Haftanın kitapları

SANATIN GERÇEK ÖYKÜSÜ
Aslında sıradışı bir sanat kronolojisi ‘Bir MUamma Sanat-Hayat Aforizmaları’ kitabı. Sanat-hayat ilişkisine dair filozofundan sanatçısına yüzlerce ismin kurduğu 514 cümlesini derlemiş Ali Artun bu olağanüstü kitapta. 1550 yılında, sanata “farklı” bir gözle bakmaya başlamamıza vesile olan Giorgio Vassari’yle başlıyor. Proust, Isiah Berlin, Nietzsche, Wittgenstein, Baudrillard’a uğrayıp 2014’te sanatın hayatın anlamı üzerindeki derin etkisini tekrar düşünmemizi sağlayan Terry Eagleton’la sone eriyor. Yaklaşık 500 yıllık “külliyat”tan kronolojik olarak 514 görüş cümlesini sıralıyor. Sanatın gerçek öyküsünü bir araya getiriyor Artun. İletişim yayınlarından çıktı.

PLATH’IN HER YÖNDEN GÜÇLÜ KALEMİ
Kırmızı Kedi yayınlarının 500’üncü kitabı ‘Sylvia Plath Çizimler’. Şaşırmayın, günlüklerini elimizden düşürmediğimiz, neredeyse trajik denecek hayat hikâyesini ezbere bildiğimiz, bütün mektuplarını okuduğumuz, şiirlerine hayran olduğumuz Sylvia Plath’in değme çizeri kıskandıracak çizimlerinden oluşuyor kitap. Usta işi ve eğitimli desenleri aynı zamanda Plath’in gözünün neler gördüğünü de gösteriyor bize. Desenlerin çizildiği yer ve zamana denk düşen not ve mektuplarıyla zenginleşleşen ve Plath’i biraz daha yakından tanımamızı sağlayacak kitabı İlknur Özdemir Türkçeye çevirdi.

HEPÇİLİNGİRLER’İN KALEMİNDEN AMERİKA
2001 yılında kızı Amerika’ya yerleştiğinden beri düzensiz aralıklarla ABD’ye gidip geldiğini belirterek söze giriyor Feyza Hepçilingirler, ‘Atascadero’nun Sincapları’ adlı kitabında. Ancak öyle New York, Şikago, Kaliforniya gibi büyük şehirlere değil, Kaliforniya’nın adını bile zor söyleyebileceğimiz bir kasabasına gidiyor Hepçilingirler. Gel zaman git zaman, bu yolculuklardan birtakım izlenimler çıkarıyor. A’dan Z’ye Amerikan kültürünün farklarına dikkat ediyor. Everest yayınlarından çıkan kitabında da Amerika ve Amerikan kültürü ile Türkiye’yi, Avrupa’yı ve ve bu kültürleri mukayese ediyor. Hepçilingirler’in kalemindan Amerika gerçekten okunmaya değer.

BAY MADANAYUYU’NUN KABUSLARI VE RÜYALARI
Kırklı yaşlarında, yalnız yaşamayı kendine adeta ilke edinmiş bir adamdır Bay Madanayuyu. Bir gün uyandığında çevresindeki kimsenin ne söylediğini anlayamaz olur. Zira insanlar hiç bilmediği, bambaşka bir dil konuşmaktadır. Bütün hayatının geçtiği şehirde tek başına bir yabancı haline gelmiştir artık. Ve tek dileği bunun bir rüya olmasıdır. Yazar Toygar Barut, Destek yayınlarından çıkan kitabında iletişim kırılmasını sembolik bir hikâyeyle anlatıyor. Bay Madanayuyu’nun gündüz ve gece gördüğü rüyalar/kâbuslar aracılığıyla yabancılığın ve yalnızlığın romanını yazıyor.