Güncelleme Tarihi:
FİLMİN KİTABI
Yeni bir kitap değil aslında ama bu hafta gösterime giren Matt Damon’ın başrollerini oynadığı ‘Marslı’ filminin uyarlandığı roman bu... Yazarı, Andy Weir’in geçen senenin en çok konuşulan adlardan biri olmasını sağlayan kitap aynı zamanda. Çünkü dünyada oldukça ses getiren bir “çok satan”dı ‘Marslı’. Goodreads gibi, Batı’da kitapların satış kaderini belirlemekte oldukça etkili internet mecralarından esaslı övgüler alan çok satan bir kitap olmasının yanında okkalı gazete/dergilerden de takdir toplamış bir bilim kurgu kitabı... Yani kısa sürede sinemaya uyarlanmasına şaşmamak gerek. Tıpkı filmin fragmanında da özetlendiği üzere; NASA’nın artık başka gezegenlere “koloni” projeleri geliştirdiği dönemlerde, Mars’a gönderilen ekipten bir astronotun hikâyesini anlatıyor kitap. Mars’a özel bir görev için giden ekip, gezegene iniş yaptıkları halde daha görevleri başlamadan geri çağrılır. Söz konusu geri dönüş esnasında yaşanan bir aksilik yüzünden, ekipten bir kişi, kahramanımız Mark Watney, kızıl gezegende kalır. Ekip arkadaşları ve NASA, Mark’ın öldüğünü düşünse de, Mark şans eseri hayatta kalır ve NASA ile temasa geçer. Bundan sonra gezegenler arası bir Robinson Cruose hikâyesi başlayacaktır. Çünkü kahramanımız daha önce inşa edilmiş alanda hayatta kalmak için “su bile üretir”. Mark’ın, onu kurtarmak için gönderilecek ekibi beklerken tuttuğu günlüğü, şeklinde kurmuş Andy Weir romanı... Bu sayede Mark’ın yaptıklarının bilimsel dayanaklarını ve psikolojik tarafını bir arada aktarıyor. Mars’ta, toru topu birkaç aylık erzakla, kendisini kurtarmaya gelecek ekip, gelemeden yıllar önce ölmesi kesin Mark’ın, Mars günlükleri yani... Şurası bir gerçek ki Weir, yararlandığı belgesellerden ve yaptığı araştırmalardan edindiği “uzay yolculuğu”na dair unsurlarla iyi bir macerada olması gereken bütün unsurları başarılı biçimde bir araya getiriyor. Mars’ta mahsur, toru topu birkaç aylık erzağı kalmış, kendini kurtaracak ekibin gelmesi için birkaç yıl olan ve o günü görmemesi neredeyse kesin, tek başına bir dünyalı Mark’ın, Pollyanna’yı bile kıskandıracak iyimserliğini bir kenara koyduğumuz taktirde etkileyici bir kitap. Çünkü Mark’ın hayatta kalmak için verdiği mücadele ve Weir’ın bunu anlatışı kitabın en büyük artısı... Emre Aygün’ün çevirdiği ve İthaki tarafından yayımlanan kitabı hem filmi gösterime girmişken hem de Mars’ta yeniden su bulunmuşken okumak keyifli olacaktır...
