Güncelleme Tarihi:
Sonra ikinci albümü ‘Born This Way’ çıktı, ‘Artpop’ çıktı, ‘Do What U Want’ gibi teklileri aldı yürüdü....
Pazar günü İstanbul’a özel bir jetle indiğinde, Lady Gaga’nın hayranlarıyla o yapay, o suni teneffüs gibi soğuk karşılaşmasını görüp yazdıklarıma bir kez daha hak verdim.
* * *
Şunları yazmıştım:
New York Times, Lady Gaga sahne adıyla nam salan genç yıldızı incelemeye tabi tutmuş.
Müzik dünyasına yeni bir fenomen olarak nasıl doğdu, sahne büyüsü nereden geliyor, albümlerini best-seller yapan sır nedir?...
Hepsini anlatıyor.
‘Just Dance’ ve ‘Poker Face’ teklileriyle müthiş çıkışlar yapmış...
‘The Fame’ albümüyle üçer-beşer atlamış şöhret basamaklarını, bir numaraya kadar zıplamış...
Ve ‘The Fame Monster’ adını verdiği uzun versiyonuyla oturtmuş ‘şöhret canavarı’ tarzını. New York Times, bu tarz meselesine takmış ama.
“Madonna çizgisini takip ediyor, fakat kötü bir taklitçi olduğundan özgün görünüyor”muş.
Öyle ya da böyle, kendi tarzına sahip olmuş bir kere. Artık o da, türünün tek örneği bir şöhret canavarı.
Şöhret; ucubeler, yaratıklar üreten karanlık bir girdap...
İşe bakın ki bunu bize hatırlatan da gotik görünümlü bir sahne garibesi.
Ne giyse olay, ne söylese olay, ne yapsa olay...
Moda yeni bir ikona, pop müzik yeni bir devrimci kraliçeye kavuşmuş onunla.
Yalnız, getirdiği bütün eleştirilerden sonra, gazete bir cümleyle netleştiriyor resmi.
Şöyle diyor:
“Lady Gaga, aslına bakarsanız çok iyi bir şarkıcı.
Ama bunu gizleme yeteneği daha büyük.”
* * *
Söz de yazan bir şarkıcı için, bu iltifatın ne manaya geldiğini siz düşünün...
Yaptığı müzikle mi ortaya koyuyor sanatını, yoksa modacılığında mı bütün mahareti?
Ekseri yorumculara göre, albümlerini sattıran da, onu fenomen yapan da sesi ve müziğinden çok sahne şovu...
Kendisi, müziğinden önde gidiyor. İçeriksiz bir yıldız, tıpkı hayatsız bir gezegen gibi...
* * *
O bomboş yıldız, en dik ışığını dünyamıza da gönderdi; TIR’lar dolusu dekoru ve kıpır kıpır dansçılarıyla capcanlı çıkageldi.
Işıltısından gözünü alamayanlara, ayılanlara bayınlara bakıyorum, ne oluyoruz yahu!
İslam dinine karşı değilmiş de, Müslümanlara en çok bağışta bulunan sanatçıymış da filan feşmekan reklamları...
Soy şeceresi silme Müslüman çıksa ne yazar.
Zamanımızın pop filozofu, felsefe dünyasının Elvis Presley’i Slavoj Zizek’le takılıyormuş. Kanka olsa, tozunu attırsa, beyin fırtınaları estirse ne...
Altı üstü, dikkat çekmek için ne denk gelse ‘tabu’ sanıp yıkan Madonna’nın bir çırağı.
Ha, ‘Popun kraliçesi’ tahtına mı oturacakmış?
30 yıldır, bin bir yaramazlıkla o makamı elinde tutan ablasının yaş haddinden emekliliğini bekleyecek bir zahmet. Yoksa zıpırlıkta, haşarılıkta eline su döken olmaz, komple dükkân onun.