Güncelleme Tarihi:
New York’ta, Brooklyn derinliklerinde, araba tamircileri arasında, hangardan hallice bir stüdyo; tavanı açık, duvarları mobil, kalabalığı renkli. Kahve kokusu, plak sesi, puf minderli okuma köşesi tek bir yeri hatırlatıyor: Küba! ‘Ev sahibi’ Parlá, bir modern sanat insanından beklemeyeceğiniz iyimserlik ve güleryüzlülükle anlatıyor memleketi Küba’yı, ‘sevgilisi’ İstanbul’u iki sokak ötede yaşamış Jean-Michel Basquiat’ı...
Her söyleşinizde tuvali bir günlük gibi kullandığınızdan bahsediyorsunuz. ‘Anafikri’ en iyi anlatan cümle bu mu?
- Tablolarım soyut bir günlük gibi. Sadece benim değil, senin, onun, herkesin günlüğü bu. Adı üzerinde: Soyut. Karmaşık renklerin, geometrik çizimlerin, kaligrafi sanatının bir toplamı. Ucu açık, hikâyesi sonsuz.
Günlük tutar mısınız?
- 15-16 yaşımdan beri yanımdan ayırmadığım bir eskiz defterim var. Gün içinde yaşadıklarımı, gördüklerimi, aklıma gelenleri bazen karalıyor, bazen çiziyorum. Zaten günlük dediğin, sadece kendi yaşadıklarından ibaret olmamalı. İçinde İstanbul’da yaşananlar da var, bir sanatçı arkadaşımın anlattığı enteresan bir hikâye de... Dokümanter bir tadı var. O notlar bazen kocaman bir tabloya, bazen de bir belgesele dönüşüyor.
Her işiniz çok katmanlı, sanki gizli hikâyeler/özneler barındırıyor içinde. Neden?
- Soyut hikâye anlatıcılığının özünde var bu. Derdim bir illüzyon yaratmak. Sanatçı olarak benim neyi nasıl anlattığım değil, izleyici olarak senin ne hissettiğin önemli olmalı bence.
Küba’daki kültürel değişimi, Kardashian selfie’lerini, Lagerfield defilesini nasıl okuyorsunuz?
- Küba tarih boyunca dansla, edebiyatla, sanatla yaşadı. Binası, para birimi, kafasına göre koyduğu kurallar, tüm dünyaya diklenmeler... Her şeyiyle hep o kadar aykırı oldu ki anlamak için hep bir dekoder gerekti. Evet, şimdi bir Küba trendi var fakat gelip geçici, kullan at bir moda akımı değil bu. Yılların biriktirdiği bu merak ve hevesi anlıyorum. Fakat şifrelerinin kolay kolay çözüleceğini zannetmiyorum.
‘Segmented Realities’ serinizde ‘İstanbul’ başlıklı heykeliniz de var...
İstanbul’un arka sokaklarını gezdim. Duvarlarından yırtılmış afişler topladım, çizimler aldım, ruhunu anladım. Bence gerçek İstanbul ruhu duvarlarındaki yırtık afişlerinde saklı. Bir şehrin psikolojisini en iyi duvarlarından anlarsın.