Güncelleme Tarihi:
Başlangıçtan bu yana farklı kültürlerin sentezi müziğinizde hissediliyor. Yeni albümüz Pastırma Yazı’ını ortaya çıkaran ilham aldığınız müzik ya da kültürler neler?
Yola çıkış noktamız oldukça belirgindi aslında; Batı Trakya Türklerinin düğün müzikleri üzerine kuruluydu repertuarımız. Ama yıllar ve yollar hem grubu, hem sound’u hem de repertuarı şekillendirdi. Her yolculukla yeni bir şeyler eklendi. Önce İstanbul ağır bastı, müziğimizin içine caz ve funk karıştı. Sao Paulo konserinden önce Sepultura’dan Refuse/Resist’i ekledik mesela repertuarımıza, Ştipski Köçek de Benin yolculuğumuzdan sonra orada beraber çalma fırsatı bulduğumuz Gangbe Brass Band’in repertuarına girdi... On yılın sonunda bizim için türler arasındaki duvarlar kalktı, hatta artık en keyif aldığımız şeylerden birisi de müziği deforme etmek; daha doğrusu formlar arasına sıkışmamak. Dördüncü stüdyo albümümüz Pastırma Yazı’nda 70’lerin efsane funk grubu The Meters’dan 'Cissy Strut’ı çaldık, ama dinleyince tanıyamayabilirsiniz! Ya da albüme adını veren L’ete Indien cover’ı... Bilenler bilirler, Fransız şansonunun en arabesk şarkılarındandır, artık onunla da göbek atabileceksiniz! Yani bize ilham olan şey hayat ve tesadüfler aslında. Zaten grup üyelerinin her biri de farklı kültürlerden geliyor, müzikal anlamda birbirimizden de etkileniyor ve besleniyoruz. Kolektif’in 3 anavatanı var mesela; Türkiye, Fransa ve Bulgaristan... Ama tek bir evi var; o da İstanbul, yani tüm bu buluşmaları mümkün kılan şehir. Kısacası doğal bir sentez var ortada; yazılı, çizili bir ürün ya da bir proje değil...
SUZAFON BİZİM İÇİN İTİCİ BİR GÜÇ
Suzafon gibi farklı enstrümanlar müziğinizin mihenk taşı. Yeni albümde eklediğiniz farklı sesler var mıdır?
Yeni albümde, bir süredir sahnede kullandığımız ve kullanırken de oldukça eğlendiğimiz elektrik piyanolar var. Üstelik tek bir sesle yetinmedik; Tamer Karaoğlu bu defa akordeondan çok Wurlitzer, Rhodes ve Farfisa çaldı. Eskicilerden piyanolar topladık yani! Enstrüman bazında tek değişiklik de bu oldu zaten. Suzafon bizim için de özellikle sahnede önemli bir itici güç, hem görüntüsü, hem sesi, hem de Ertan’ın (Şahin) tükenmeyen enerjisiyle. Üstelik stüdyoda da bize alışılagelmiş bas sesinin dışında bir sound imkanı tanıyor. Klarnet, saksafon ve trompet konusunda herhangi bir değişiklik yapmadık tabii ki; Talat’ın (Karaoğlu) ve Richard’ın (Laniepce) birbirlerinden çok farklı ancak birarada çalıyor olmaları da Kolektif’in sesinin önemli bir parçası zaten.
10 YILDIR ÇALDIKÇA ZIVANADAN ÇIKIYORUZ
Kolektif Istanbul’un 10. Yılı. 10 yılı özetleyebilir misiniz hem yurt dışı hem de Turkiye müzik sektöründeki konumunuz itibariyle.
10 yılı özetlemenin tek bir yolu var galiba; biz 10 yıldır çalıyoruz! Üstelik çaldıkça zıvanadan çıkıyor, zıvanadan çıktıkça güzelleşiyoruz. Dünyanın ve Türkiye’nin çok farklı ülkelerinde, birbirinden çok farklı koşullarda ve bağlamlarda çaldık. Değişmeyen tek şey ise seyirciyle ilişkimiz oldu. Müzik sektöründe kendimizi nasıl konumlandırabileceğimizi bilemediğimiz gibi, müzik sektörünün de bizi pek doğru konumlandırabildiğini düşünmüyoruz. Cemal Reşit Rey’de de çaldık, Babylon’da, Salon İKSV’de de, küçük ara sokak kafelerinde de... Dinleyicimiz de aynı oranda geniş bir yelpazede. Dünyada da durum çok farklı değil; Sao Paulo, Helsinki, Erbil, Cotonou, Paris... Bizim için dünya haritası üzerinde bu kentleri kültürlerini birbirine bağlayan tek şey hepsinde çalmış olmamız galiba! Yola çıktığımızda biz kapalı devre bir müzik yapmak istemiyorduk, herhangi bir yerde herhangi bir zamanda, herhangi birilerinin dinleyip dahil olabilecekleri bir müzik yapmayı da başardık.
MONTREUX BİZİM İÇİN ‘RESMİ’ BİR FESTİVALDİ
Birçok yurt dışı festivalinde sahnedeydiniz. Özellikle Montreux Caz Festivali deneyiminizi merak ediyorum.
