Güllerin Savaşı'nda ‘köşk’e kim çıkacak?

Güncelleme Tarihi:

Güllerin Savaşında  ‘köşk’e kim çıkacak
Oluşturulma Tarihi: Temmuz 27, 2014 01:37

Ekranların yeni dizisi ‘Güllerin Savaşı’ yeter miktarda klişe barındırıyor ama kategorisine getirdiği ya da getirmeye niyet ettiği yenilikler de yok değil.

Haberin Devamı

TV izleyicisinin ‘köşklere’ özel bir ilgisinin olduğu aşikâr. Bunun birçok nedeni olsa da, asıl önemli olan sosyal ‘çatışma’ alanlarının kolayca görünür hale gelmesidir. Sadece ‘aşağıdakiler-yukarıdakiler’ türü sınıfsal karşıtlıklardan söz etmiyorum. Bu tür anlatılarda cinsiyet, kuşak ve kimlik çatışmaları da öne çıkar, fiziksel mekânın (köşkün) iç ve dış evreninde şekillenir. Çok uzak olmayan bir tarihte biten diziler düşünülünce, bu işin iyi kotarıldığı işler olarak ‘Yaprak Dökümü’ ve ‘Aşk-ı Memnu’ hemen akla geliyor. Yine, geçtiğimiz sezon başlayan ‘Bugünün Saraylısı’, benzer bir başarıyı gösteremese de yapısal benzerliğini hemen hissettirdi. Dikkat edilirse, örnek olarak verdiğim üç dizi de, modernleşmenin sancılarını yaşayan cumhuriyetin hemen öncesi ve sonrasındaki dönemleri anlatan ‘klasik’ romanlardan esinlenerek anlatılarını günümüze uyarlamışlardı. Aslında, dizi anlatılarında sıkça gösteriliyor olsa da ‘fakir mahallesinde zengin köşkü’ iddiası Türkiye metropolü gerçeğiyle pek örtüşmüyor. Zenginler için rezidanslı gökdelenlerin, yüksek duvarlı, özel korumalı sitelerin, yani ‘izole’ yaşam alanlarının oluşmakta olduğu bir İstanbul örneğinde, ‘köşk’ tercihinin başka nedenleri var. Mahalle dokusu içindeki köşk vasıtasıyla fakirlik ve zenginlik, muhafazakârlık ve ‘serbestlik’, toplumsal cinsiyet rolleri, çatışmaları ve tabii ki, eğitime dair kimlikler anlatının parçaları haline gelebiliyor, izleyici kolayca pozisyon alabiliyor.

Haberin Devamı

EŞİTSİZ İLİŞKİLER YUMAĞI

Güllerin Savaşında  ‘köşk’e kim çıkacak

Gülru her türlü ezikliği üstünde toplamış fakir, gururlu, babasından hâlâ dayak yiyen bir mahalle kızı.


Henüz üçüncü bölümünü izlediğimiz Kanal D’nin yeni dizisi ‘Güllerin Savaşı’, ilhamını belli ki ‘köşklü’ öncüllerinden alıyor. Konu bildik birçok klişeye dayansa da, birkaç önemli fark da içeriyor. Klişelerden başlayalım. Yıllar içinde Türkiye dizi sektörü kendi alt türlerini olgunlaştırdı, başı sonu belli bir formüle dönüştürdü. Örneğin, ‘köşklü’ dizilerde hizmetlilerin bir kısmını aynı aileye mensup bireyler oluşturuyor. ‘Güllerin Savaşı’nda da, bahçıvan bir baba ve kızlardan oluşan bir aile var. İyi biri olan bu bahçıvanın (tipik bir erkek hizmetli klişesi, biraz ezik ama mutlaka iyi kalpli) hemen üstünde bir kadın kâhya var ve diğer hizmetli klişesini resmediyor: Altındakileri ezmekten imtina etmeyen, üsttekilerin gözüne girmekten başka bir derdi olmayan gaddar ve ‘erkekleşmiş’ kadın karakter.

