Meltem Yılmaz: ‘Neden ben’ sorusunu tehlikeli buluyorum

Güncelleme Tarihi:

Meltem Yılmaz: ‘Neden ben’ sorusunu tehlikeli buluyorum
Oluşturulma Tarihi: Ekim 28, 2016 12:01

Geçen yıl yayımlanan ‘Soraya’ adlı romanıyla Berlin Film Festivali’nin edebi eserlerin sinemaya uyarlama programı olan Books at Berlinale programına seçilen Meltem Yılmaz, bu kez yeni kitabı ‘Dört Mevsim Yalnızlık ve Bir Kadın: İris’ ile karşımızda. Roman, yanlış bir evlilik yapan İris adlı genç bir kadının özsaygısını bulma hikâyesi...

Haberin Devamı

İlk romanınız ‘Soraya’da Türkiye’ye sığınan bir Suriyeli mülteci kadının hikâyesini anlatmıştınız. Bu kez, çocukken tecavüze uğrayan bir kadının hikâyesini yazdınız. Her ikisinde de çıkış noktanız büyük bir yara.

- ‘Soraya’ ile ‘İris’i aynı zemine oturtan unsur, sizin de söylediğiniz gibi hikâyelerinin büyük bir yaradan yola çıkarak gelişiyor olması. Bu, ilk bakışta kulağa karamsar gelebilir ancak tam tersi, her iki romanda da, mücadeleyi elden bırakmayan ve böylece dönüşen kadınlara tanık oluyoruz. Bir başka deyişle, küllerinden doğan kadınlar. İşte tam da bu noktada, roman yazarlığımı gazeteciliğe borçlu olduğumu düşünüyorum.

BİR HAYATIN İÇİNDE BİNLERCE HAYAT YAŞADIM

 Gazeteciliğin yanında roman yazmak size kişisel olarak ne katıyor?

- Bugüne kadar yaptığım röportajlarda, defalarca dinlerken bile zorlandığım hayatların yaşandığına tanık oldum. Dibe vuranlar, her türlü pisliğe bulaşanlar, düşüp düşüp kalkanlar, imkânsızı başaranlar... Bütün bu insanlar benimle en mahremlerini paylaştı. Böylece bir hayatın içinde binlerce hayat yaşadım. Sonunda öyle bir an geldi ki, bu hayatları edebiyatın diliyle anlatmaya artık hazırdım. Sanki hep bunu bekliyordum ve şimdi tamamlanmış hissediyorum. 

 

Haberin Devamı

Meltem Yılmaz: ‘Neden ben’ sorusunu tehlikeli buluyorum

 

 Başkahramanınızı nasıl anlatırsınız?

- Çocuk yaşta yaşadığı travmanın onu yönlendirmesine izin vermiş ve o olayı kimseye anlatamadığı gibi kendine bile hatırlamayı yasaklıyor. Zaten bu yüzden bir tür korunma mekanizması olarak, bir gün onu gerçekten anlayacak bir insanla karşılaşacağına, ona her şeyi anlatacağına dair sarsılmaz bir inanç geliştiriyor. Diğerlerinden farklı, bir tür üstün insan arayışı içerisinde yani. Günün birinde büyük umutlarla evlendiği adamsa, onu ilk geceden yarı yolda bırakınca, İris kolları sıvayıp mücadeleye girişiyor. Hikâye boyunca tuzaklar, tehditler ve engeller peşini bırakmıyor. İyi ki de bırakmıyor, böylece girdiği savaştan, yara bere içinde de olsa, kazanarak çıkıyor.

Haberin Devamı

 Yalnız bir kadının hikâyesini IŞİD ve Ankara saldırısı gibi Türkiye’nin yakın tarihini hatırlatarak anlatmayı seçmenizin sebebi neydi?

- İnsanın, üstüne bastığı toprağın gerçeğinden uzak kalabileceğine inanmıyorum. İris, kendi küçük hayatında her şeyden uzak olduğunu sansa da, Ankara patlamasının sonuçları, onun da hayatını etkiliyor. Hatta öyle ki, direksiyonu bir anda başka bir yöne çeviriyor. Aslında benim ‘İris’i yazmadan önce intihar bombacısı bir kadının hayatını yine roman türünde yazma planım vardı. O kitabı her ne kadar ertelemiş olsam da, araştırma süresince elde ettiğim bilgileri ‘İris’te gerilim unsuru olarak kullanmaya karar verdim. Böylece hikâye rahatlıkla ve tam da istediğim gibi, gerilim ve polisiyeye evrildi.

Haberin Devamı

 Romandan bir cümle: “Eğer insan kendine bir defa ‘Neden ben’ diye sormaya kalkarsa, cevabını asla bulamayacağı soruların denizinde boğulmaya başlamış demektir.”

- “Neden ben?” sorusunu çok tehlikeli buluyorum zira bu soru beraberinde kendine acıma hissini de getiriyor. Ve kendine acıyan insanın her türlü aptallığı yapmaya hazır hale geldiğine inanıyorum. Tolstoy’un çok güzel bir sözü var: “Bütün mutlu aileler birbirine benzer ama her mutsuz ailenin kendine özgü bir mutsuzluğu vardır.” Bunu bireye indirgediğimizde hepimizin kendimize “Neden ben” diye soracak pek çok sebebi çıkacaktır. Bence burada önemli olan, bu soruyu sormadan ilerleyebilmekte.

BAKMADAN GEÇME!