Güncelleme Tarihi:
Projesinin miadı dolduğundan kendini olgunlaşma mecburiyeti içinde mi hissediyor; prodüktörler mi öyle salık veriyor; yoksa samimi bir dönüşüm mü geçiriyor Lady Gaga, tahmin etmek güç. Bir zamanlar yaptığı her işle hadise yaratmayı beceren Gaga’nın artık çılgınlar kulübünde yalnız olmadığı; hatta işin sanatsal boyutuyla kendisini sollayan Sia; gençliği, zekâsı ve çok yönlülüğüyle göz dolduran Miley Cyrus gibi ciddi rakipleri olduğu da malum.
Lady Gaga, Joanne/ 5 üzerinden 3 yıldız
Her ne kadar Andy Warhol, Queen, David Bowie, Prince, Grace Jones, Madonna gibi isimlerden yaptığı ‘Gaga puzzle’ıyla ilgi uyandırmayı ve kendi neslinin ‘üşütük’lerine bir ikon olarak liderlik yapmayı başarmış olsa da heybesinde yeni bir şey kalmadı. Bu nedenle imajı, sanatsal ifadesi ve müziğiyle ‘olgunlaşmak’ bir zorunluluk haline geldi Lady Gaga için.
‘Cool’luk adına kendi müziğini ‘ruhsuz elektronik pop’ olarak tanımladığında dahi aslen iyi bir müzisyen olduğunu görebiliyorduk Gaga’nın. ‘You And I’ gibi çıtası yüksek pop şarkıları yapabildiğini biliyorduk. Derken Tony Bennett’la caz standartları söylediği ‘Cheek To Cheek’ gibi bir işe imza attığında ciddiye alınmak istediğini iyice anladık. Belli ki ‘ARTPOP’ kafasından uzaklaşmak istiyordu.
‘Joanne’ albümü bu dönüşümün başarılı olup olmayacağına dair önemli bir gösterge olacaktı. Ne yazık ki sonuç çok da iç açıcı değil. Daha otantik bir mesaj vermek istediği belli ancak müzikal fikirleri savruk; albüm yamalı bohça. Ne anlattığı hikâye, ne de stil bütünlüğü açısından tutarlı...
Böyle olunca; ‘Sinner’s Prayer’ ve ‘Come To Mama’da Beyoncé’yle de çalışan Father John Misty’nin işbirliği; Rihanna’nın da ilgi alanında olan Tame Impala’nın Kevin Parker’ıyla kotardığı ‘Perfect Illusion’ ya da ‘A-YO’, ‘John Wayne’ gibi güçlü hit adayları; ‘Joanne’i kurtarmaya yetmiyor. Teker teker bakınca iyi şarkılar içerse de; geneli vasatın üstünde olsa da Lady Gaga’nın istediği etkiyi yaratamayacağı kesin.
ÖLÜM VE YAŞAM ARASINDA
Şair çelişkisi diye bir şey var. Bu bildiğiniz türden bir tutarsızlığa işaret etmiyor. Şairi besleyen; yokluk olduğunda şairin düşler âleminde özenle üretilmiş duygusal ikilemler bunlar. Ölmek-yaşamak gibi; aşk-yalnızlık gibi; Tanrı-bireysel yaratıcılık gibi… Çeşitli kavramlara bürünüyor ve bu çelişki şairin ana malzemesi oluyor her zaman.
50 yıllık müzik yaşamına; başyapıt olmuş bestelerine rağmen her şeyden önce bir şair olarak görüyorum Leonard Cohen’i. Müziği; şiir söylemek için alet edenlere inat çok iyi bir şarkı yazarı; sesinin sınırlarına rağmen iyi bir yorumcu olduğu için de efsane kendisi. 82’inci yaşını sürerken 14’üncü stüdyo albümü ‘You Want It Darker’ı yayımlayan Cohen kadar çok ‘gerçekleşmesi an meselesi olan, yenilgilerden söz eden bir başka şarkı yazarı var mıdır emin değilim. Öte yandan bunu bizi duygusal temeli olmayan bir şiire inandırmak için yaptığını düşünmüyorum. Her zaman samimi ve kendi karmaşası içinde çok net bir adam Cohen.