Her konser haberi bizi mutlu eder, hele de daha önce gitmediğimiz yerler... Ama Montreux Caz Festivali’nden gelen teklifi duyunca ciddi anlamda heyecanlandık. Her şeyden önce bizim için fazla ‘resmi’ bir festivaldi! Hayatımızda ilk defa bir konsere çıkmadan önce prova yaptık. Aslına bakarsanız Montreux’ye gider gitmez tüm bu önyargılarımızdan da kurtulduk, Aslına bakarsanız Montreux’ye gider gitmez tüm bu önyargılarımızdan da kurtulduk, her ne kadar biz Vernex’te çalarken, Miles Davis Hall’da Chick Corea’lı Return To Forever IV çalıyor olsa da!! Festival alanı ve katılımcılar beklediğimizden çok daha eğlenceliydi. Konser başlayıp, perde aralandığında da 2 bin kişinin inanılmaz enerjisiyle yine klasik bir Kolektif İstanbul gecesi yaşadık; yani hopladık, zıpladık, terledik, kim olduğumuzu unutana kadar dans ettik! Seyircinin yerinde durmayı başardığı tek bir konserimiz bile olmadı, sadece enlem ve boylamlara göre tepkime süreleri değişiyor.
SELİM SESLER, RİCHARD’A ‘KALPAZAN’ DERDİ
Ceylan Ertem’le albüm için bir araya geldiniz. Selim Sesler’e ise Kalpazan Havası ile selam ediyorsunuz. Üstelik albümün ismi ‘Pastırma Yazı’, orijinalinde Ete Indien adlı bir Fransız şansonu. Albümün oluşum sürecini anlatır mısınız?
Her şeyden önce kaydederken en çok eğlendiğimiz albüm oldu, orası kesin. Aynı zamanda kayıt sürecinde en çok aksaklığın ve gecikmenin de yaşandığı albüm. Kolektif’i uzun süredir takip edenler bu albümün gerçek bir 10. yıl albümü olduğunu fark edecektir.Albümdeki şarkılar ikiye ayrılıyor; bir kısmı sahnede uzun süredir çaldığımız, yani çaldıkça pişen şarkılar; diğerleri de stüdyoda şekillenenler. Son dönemde çalmak istediğimiz ya da artık kaydetmek istediğimiz şarkıları birleştirerek oluşturduk 'Pastırma Yazı’nın repertuarını. Diğer albümlerden farklı olarak bu defa stüdyoda çok vakit geçirdik, düşündük, taşındık ve tüm oyuncaklarımızla oynadık. Funk standartlarıyla oynadık, longalara daldık, Hamamcı Teyze’ye epik, lirik altyapılar hazırladık, ilk defa Fransızca şarkılar çaldık...
Ceylan Ertem’in sözlerini yazdığı 'Acımadı Yine' de, aslında bir Bulgaristan Türküsü. Oldukça da oynak bir şarkı, yani alıştığımız Ceylan Ertem şarkılarından farklı. 3’üncü albümümüz Kerevet’te de vokalleriyle bize destek olan Ceylan, bu defa da sözlerle katıldı albüme. Kalpazan Havası ise 2014 yılında kaybettiğimiz Selim Sesler’e küçük bir veda bizim için... Kendisi ilk albümümüz Balkanatolia’da bize dünyanın en güzel sololarından ikisini hediye etmişti bize. Sahnede de, sahne dışında da hep bir şekilde yanımızdaydı. Richard, Türkiye’ye ilk geldiğinde, yani 2001 yılında, ilk tanıştığı müzisyenlerdendi Selim Abi... O, Richard’a kalpazan derdi. Biz de ona Richard’ın bestesi Kalpazan Havası ile selam etmek istedik. Gidişi kesinlikle müzik için büyük bir kayıptır, müzikal tavrının son temsilcilerindendi...
SEYİRCİYE MUHTAÇ BİR GRUBUZ
Konserlerinizde en önemli enerji kaynağınızın seyirci olduğunu görüyoruz. Sizi ilk kez canlı izleyecekler için neler söylemek istersiniz?
İşleri çok kolay! Koltuklarından kalksınlar ve kendilerini bize bıraksınlar! Bir Kolektif İstanbul konserine tam manasıyla dahil olabilmek için, yani müziği iliklerinize kadar hissederek, vücudunuza engel olamamanız için yapmanız gereken tek bir şey var; o da o an orada olmak! Bizim müziğimizin içine girmek için önceden hiçbir şey bilmeniz gerekmiyor, hayatla ilişkinizin belirli kalıplar içinde olmasına da gerek yok, nereli olduğunuz, hangi yılda doğduğunuz, bunların hiçbirinin ehemmiyeti yok... Kendinizi bıraktığınız anda kalabalıkla beraber sahnenin ve müziğin bir parçası olacak ve terleyeceksiniz! Her konserimiz bir düğün aslında, oğlan bizim kız bizim! Sosyal medyada bir dinleyicimizin de dediği gibi; “Akraba düğünlerinden tırım tırım kaçanları, çatır çatır oynatmak” bizim işimiz! Biz seyircisine muhtaç bir grubuz, yaptığımız müzik de bunun aksine izin vermiyor zaten. Sahneden seyirciye ulaşan enerji, oradan da bize dönmezse, kaybolup gidiyor...
Kolektif İstanbul, 24 Şubat Çarşamba saat 21.00’de Salon İKSV’de, 25 Şubat’ta ise Ankara Noxus’da...