Haftanın kitapları (1 Kasım 2015)

Güncelleme Tarihi:

Haftanın kitapları (1 Kasım 2015)
Oluşturulma Tarihi: Kasım 01, 2015 12:24

Çağlayan Çevik, haftanın öne çıkan kitaplarını derledi.

Haberin Devamı

ÇÜNKÜ ORWELL ÇOK BÜYÜK

Edebiyatta bazı adlar vardır, yerli olsun yabancı olsun, aslında pek çok büyük yapıta, önemli metne imza attıkları halde, sadece bir veya birkaç eserleriyle anılırlar. Bu onların hem şansı hem de şanssızlığıdır aslında. Biraz dolaylı olsa da George Orwell da bu adlardan birisi. Adını anar anmaz herkesin aklına ‘Hayvan Çiftliği’ ve ‘1984’ geliverir. Okuyanı okumayanı bir kenara, Orwell’in edeiyatçılığı da, siyasi bakışı da, yaşantısı da bu kitaplar üzerinden değerlendirilir. Oysa Orwell bu iki kitaba sığamayacak kadar büyüktür. Örneğin ‘Paris ve Londra’da Beş Parasız’ kitabını okuyanlar Orwell’in “meğer” ne kadar az bildikleri bir yazar oluğunu söyleyeceklerdir. Zaten ‘Balinanın Karnında’ adlı denemelerden söz ederken konuya bu şekilde girmemin sebebi de bu. Orwell, sadece adlarını ezbere bildiğimiz iki romanıyla değil, yazdığı en kısa cümlesiyle bile yirminci yüzyılın en büyük, en önemli yazarlarından birisidir. Hele denemelerinde, serbest konulu yazılarında; kaleminin keskinliğini, dilinin sivriliğini ve edebiyatının kudretini müthiş bir şekilde ortaya koyar. Zafer Avşar’ın çevirdiği, Sel Yayıncılık tarafından yayımlanan ‘Balinanın Karnında’ adlı denemelerinde Orwell, hem nalına hem mıhına vuruyor. Edebiyat eleştirisinin ne olduğundan söze giriyor, bizzat yer aldığı İspanya İş Savaşı’ndan bilmediğimiz tanıklıklarını anlatıyor, Henry Miller’ın ‘Yengeç Dönencesi’ için aşılmaz bir eleştiri kaleme alıyor, atom bombası ve ölümcül etkisinden hareketle “uygarlık” eleştirisi yazıyor. Dahası da var aslında. Orwell, tartışmasız, her cümlesinde harikalar yaratıyor ‘Balinanın Karnında’daki denemelerinde. Çünkü Orwell çok büyük, sizin sandığınızdan, benim yazdığımdan bile... 

Haftanın kitapları (1 Kasım 2015)


YALÇIN TOSUN’UN USTALIK DÖNEMİ

Haberin Devamı

Çok değil bundan altı yıl önce yayımlanmıştı ilk öykü kitabı Yalçın Tosun’un. İki yıl sonra yayımlanan kitabıyla çıtayı biraz daha yukarı çıkarmıştı. Üçüncü kitabı ‘Dokunma Dersleri’ Yalçın Tosun öyküsünün ne olduğunu, o öykünün ana damarlarını, nasıl yazdığını, meselesini etraflıca ortaya koyuyordu. Önce aile, çocukluk, cinsiyet üstü aşk olguları dikkat çekmişti. Üçüncü kitabı itibariyle kimlik, cinsellik ve anlatım biçimi, zaman kullanımı bunlara eklenmişti. Dördüncü öykü kitabı ‘Bir Nedene Sunuldum’da görüyoruz ki Tosun, yine benzer dertlerin peşinde. Ancak hazırdan yemek yerine, yeni şeyler deneyerek yapıyor bunu. Çocukluktan ihtiyarlığa kadar uzatıyor örneğin çizgisini, kadınların yaşayamadıkları hayatlarını irdeliyor, cinselliği bu kez en “hayvanî” tarafıyla gösteriyor. Söyleşilerinde dile getirdiği üzere, görünenin ardındaki o kocaman görünmeyen dünyayı aktarıyor, yine yalın bir dille. Bu kez daha çeşitlendirdiği olaylar, kahramanlarla aslında çoktan başladığı ustalık dönemini ilan ediyor. YKY etiketiyle yayımlanan ‘Bir Nedene Sunuldum’u gecikmeden okumalısınız. 

