Güncelleme Tarihi:
Kandil günlerinin en sevilen geleneği kandil simidi, yıllar geçse de değerini koruyor. Türkiye’nin farklı şehirlerinde farklı şekillerde hazırlanan kandil simitleri genel olarak susamsız ve ağızda hızlıca dağılan bir simit türüdür. Çayla birlikte soğuk kış akşamlarında ailecek ve misafirliklerde bolca tüketilen kandil simidi günümüzde kandilin vazgeçilmezi haline gelmiştir. Kandil simidinde mahlep, ayrıca susam veya çörek otu kullanılır. Türkiye'de özellikle kandillerde üretilmekle birlikte, çoğu pastanede her gün yapılmaktadır.
KANDİL SİMİDİ PÜF NOKTASI
Kandil simidinin pişirme süresi ve ısısı kullandığınız fırın tipi ve özelliklerine göre değişiklik gösterebilir. Bu nedenle simitleri kontrollü olarak pişirmeniz önerilir. Arzuya göre simitlerin hamuruna az miktarda mahlep de ekleyebilirsiniz.
KANDİL SİMİDİ TARİFİ
Yaklaşık 3 su bardağı un
125 gr bitkisel margarin
½ çay bardağı sıvı yağ
1 çay bardağı yoğurt
1 paket kabartma tozu
2 çay kaşığı toz mahlep
1 yemek kaşığı sirke
1 yemek kaşığı toz şeker
1 tatlı kaşığı tuz
1 adet yumurta
Ayrıca 3-4 yemek kaşığı susam
KANDİL SİMİDİ YAPILIŞI
Unu karıştırma kabına koyun. Ortasını havuz gibi açıp oluşan çukura yumuşamış margarin, sıvıyağ, yoğurt, sirke ve yumurta ilave edilir. Tuz, toz şeker, toz mahlep ve kabartma tozu da eklenip havuzun içindeki malzemeler karıştırılır.
Çukurun kenarlarında bulunan un da azar azar ortaya doğru alınarak yoğrulmaya başlanır. Yoğurma işlemi sonucunda kulak memesi yumuşaklığında bir hamur elde edilir. Hamurdan ceviz büyüklüğünde parçalar koparılıp 10-12 santim uzunluğunda çubuklar hazırlanır. Çubukların uçları birleştirilerek minik simitler yapılır.
Simitler bir tabakta bulunan susama batırılıp fırın kağıdı serilmiş fırın tepsisine yan yana yerleştirilir. Önceden ısıtılarak 180 dereceye ayarlanmış olan fırında iyice kızarıncaya kadar pişirilir. Ilık hale gelmeleri beklenip servise sunulur. Afiyet olsun.
KANDİL SİMİDİ TARİHİ
Kandil simidi 14 yy. Osmanlı saray gelenekleri içerisinde yer alan simitten yararlanılarak değişik tad ve görünümde kendine özgü olarak geliştirilmiştir. Simit, Türk yemek kültürünün önemli bir parçası olmasının yanı sıra, toplumsal ilişkilerimizi meydana getiren ortak duygularımızın ve paylaşımlarımızın beslendiği bir olgudur. Bu yüzyılda sultan sofralarında ve saray mutfağında yerini alan simit, aslında bir bakıma saraylıdır. Yeniçerilerin bir kolu olan “Sekban Sınıfı”na ait fırınlarda çalışmak üzere işe başlayanlara simitçi denmekte, saray fırınında “Simitçi Ustası” adı ile çalıştırılan ustalar bulunmakta idi. Görüldüğü üzere sarayda simit beğenilmiş ve bolca tüketilmiştir
Evliya Çelebi, 17. yüzyıl Osmanlı dünyası için verdiği, önemli ve detaylı bilgileri simit için de vermektedir. Simidin has beyaz undan “simid-i halka”ya ve sonrasında bugünkü simide geçiş öyküsü, Evliya Çelebi Seyahatnâmesi ve 16.-17. yüzyıl narh defterlerin de anlatılmaktadır. Simit 14 yy. da bilinmesine rağmen, Osmanlı coğrafyasındaki öyküsü 16. yüzyılın sonlarında başlar. 135 dirheme kadar çıkan ve Evliya Çelebi’nin “araba tekerleği kadar” dediği bu ilk simitlerin oldukça büyük olduğu görülür ve simid-i halka olarak adlandırılır. 17. yüzyılın ikinci yarısından itibaren ise simitlerin bir kısmının ebadının küçüldüğü ve bugünkü simitlere daha yakın bir şekle büründüğünü ve aynı zamanda simid-i halkanın yerine artık sadece simit denildiğini de anlaşılmaktadır.