Güncelleme Tarihi:
Işıl ışıl Champs-Elysées’nin orta yerindeki salon dolu.
Festivalin galasında Cem Yılmaz’ın son filmi ‘Pek Yakında’yı izleyeceğiz.
Sahneye Kültür ve Turizm Bakanı Yardımcısı çıkıyor.
Bu tür merasimlerde olacakları bildiğim için, hemen ciddi bir tavırla yangın çıkışının dibindeki koltuğa otururum.
Ortalara, önlere yerleşip mutlulukla el sallayan dostlarımla göz teması kurmam.
Asosyallikten değil, bir sağlık sorunu sebebiyle. Bu hayat için ayrılan nutuk dinleme kotamı bir iki göz kararması ve panik atak sonrasında doldurdum.
‘Pek Yakında’ ekibi festivalin ilgi odağıydı. Hülya Koçyiğit ise onur ödülü aldı.
Bir psikoloğa sormuştum: “Meslek icabı basın toplantılarına gidiyoruz, bazıları çok ağır geliyor. Bayılmamak için ne yapmam gerekir” diye...
Bana “Tek bir noktaya bakma, gözlerini fıldır fıldır sağa sola gezdir. O zaman bayılmazsın” dedi.
Bu tarifi verirken yaptığı mimik sonrası ona da saygımı yitirdim ve ilişkimi kestim.
Bakan yardımcısı kibar bir insan. Belli ki onun da Festival Direktörü Serap Engin’in de koşturmaktan gözünün feri gitmiş.
Paris’in ortasında Cem Yılmaz, Kıvanç Tatlıtuğ kırmızı halıda, Hülya Koçyiğit’e onur ödülü veriliyor, izleyicilerin keyfi yerinde. Fakat bakan yardımcısının “Türkiye-Fransa ilişkileri bildiğiniz gibi asırlar önce başlamıştır” diye girip jeopolitiğe uzanan konuşması bitmek bilmiyor.
YALVARIRIM, TÖREN YAPMAYIN
Konuşma nihayete erdiğinde, bu sefer geceyi ve her şeyi fazla ciddiye almış görünen sunucumuz sahneye çıkıyor. “Bu çok bilgilendirici konuşma için teşekkür ederiz” diye kinaye yapıyor.
İyice koltuğa gömülüyorum.
Hazır gelmişken, bu konuşmaları delil gösterip “Bana zulüm ediyorlar” diye iltica talebinde mi bulunsam?
Bu bir film festivali ama sahnede bir Türk tragedyası seyrediyoruz.
Tam yangın çıkışını gözüme kestirmişken sahneye Cem Yılmaz ve arkadaşları çağırılıyor.
Yılmaz önce sessizliği sağlıyor nutuk çekermişçesine sallanarak. Sonra da patlatıyor:
Son çare olarak fotoğraflarda Kıvanç’ın önünü kapamaya çalışıyorum. Büyükelçi Hakkı Akil ise bize şefin yaptığı Türk yemeklerini tanıtıyor.
Festivalin diğer ağır topu ‘Kelebeğin Rüyası’ filmiyle Kıvanç Tatlıtuğ...
Başak Dizer, sevgilisi Kıvanç ile bizi bir arabada Büyükelçilik’e giderken tanıştırıyor.
Kıvanç birkaç ay önce bizde çıkan bir habere bozulmuş. Beni bana şikâyet ediyor. Haklı ve uzun boylu olduğu için itiraz etmiyorum.
Bir de önceki sene bir boksörü canlandırdığı dizi vardı, bu işlere kafayı takmıştı diye hatırlayınca uzatmadan “Çok özür dileriz, ne büyük bir eşeklik. Yapabileceğimiz bir şey var mı?” diye bağlıyorum.
Centilmen, cana yakın bir insan. Kaynaşıyoruz. Rica eden herkesle resim çektiriyor. Durmadan... Sadece elçilikte değil, Champs-Elysées’nin ortasında da. Türkler, Araplar hatta Fransızlarla...
O da zeki ve epey komik biri ama üzerindeki yakışıklılık lanetini kırması zor.
Yani kimse onu “Kıvanç mı? Evet ya, çok gırgır adamdır” diye anmıyordur muhtemelen.
Paris Büyükelçiliğimizde verilen davette, Büyükelçi Hakkı Akil (Cem Yılmaz’ın kolunu tutan) güleryüzü ve esprileriyle herkese şahane iki gün yaşattı.
Buraya gelmeden önce Sedat Ergin söylemişti: “Sen hepsini bırak, esas Paris Büyükelçisi Hakkı Akil’i izle. Yerlere yatarsın” diye.
Hakkı Bey karşısındakine makamını unutturarak, alçakgönüllülükle sohbet ediyor.
Ne acıdır ki yaptığı esprileri yazma şansım yok. Ama önüme gelene sözlü olarak aktarıyorum. Buna engel olamaz.
“Sefarette böyle bir gece düzenlenmedi. Böyle bir akşam yaşanmadı. Paris’te olan Paris’te kalır” diye diplomatik nota verdi bize.
Gecenin sonunda “Nereye gideceğiz? Yahu rezervasyon da yapmadık, hay Allah” gibi konuşmalar yapılıyordu.
Cem Yılmaz “Hakkı Abi! Sen büyükelçisin! Büyük düşün!” diye gazı verdi. Kendimizi Paris’in havalı mekânlarından Hotel Costes’ta bulduk. Hakkı Bey muhtemelen bizimle görünmek istemediği için sonradan katıldı.
Burada, Paris’te bulunan yakın arkadaşım Ari ile buluştuk.