68’E BİN SELÂM
‘Hammadde’nin sonunda yer alan “ek”te Jörg Fauser, kendisiyle yapılan bir söyleşide açıkça “yazmak istiyordum” diye söze girer ve “insanın işten sonra çalışma masasının başına geçebileceği burjuva bir yaşama sahip olmayı beceremedim,” der. Buradan da anlaşılacağı üzere, uzun süre İstanbul ve Londra’da da yaşayan ve ağır işlerde çalışan Fauser “yaşarken” yazanlardan. Biraz alay ettiği beat kuşağıyla benzer biçimde yazıyor o yüzden. Ama onların çok zaman ihmal ettikleri, işin “kurgu” kısmının taş gibi bir örneğini veriyor ‘Hammadde’de. “Burjuva bir yaşama” sahip olmayan Fauser, soğuk savaşın sıcak günlerinde 60’lar sonu Avrupa’sında bir “entelektüel”in romanını yazıyor. Bir tarafta Vietnam savaşının diğer tarafta “devrim beklentili” özgürlük hareketlerinin yaşandığı yıllar. Ucuz ve kaliteli uyuşturucu peşindeki hippiler, junky’ler, beatnikler için bir “şark bahçesi”, ajanlar için gizli karargâh gibi görülen 1968 İstanbul’unun karanlık Tophane, Karaköy, Cağaloğlu, Galata gibi semtlerinde yaşanan fakir ama mutlu günler. Sadece “yazmanın” peşindeki Harry Galb’in mutlu günleri bir polis operasyonuyla sona erer ve Harry cennetten kovulup Almanya’ya geri döner... Doğu’daki kafası dumanlı günlerden sonra birbirinden kalabalık ortamlarda siyaset ve felsefe tartışmalarının, gizli uyuşturucu alışverişlerinin, sanat ve edebiyat uğruna çekilen çilelerin, kafası kıyak gecelerin art arda yaşandığı Almanya’daki gençlik yıllarının hikâyesini yazıyor Fauser, kahramanı Harry aracılığıyla... Bambaşka bir “kendini gerçekleştirme” anlatısı ‘Hammadde’. 1987’de bir trafik kazasında ölen Fauser’in Sel Yayıncılık tarafından yayımlanan kült kitabını Levent Konca Türkçeye çevirdi.
SİMETRİ TAKINTISI OLANLARA İLAÇ NİYETİNE
Matematik profesörü Ian Stewart’tan matematiğe dair kaleme alınmış en güzel kitaplardan birisi ‘Güzellik neden Gerçekliktir’ kitabı. Bilhassa “simetri takıntısı” olanlar için ilaç gibi bir kitap. Aklınıza onları bu sorundan(!) kurtaran bir kitap olduğu fikri düşmesin. Tam tersine, onların aslında ne kadar haklı olduğunu ortaya koyan bir kitap. Olur da bu takıntıyı “hor gören” çıkarsa, onlara tokat gibi cevap. Çünkü Stewart, simetrinin tarih boyunca hem matematikteki hem de (ki en önemlisi) insan hayatındaki büyük etkisini, rolünü, önemini ne derseniz deyin, onu ortaya koyuyor. Geometri’nin ortaya çıkışından güzellik algısına, sanat-estetik ve hayat ilişkisinin simetrideki karşılığına ama en çok da matematiğin öyküsüne dair bir kitap. Matematik tarihinin birçok büyük isminin ünlü ispatlarının ve hayatlarının olağanüstü hikâyesi ‘Güzellik neden Gerçekliktir’. Hayata matematiksel bakış açısıyla yaklaşanlar için kutsal bir kitap adeta. Zekeriya Aydın’ın çevirisiyle Alfa Yayınlarının Bilim serisinden çıktı.
EN ÖNEMLİ MÜESSESE: ANNELİK
Gerek toplumsal hayatta, gerek bireysel yaşamda en önemli müesseselerin başında “annelik” geliyor. YKY etiketiyle yayımlanan, üç aylık düşünce dergisi Cogito, 81’inci sayısının dosya konusunu ‘Annelik’ olarak belirlemiş. “Kadınlık” mefhumundan hiçbir şekilde ayrı düşünemeyeceğimiz bu “annelik”in tarihsel, kamusal, bireysel, psikolojik, sosyal, dinsel ve hatta ideolojik bütün dinamiklerle irdelendiği kolektif bir çalışma. Çıkış noktası ise “muhafazakâr bir annelik tasavurununun, bu tasavvurdan beslenen ‘ideal annelik’ normlarını temel alan düzenlemelerin giderek artan biçimde kadınları hizayla sokma aracı olarak kullanılması,” meselesi var. Yakın zamanda Aile ve Sosyal Politikalar bakanı Ayşen Gürcan’ın sosyal medyadan dile getirdiği iddia edilen “börek” açıklamasını hatırlayalım... Cogito’nun ‘Annelik’ sayısının nasıl bir ihtiyaçtan ortaya çıktığını daha iyi anlayacaksınız. Annelik’in ne olduğunu, nasıl algılandığını ve nasıl değerlendirilmesi gerektiğine dair eksiksiz bir inceleme.