Güncelleme Tarihi:
Artık 70 yaşına merdiven dayamış kel, göbekli bir adam... Üstelik giyimine kuşamına da öyle çok özen göstermiyor. Bir kot pantolon, göbeğini saklayan bol bir tişört. Peki nasıl oluyor da bu ihtiyar, dünyanın en karizmatik insanlarından biri olmayı başarıyor? Yanıtı basit: Çünkü o David Gilmour.
Talihin 40 küsur yıl önce, henüz yirmilerinin başında beş adamı müzik tarihini baştan yazmak için bir araya getirdiği Pink Floyd’un gitaristi, yeni solo albümüyle karşımızda. Ric-
hard Wright’ın ölümünün ardından arşivdeki kayıtlar geçen yıl bir albümde toplanmış ve Pink Floyd, efsanevi yolculuğunu böylece tamamlamıştı.
Grubun iki ayrı ruhu, iki kavgalısı, iki dehası Roger Waters ve David Gilmour ise yollarına solo çalışmalarla devam ediyor. Mahkeme salonlarına taşınan kavgaları bir kenara, bu iki deli adamın yolları ara sıra kesişse de farklı yönlerde ilerliyor.
Dokuz yıla değdi / Tolga AKYILDIZ
Pink Floyd resmen dağıldı. Diğer bir deyişle içinde olmadığı bir Pink Floyd’u dağıtmak gerektiğine inanan Roger Waters’ın arzusu tam 30 yıl sonra gerçekleşmiş oldu. Söz konusu 30 yıl, aynı zamanda David Gilmour’un kaptanlık bandını taktığı yıllardı. 1987 tarihli ‘A Momentary Lapse Of Reason’ ve 1994 tarihli ‘The Division Bell’ albümleri Gilmour sound’u olarak altı çizilecek çok başarılı Pink Floyd albümleridir. Roger Waters’ı çok seviyor olma durumunuz bu gerçeği görmenizi engellememeli.
Gilmour’un henüz Roger Waters Pink Floyd’dan ayrılmamışken yaptığı iki solo albüm ‘David Gilmour’ ve ‘About Face’i bir kenara ayıracak olursak hem yaratıcılık hem de Gilmour sound’unun doruk noktası olması itibariyle 2006 yapımı üçüncü solo albüm ‘On An Island’ bir başyapıttır. Açık söylemek gerekirse Roger Waters’ın çok sevdiğim ‘Amused To Death’ albümü değil ‘On An Island’dır içimdeki Pink Floyd boşluğunu dolduran.
Tüm dünyayla birlikte dün itibariyle Türkiye’de de yayımlanan; dördüncü Gilmour albümü ‘Rattle That Lock’, ilk dinleyişte ‘On An Island’la bir devamlılık bağı olduğunu hissettiriyor. Albümün prodüktör koltuğunda Gilmour’la birlikte yakın silah arkadaşlarından Phil Manzanera var. Hem ‘On An Island’ hem de son Pink Floyd albümü ‘The Endless River’ın beyin takımında yer alan Manzanera’yi Bryan Ferry’nin efsanevi Roxy Music’inden hatırlarsınız umuyorum. İşin alameti farikalarından olan söz yazımı kısmında yine Gilmour’un romancı eşi Polly Samson devreye giriyor. 10 parçalık albümde 5 parçanın sözleri Polly’ye ait. Diğer beş şarkıda Gilmour imzasını görüyoruz.
Kayıp Cennet’in izinde
Albüme adını veren ‘Rattle That Lock’ın sözleri Samson tarafından John Milton’ın meşhur ‘Paradise Lost’ (Kayıp Cennet) kitabından esinlenmek suretiyle kaleme alınmış. Şarkının videosu ise yine ‘Paradise Lost’ göndermeli siyah beyaz bir animasyon. Gilmour şarkının iskeletini çıkarırken Fransa’da bir tren istasyonunda melodik ve ritmik yapısını çok beğendiği 4 notalık bir jingle anonstan ilham aldığını söylüyor. Ayrıca şarkıya mahkûmlardan oluşan ‘The Liberty Korosu’ eşlik ediyor.
‘Rattle That Lock’la birlikte albümün en çarpıcı parçalarının ‘A Boat Lies Waiting’ ve ‘In Any Tongue’ olduğunu söyleyebiliriz. Ayrıca ‘5 A.M.’, ‘Beauty’, ‘Dancing Right In Front Of Me’ ve ‘Faces Of Stone’a da dikkat kesilmekte fayda var. Bunlar dışında genel akışa biraz ters düşse de Gilmour’un 10 yıl kadar önce bir caz trio’su ile kaydettiği ‘The Girl In The Yellow Dream’i de ilginç buldum.
Pink Floyd ve Gilmour’ın koleksiyoner ruhlu hayranları için tek CD, CD&DVD, CD&Blu-Ray ve LP formatlarında satışa sunulan ‘Rattle That Lock’; ‘On An Island’dan bugüne beklediğimiz dokuz yıla değdi dedirtecek bir albüm. Gilmour yaratıcılığının üst düzey örneklerinden biri.
DAVID GILMOUR
RATTLE THAT LOCK
(Sony Müzik Türkiye)
iTunes fiyatı: 12.99 TL