Güncelleme Tarihi:
- ‘Rüzgâr nereye ben oraya’ gibi bir derdim yok. Öyle olsam erkeğin gözünden bir ‘Grinin Elli Tonu’ yazar ve dünyanın tüm kadın okurlarını tavlardım. Ama içimden gelmedi. Kalbini dinlemen lazım. Ben dinledim ve böyle bir şey yazıp kariyerimi değiştirmemi söyledi. Satışlara bakılırsa doğru olanı yapmışım.
Peki, nereden esti o zaman?
- Dört yıl önce Sam Mendes “Tüm Bond’ları baştan okuyorum” dediğinde gaza geldim, ben de başladım. İlk kitap, ‘Casino Royale’i bitirince Bond serisinin ne kadar zengin, edebi bir tarafı olduğunu hatırladım. Daha da iştahlanıp Sherlock Holmes’lara döndüm. Kitabı biraz da bu kült figürler sayesinde kurdum.
‘The Murder Bag’in ne farkı var raflardaki diğer polisiye suç kahramanlarından?
- Diğer tüm kahramanlara bak. Hepsi sanki uzaktan akrabalar. Hep yalnız, hep kaybeden, arıza, özel hayatı karışık ve problemli. Ben karakterlerimi hayatın başka bir yerinden çıkarttım. İşin içinde ‘mutlu aile tablosu’ da var, hafif romantizm de. Bu türün belli bir matematiği var, ben bunu reddettim. Çizdiğim katil profili o kadar normal, o kadar ‘sen’, o kadar ‘ben’ ki... Asıl kan donduran kısım da bu zaten.
Sizce de bu işin en iyisini İskandinavlar mı biliyor?
- Olabilir... Killing’in de Bridge’in de orijinallerini kaçırmadan seyrediyorum mesela. Bana kalırsa ikisi de dünyada şu ana kadar yapılmış en iyi televizyon dizileri.
Neden?
- Her şey çok gerçek. Sıfır süs. Karakterlerin yaşadığı dertler, düştüğü ikilemler ve tüm o defolar...
Peki ya Jo Nesbo’lar, Stieg Larsson’lar... Okudunuz mu?
- Ailede uzaktan da olsa İskandinav bağı var aslında. Amcam bir Norveçliyle evli. Hepsine saygım sonsuz. Nesbo’nun Henry Hole’u müthiş. Ama... Kusura bakmayın, Londra bambaşka. Başka hiçbir şehre benzemiyor. 600 bin Fransız yaşıyor burada. Diğer milletleri saymıyorum bile.
Hikâyeyi beyazperdede görebiliyor musunuz?
- Filme uyarlanmaktansa diziye çekilmesini tercih ederim. Televizyon, sinemanın bileğini büktü. Resmen yere serdi. Bu, bir gerçek. ‘Sopranos’ bunun habercisiydi. Game of Thrones ve Breaking Bad ile öldürücü darbeyi vurmuş oldu. Üstelik televizyon, romanları daha iyi anlıyor; hikâyenin tüm zenginliklerinin hakkını daha iyi veriyor. Televizyon bu kadar palazlanmışken artık hiçbir yazar romanının beyazperdede heba olmasına izin vermemeli.
İyi dizinin yeni formülü ne?
- Başrolü kimsenin bilmediği birine vermek. Hollywood’da herkes iyi bir dizide rol kapmak için birbirini yiyor: Halle Berry (Extant), Matthew McConaughey (True Dedective)... Dünyaca ünlü isimlerin suratı televizyon ekranına sığmaz. Bilinmeyene oynayan, sürpriz bir şehirden yıldız çıkaran kazanacak. Yeni Tony Soprano mutlaka İstanbul’dan çıkmalı bence.
Uzman sorusu: Erkekler de yaşlanmama konusunda kadınlarla yarışıyor mu?
- Önünde iki yol var. Ya Mick Jagger olacaksın ya da Keith Richards. Jagger, yine 20’lik bir kızla gazetelerdeydi. 20 yıl önce tanıştığım Jagger’dan farkı yok. Sürekli erkekliğini ispatlamak için daha genç kızlara, daha uzun partilere ihtiyacı var. Zaman geçiyor ve sen bunu kabul etmek zorundasın. Bir de Keith Richards modeli var tabii. Her şeyi dibine kadar yaşayıp sonra inzivaya çekilmek, doğaya dönmek, yaşını kabullenmek, göbeğini sevmek...
İkisini de yakından tanıyorsunuz değil mi?
- Tanıştığımızda ben de daha yolun başındaydım onlar da. O zamanlar öyle menajer orduları, PR canavarları filan yoktu. Röportaj için kulise giderdin. Bir bakmışsın, beşinci dakikada Jagger senin için bir çizgi kokain hazırlıyor özenle. Zamanla yakın arkadaş olduk.
O beşinci dakikanın da üstüne çıkabilmiş bir ‘unutulmaz anınız’ var mı?
- Bir konser çıkışı kuliste takılırken bir anda çıkmaları, yayına yetişmeleri gerekti. Ödemelerin nakit, elden yapıldığı zamanlar... Çıkarken Jagger kucağıma bir çanta dolusu para fırlattı. “Sende kalsın. Taşıyamam şimdi” dedi. Sonraki görüşümde çantayı aynen iade ettim.
Ne kadar vardı içinde?
- Bilmem. İçini açıp bakmadım ki...