Güncelleme Tarihi:
Paris’te doğdunuz, nasıl bir hayatınız oldu?
70’lerde doğdum. Ailem köyde bir komün kurmak için şehri terk etmişti. Yaşadığımız köyde annem dokuma yapıyor, babam kumaş boyama ve farklı el sanatlarıyla uğraşıyordu. Evimizde akşamlar, ateş başında beraberce çalışarak, şarkı söyleyerek ve masal anlatarak geçerdi. İşte o zamanlar masallara âşık oldum! Hikâyelerimizi paylaşmanın aramızda güçlü bağlar yaratmak için ne kadar büyük bir güce sahip olduğunu anladım.
Önsöz’de “Bu kitap pusula olsun diye hayal edildi” diyorsunuz. Nasıl pusula olacak?
Hayatta karar verme aşamasında olduğumuz anlarda hep birinin bize ne yapmamız gerektiğini söylemesini isteriz. Oysa bu mümkün değildir. Çünkü cesaretle kendi kararlarımızı vermek yerine başkalarının bizim adımıza karar vermesine izin verdiğimizde hayat yolumuzu çizmekten de vazgeçmiş oluruz. Kendimiz için en doğrusu nedir, aslında biz kalbimizde bu sorunun cevabını her zaman biliriz. Cevabı içimizde taşırız, dışardan gelen sesler iç sesimizi duymayı zorlaştırır. İçimizden gelen sesi duyabilmek için bir pusulaya ihtiyacımız var. İşte bu kitap, ihtiyaç duyduğumuz pusula! İçimizde duyulmayı bekleyen sesleri bulmamıza yardım ediyor.
DUYGULARIMIZLA BAĞLANTI KURMAMIZI SAĞLIYOR
Masallar insanı nasıl dönüştürür?
Bugün en büyük şikâyetimiz hissizleşmekten... Masallar duygularımızla yeniden bağlantı kurmamızı sağlıyor, bizi kalp gözüyle imgeler görmeye davet ediyor. Bu bir tür kalp egzersizi gibidir. Hissetme yeteneğimizi güçlendirip, dünyaya yeniden bağlanmamıza yardım ediyor.
Büyüklere masal anlatılır mı?
İki yıl önce İstanbul’da büyüklere masal anlatmaya başladığımda en çok duyduğum şey, bu şaşkınlıktı. Şaşkınlık geçince sordukları ilk soru “Ben de gelebilir miyim?” oluyordu. Sanki büyükler masal dinlemek için, hayal kurmak için, uzak diyarlara gitmek için izne ihtiyaç duyar gibiydiler. Bu, çok ciddi bir dünyadan özgürleşip, hayal gücümüzü yeniden keşfetmek için bir fırsat.
Gerçekle aramızda nasıl bir rolü var masalın?
Masallar nesilden nesile aktarılmış gizli mesajlar gibidir. Derin gerçekler taşırlar. Bazen bilimsel gerçeklik bizi yanlış yola gönderir, olguların arasında kayboluruz. Masallar bizi gerçek değerlerimize, gönül evimize geri getirir.
“Dünyaya yeni gözlerle bak” diyorsunuz. Bize öğretin bunu. Nasıl bakabiliriz?
Bazen çevremize ve günlük hayatımıza o kadar alışıyoruz ki duyularımız kapanmaya başlıyor. Yemeğimizin tadını almamaya, etrafımızdaki güzellikleri görmemeye başlıyoruz. Bazı akşamlar dolunay, Boğaz’ın üzerinde çok güzel bir yakamoz yaratıyor ama Beşiktaş vapurundan inenler o mucizeyi fark etmiyor, otobüse doğru koşmayı sürdürüyor. Bence etrafımızdaki güzellikleri fark etmek mutluluğa ulaşmanın ilk kapısı. Duyularımızı açmaya ihtiyacımız var; duymaya, koklamaya, dokunmaya, görmeye, gerçekten görmeye, yani fark etmeye. Yakamozu görmek için durmaya. Basit şeylerin keyfini çıkarmak için tek ihtiyacımız yavaşlamak. O zaman kendimize sorabiliriz: “Şu an güzellik nerede? Bugün hayatımın tılsımı nerede?”
Çatlaklarımızı kucaklamamızı söylüyorsunuz. Bunu yapmadığımız için nasıl hatalar yapıyoruz?
Çocukken bize mükemmel olmaya dair bir kılavuz veriliyor ve ona ulaşmaya çalışıyoruz. Ama hiçbir zaman ulaşamıyoruz, çünkü biz büyüdükçe uzuyor liste, böylece bütün hayatımız sürekli uzaklaşan bir mükemmelliğin peşinde tükenip gidiyor. Oysa olduğumuz hal ile barışınca özgürleşiyoruz. Leonard Cohen “Bir çatlak var her şeyde, ışık işte böyle girer içeriye” der, bence tam öyle, çatlaklarımızı kucakladığımızda, ışık girer içeriye.
HERKESİN CENNETİ FARKLI
Masalları nasıl yazıyorsunuz?
Kitaptaki masallar birçok farklı bilgelik geleneğinden geliyor. Sufi, Hint, Nasreddin Hoca masalları... Her masalın birçok versiyonunu araştırıp, kendi versiyonumu yaratıyorum. Yazarken kendi kelimelerimi, imgelerimi, diyaloglarımı ve değerlerimi ekliyorum. Yüzyıllar boyunca masalcılar, geleneksel masaldan kendi versiyonlarını yarattılar. Böylece masallar her daim güncel kalarak zaman karşısında mağlup olmamayı başardı.
Sizin hayatınızda ne kadar acı var?
Hayatımda her tür duyguya yer var. Her zaman aynı şeyi hissetmeyi istemem. Kendimi mutlu ve neşeli bir insan olarak tanımlarım. Hayata karşı şükran duyarım. Ama tabii ki bazen üzüntü, öfke ve acıyı ben de hissederim. Bu, iyi bir şey.
Size ne için geliyorlar?
Dünyaya yeniden şaşırarak bakabilmek için, hayatın bir mucize olduğunu, dünyanın bir cennet bahçesi olduğunu hatırlamak için.
Bir yerde “Kendi cennetini anlat” diyorsunuz ya insanlar size hayal ettikleri cennetlerini anlatıyor mu? Ne istiyorlar?
Herkesin cenneti farklı, önemli olan neye önem verdiğimizi fark etmek. İdeal bir dünya sizin için nasıl olurdu? Ancak, cennetinizin ya da ideal dünyanızın neye benzediğini bilirseniz ona yaklaşabilirsiniz. Çok sevdiğim bir söz der ki: “Dünyanın duyduğu hikâyeler değişirse, dünya değişir.” Kendi cennetimizi anlatmaya başladığımızda, dünyamızı da değiştirmeye başlamış oluruz.