihninin içinde dolaşmak / yaşamak isterdiniz?
Herkesin! Aslında yazarken, herhangi bir şey yazarken, tam da bunu amaçlamıyor muyuz? Yazdıklarımızın okunmasını istiyoruz. İnsanlar kendi zihinlerinin içinde bizim sesimizi duysunlar istiyoruz.
Bu kitap, rafta hangi kitapların yanında durur? Edebi kardeşleri var mı?
Ne güzel bir soru... Ben Borges’le, Tanpınar’la, Nerval’le, Edgar Allan Poe’yla yan yana dursun isterdim.