Güncelleme Tarihi:
Kitapçı reyonlarındaki levhaların hiçbiri bana bir şey ifade etmiyor. Kitap türleri, müşterinin markette peynir bulmasını kolaylaştırmaya benzer bir yöntemin sonucu olduğu için benimle bir ilgileri yok. Yer altı, tek bir kitaptan ibaret olan bir edebiyattır: Yeraltından Notlar . Bu edebiyata sığmaya çalışan diğer kitaplarsa, birkaç nesil sonra satış grafikleri yükseldiği takdirde Kişisel Gelişim raflarına konabilirler.
Şartlandığım tek şey, “Günde şu kadar okumalıyım,” konusudur. Yazmaksa, önceden hiçbir semptomu olmayan bir hastalık gibidir. Gelir, gider. Ne oldu bana, dersiniz. Önünüzde bir kitap duruyordur.
Hakkımda bir şey bilinecekse doğum ve ölüm tarihim yeterlidir. Çünkü aradaki tire kadarım.
Eskiden de, tanımadığım insanlarla anlık düşüncelerimi paylaşmak için gazeteye her gün ilan vermezdim. Sırf artık ilan vermek bedava oldu diye de bunu yapmaya gerek duymuyorum, hepsi bu.
Malum tam bir meslek seçilmesi gereken bir zamanda yazarlığa başladım. ‘Ben okulu bırakıyorum’ dediğim bir dönemdi . (…)Sadece annem, arada bir der ki “Evladım benim de okuyabileceğim şeyler yaz!”. “Benim de okuyabileceğim şeyler yaz ki atlaya atlaya gitmeyeyim kitabını…”
Aslında umudun varlık nedeni, mevcut durumdan hoşnutsuzluktur. Dolayısıyla, anlattığım hikayelerde, beni ilendirmeyen şey, umutla bakmaktan çok, bir kavram olarak umudun kendisi. Esas ilgilenmem gereken noktanın, umudu ortaya çıkaran ve çözülmesi için yarının beklendiği o sorunun kendisi olduğunu düşünüyorum. O sorun, her neyse, onunla ilgili hikayeler anlatmaya çalışıyorum. Dolayısıyla genel olarak bu durumun, ne Türkiye’ye ne de dünyaya ait hissetmemekle ilgisi var. Sonuçta, umut dediğiniz şey, gerçeğe katlanmanızı sağlayan keyif verici bir madde ve ben kullanmıyorum.