Güncelleme Tarihi:
Gazeteci-yazar Özgen Acar, iki sene evvel Cumhuriyet’te, Göbekli Tepe’yi bulup çıkaran arkeolog Klaus Schmidt’in vefatının ardından şunları yazmıştı: “Birisi çıkıp 10-30 metre çapındaki 20 kadar çukurda, insanı betimleyen, yükseklikleri iki-altı metre arasında değişen ‘T’ biçimli dikilitaşların olduğunu söyleseydi... Bu sütunların 40-60 ton ağırlıklara ulaştığını ekleseydi... Dikilitaşların üzerine yirmiye yakın türde hayvan kabartmasının yontulduğunu da anlatsaydı... Anlatıcı bunları madeni, çanak çömleği, tarımı, hayvanları evcilleştirmeyi bilmeyen insanoğlunun dinsel inançlarını yansıtan, sanatsal yapıtlar olduğunu da söyleseydi... Herhalde dinleyenler bunu bir ‘kurgu roman’ olarak algılardı.”
Dinleyenler, muhtemelen Acar’ın dediği gibi algılardı ama henüz yeterince dinleyen yok... Göbekli Tepe, insanlık tarihini altüst edecek çapta ve kıymette bir bulgu ama bu konuda yapılan yayının sayısı, örneğin İngiltere’deki Stonehenge üzerine yapılanların kıyısından bile geçmiyor. İşte bu yüzden bu yöndeki her çaba kıymetli. Alfa Yayınları’nın ‘Göbekli Tepe’si böyle bir çabanın ürünü.
Dinler tarihi profesörü Karl W. Luckert, (Navajo avcı mitlerinden Antik Mısır teolojisine, Sibirya’dan Çin’e, dünyanın dört yanında dinlerin nasıl geliştiğini inceleyen bir uzman), ilerleyen yaşına rağmen Göbekli Tepe’ye bizzat gelip, Schmidt’in rehberliğinde alanı dolaşmış. Schmidt, kitaba yazdığı önsözde, yazarın her yorumuna katılmasa da Göbekli Tepe’yi anlamak için böyle yorumların ne kadar önemli olduğunun altını çiziyor.
Şöyle düşünün: Luckert’in kitabını okurken, taş ve topraktan ibaret görünen kalıntılar gözünüzün önünde canlanıyor. Dikilitaşların yanı başında ritüelleriyle, totemleriyle, kurban törenleriyle dinlerin şekillendiğini, avcı-şamanlarla, çakmaktaşı madencilerinin değişen bir dünyaya adapte olmak için ne gibi çarelere başvurduğunu görüyorsunuz. Zahmetli ama anlaşılır ve epey bilgi veren bir kitap bu. Luckert, örneğin, gizemini koruyan dikilitaşlardan birinin üzerine yılanlardan örülü battaniye kazınmış olmasını avcıların karmaşık dini ritüelleriyle açıklarken, eşsiz saha bilgisi onun Göbekli Tepe ve Aztek kültürleri arasındaki paralelliklere işaret etmesini de sağlıyor.
Acar’ın ‘kurgu roman’ diye nitelediği unsurlar, yavaş yavaş 12 bin yıl öncenin ‘gerçeği’ne dönüşüyor.