Güncelleme Tarihi:
Kil animasyonu-kurmaca kırması filmleriyle çığır açan 84 yaşındaki yönetmen, festivale sinemaya veda filmi “Böcek”in dünya prömiyeri ile katıldı.
Karmaşık vizyonumu ve düşüncelerimi animasyon ile kurmaca arasında bulmak kolay değil. Animasyon sadece fikirlerimi ifade etmek için başvurduğum bir araç. Bu kaynaklar değiş tokuş edilebilir rahatlıkla. Yaratıcı zihnimi ve fikirlerimi ‘rüya ile gerçek’ arasında görmeyi tercih ediyorum. Georg Christoph Lichtenberg bir gün hayal ile gerçeğin ‘insan hayatı’nı yaratabileceğini yazmıştı. Benim üretimimin esas merkezi hayal gücü. Charles Baudelaire bunu ‘hakikatin kraliçesi’ olarak anmıştı. Yaratıcı süreç benim için bir çeşit ‘ototerapi’ gibi. Bu durumda da ele geçen eserin kendisinden daha önemli hale gelebiliyor. Ben de kendimi iblislerden böyle arındırıyorum. Her şeye rağmen yaratıcılığa böylesi bir yaklaşım, sahiciliğin en yüksek seviyesini gerektiriyor. Seyirciyle hesaplı bir anlaşma yapmaya gerek yok. Bu da benim esas dilimi klasik bir dışavurma aracına dönüştürmüyor. Aksine saplantılarımı, şeytanlarımı ve isyanımı o noktaya taşıyor.
Çek Yeni Dalgası birçok jenerasyondan yönetmen için okula dönüştü. Jiri Menzel’den Vera Chytilová’ya, Milos Forman’dan Jan Nemec’e, Jaromil Jires’ten Juraj Herz’e kadar çok fazla öncü isim saymak mümkün. Özellikle Chytilová’nın “Küçük Papatyalar”ında (“Daisies”, 1966) ve Nemec’in “Martyrs of Love”ında (“Mucedníci Lásky”, 1967) Trnka’nın kukla animasyonlarının etkisini görebiliyoruz. Bazı anlarda animasyon ile kurmacayı da iç içe geçiriyor bu filmler. Sizin iz bırakan stilinizi geliştirmek için bu arka plan önemli bir çıkış noktasına dönüştü mü?
Elbette akıma giren arkadaşlarım vardı. Ama 1960’larda Çek Yeni Dalgası filmlerinden uzak durdum. Benim en yakın dostum Karel Vachek idi. Onun yaratıcı belgeselleri ve Forman ile Passer’in ilk filmleri (“Kara Peter/1964”, “Intimate Lighting/1965”) en çok kendimi yakın hissettiğim filmler olmuştur. Trnka’nın animasyonlarıyla da mesafeliydim her zaman. Ama onun stüdyosunda film ürettiğimi inkar edemem. Yeni dalga, alışılmış olana karşı devreye giren sivil bir hareketlenmeydi. Çek animasyonları da Trnka’nın taklitçileri gibi hareket ediyorlardı. Ben olup bitenleri tekrar etmek istemedim. Elbette üniversitenin film bölümünden girmedim piyasaya. Aksine tiyatro ve güzel sanatlar okumuştum. Benim ‘sinema piyasası’nda ilk çalışmam, bazı programların yönetmenliğini yaptığım Laterna Magika’da gerçekleşti. 1970’lerde ise sürrealist bir grupla arkadaşlık kurduk. Böylece Yeni Dalga’dan uzak durdum. Bundan sonra da Sovyet işgalinin son bulmasıyla Çek Yeni Dalgası sona erdi.
Breton’un dediği gibi gerçeküstücülük bir sanat değil, ne de bir sanat okulu ya da estetik olarak anılabilir. Aksine hayata ve dünyaya karşı alınmış bir tavırdır. Gerçeküstücü estetik, Dali taklitçilerinin düştüğü bir yanılsama. Ama adını andığınız bazı yönetmenlerde, ‘gerçek sürrealizm’den ziyade bu estetik devreye giriyor. Aslında gerçeküstücü bir film, gerçeküstücü bir resim veya gerçeküstücü bir şiir yoktur. Sadece filmde, resimde ve şiirde gerçeküstücülükten bahsedilebilir. Bunuel’in filmlerinde elbette sürrealizm bulabiliriz. Bu akımın Paris’teki ilk grubunun üyesiydi, Dali ile filmler çekti. David Lynch, Alejandro Jodorowsky ve Terry Gilliam da elbette anılası isimler. Ki
Gilliam, kendini bu akımla bağlantılı görmüyor bildiğim kadarıyla. Bohemia’da Karel Vachek gerçeküstücülüğe yakındı ve David Jarab da. Beni etkileyen yönetmenler arasında Méliès, Bowers, Bunuel, Fellini başı çekiyor. Güncel isimlerden David Lynch’i de bunların arasına ekleyebilirim.
Mercimek Köftesi | Mucize Lezzetler