Haberin Devamı

Evin ‘beyi’ öldükten sonra evin ‘hanımı’ olarak tanıştığımız Gülfem ile ona büyük bir hayranlık besleyen, müştemilattaki ailenin kızlarından Gülru arasındaki eşit olmayan ilişki (neredeyse platonik, karşılıksız bir aşk ve iktidar hikâyesi) diziye ismini veren ‘güller’ arasındaki savaşın da ipucunu veriyor. ‘Heveskâr’ Gülru, çocukluğundan beri büyük bir hayranlık besliyor köşkün kızı Gülfem’e. Böylece klişeler arasından sıyrılan, yenilik olarak düşünebileceğimiz bir karakter olarak beliriyor Gülru. Kız kardeşlerine benzemiyor. Onların aksine üniversiteye gitmiş, hatta henüz mezun olmuş, hem de hayranı olduğu Gülfem’in mesleğini model alarak moda tasarımından. Tuhaf, marazî bir hayranlığı var Gülfem’e. Onu hırsızlıkla itham etmesine, dahası, bu iftiraya dayanarak maaile evden atılmalarına karar vermesine rağmen ona toz kondurmuyor. Dizideki içi kötülüklerle dolu kontenjanından (bir başka klişe) olan ablası Yonca’yla kavga ediyor sürekli olarak. Belli ki, ‘savaşması’ için (bkz. dizinin ismi) önce Gülfem’e hayran olması, sonra da ağır bir hayal kırıklığı yaşaması gerekiyor. Bunda sorun yok zaten, Gülfem’de şer ve karmaşa dizboyu; akıl sağlığı pek yerinde olmayan kardeşi Cihan’la ilişkisi birçok tuhaflık içeren (öldürmeyi düşünmek gibi) bu kadın tipik bir klişeler abidesi. Zengin, şımarık, muhteris, gaddar ve kötü kalpli.

Haberin Devamı

ZENGİNLER AHLAKSIZ OLUR

Güllerin Savaşında  ‘köşk’e kim çıkacak

Kardeşi Cihan’la ilişkisi birçok tuhaflık içeren Gülfem, tipik bir klişeler abidesi: zengin, şımarık, muhteris, gaddar ve kötü kalpli.


Yeşilçam’dan beri çok iyi öğrendiğimiz bir klişe bu, zenginlerin dünyasında kötülük dizboyudur, o da yetmez, mutlaka bir ahlaksızlık ve de üstüne delilik hali gerekir. Tüm bunlardan bolca bulunuyor dizide. Evin ‘çatıaltı delisi’ olan Cihan, bir yandan Gülru’ya delice tutkun aynı zamanda ablasını bir nefret öznesi gibi görüyor. Ahlaksızlık faslında, bir başka köşkten yararlanılıyor. Dizinin jönü, her iki kızın da aşk çatışmasının öznesi olacak olan Ömer’in abisi bu kontenjanı eksiksiz dolduruyor. Olabildiğince kusursuz, ahlaklı çizilen Ömer’in ağabeyi, evin hizmetçilerinden birisini hamile bıraktığı için evlenen ama halen karısına hizmetçi gibi davranan tembel, duyarsız, basbayağı berbat biri. Ömer, anlaşılmaz bir biçimde Enver Bey tarafından mirasa dahil edilmiş, aileye ait hastanenin başhekimi olmuş, hem de Gülfem için gitmeli-gelmeli bir takıntı halinde, karşılığı alınamamış bir çocukluk aşkı. Ve belli ki, zamanla Gülfem yerine Gülru’ya âşık olacak ve ‘güllerin savaşı’ bu cephede keskinleşecek. Bir de klişelere ek olarak Gülru’nun mahalleden aşkı Mert var ki, her türlü ‘ezikliği’ üstünde toplamış. Tabii ki fakir (evet, gururlu da!), hâlen baba dayağı yiyen, Gülru’yu kıskanarak sevmekten başkasını bilmeyen bir mahalle çocuğu. Baba, Kemalettin Tuğcuvari, içkici, elinde kemeri, zalimin önde gideni.

Haberin Devamı

SAHİBİNE ÂŞIK KÖLELER

Elimizde tipik bir ‘pembe dizi’ olduğu ortada ama bu, sosyolojik anlatıyı zedelemiyor, aksine güçlendiriyor. Gülru için, basitçe bir sınıf atlama arzusu ama işin içinde psikolojik süreçler de var ki asıl yeniliğin bu olduğu kanısındayım. Gülru sadece Gülfem’in statüsüne erişmeye heves etmiyor, aynı zamanda bizzat ona dönüşme arzusuyla kavruluyor. ‘Sahibesinin’ mükemmel olduğuna inanan, onun gibi olmak için çırpınan bir ‘kölenin’ haletiruhiyesi. Bu nedenle Gülfem ve Gülru karakterlerini önemsiyorum. Çünkü dizi tutarsa, popüler anlatıların yönü ‘sömürgeci’ bir söyleme doğru açılabilir. Belki de ilk defa, bu ülkedeki bir çok ‘hayranlığın’ bilinçdışında yarattığı travmalarla ekran başında yüzleşmeye başlayabiliriz. İşin psikolojisi çözülmeden, sosyolojisi ve siyaseti asla anlaşılamaz.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!