Haftanın kitapları (1 Kasım 2015)


EŞSİZ BİR İP CAMBAZI

Haberin Devamı

Uzaktan bakınca çok kolay gibi görünür, ip veya bir tel üzerinde yürümek. Ne olacak zaten canım, sadece düz bir hat üzerinde yavaşça adım atacaksınız... Ekim başında gösterime giren ‘Tehlikeli Yürüyüş’ filmini veya 2008 yapımı ‘Teldeki Adam’ belgeselini izleyenler, İkiz Kuleler’e (Dünya Ticaret Merkezi) gerdiği tel üzerinde yürüyen Philippe Petit’nin hikâyesinden o kadar kolay olmadığını öğrenmişlerdir. Yerden 20 santimetre yükseklikte bile olsa, ipin üstüne adımınızı attığınızda hiçbir şeyin sandığınız gibi olmadığını görürsünüz. O ip sürekli sallanır, ağırlığınızı fark edersiniz, denge büyük bir problemdir, ellerinizi kollarınızı ne yapacağınızı şaşırırsınız, refleks olarak nefesinizi tutarsınız, vücudunuz kasılır ve tek ayak üzerinde dakikalarca “neden olmuyor” diye sorar durursunuz. Çünkü sandığınızdan çok fazlası vardır işin içinde. Daha önce kaleme aldığı küçümen romanlarını büyük övgüyle bu sayfada andığımız Jean Echenoz’un aslında eşsiz bir ip cambazı olduğunu gösteren bir kitap ‘Kraliçenin Huysuzluğu’. I. Dünya Savaşı’nı 80, bir günlük yaşananları 70, Emil Zatopek’in hayatını 60 küsur sayfada yazabilen Echenoz, bu kez 60 küsur sayfaya 7 anlatı sığdırmış! Adeta 7 roman bir arada. İpte yürür gibi yazıyor Echenoz, birkaç metrelik mesafede dengesi, nefesi, adımları, rüzgar hesabı, vücut rahatlığı... her şeyi kusursuz ayarlıyor. Örneğin Nelson adlı 4 sayfalık ilk anlatısında 19’uncu yüzyılda yaşayan bir amiralin bütün hayatını ve sonrasını öyle bir anlatıyor ki, son noktasında nefesimizi kesen bir yumruk indiriyor adeta. Orçun Türkay’ın çevirideki ustalığının da hakkını vermek gerek. Helikopter Yayınları tarafından yayımlandı.

Haftanın kitapları (1 Kasım 2015)


Haberin Devamı

YAKUP KADRİ’NİN ÜSLUPÇULUĞU

Yakup Kadri’nin pek bilinmeyen, belki de romanları kadar önemsenmemiş metinlerinden birisi ‘Alp Dağları’ndan ve Miss Chalfrin’in Albümünden’ adlı kitabı uzun yıllar sonra, İletişim Yayınları tarafından yeniden yayımlandı. Alp Dağları’ndan adlı ilk bölümde Yakup Kadri, 1920’lerin ikinci yarısında Alp Dağları’na yaptığı geziler üzerinden, bir “şarklı gözüyle” Avrupa’yı irdeliyor. Ancak kuru sıkı bir doğu-batı mukayesesinden çok aşılmaz gibi görünen Alp Dağları’nın yarattığı his üzerinden Avrupa medeniyedinin/uygarlığının doğaya olan yaklaşımını “tarihsel” ve kültürel biçimde ele alıyor. İkinci bölüm Miss Chalfrin’in Albümünden’de ise 1910’larda İstanbul’da yaşayan İngiliz bir gazetecinin kaleminden, yani “garplı gözüyle” şarkın, İstanbul’un, Osmanlı’nın son yıllarının resmini çiziyor. Ama asıl önemlisi iki bölümde kullandığı farklı dil, anlatım biçimi, yaklaşımı, Yakup Kadri’nin romanlarında kendine hayran bırakan üslupçuluğunu bütün zenginliğiyle ortaya koyuyor. Türk edebiyatının en önemli imzalarından Yakup Kadri’nin ihmale gelmez kitaplarından.

Haftanın kitapları (1 Kasım 2015)


Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!